Güçlü ve güçsüz

AKP yönetimi altında sadece 2015’in ilk ayı içinde ülkede meydana gelen gelişmeleri kısaca özetleyelim.

Birincisi, AKP, her açıdan gayri meşru bir israf abidesi olan Kaçak Saray’ı “büyük milletimizin milli itibarı“ gerekçesiyle normalleştirdiği gibi, daha da öne çıkardı: 12 Ocak’ta Türkiye’ye konuk gelen Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı Kaçak Saray’da güya “tarihteki 16 Türk devleti”ni simgeleyen tören askerleriyle karşılattı. Bu “muhteşem” törenle kendinden geçen AKP Balıkesir milletvekili Tülay Babuşcu, “600 yıllık İmparatorluğun 90 yıllık reklam arası sona erdi” diyerek cumhuriyet döneminin kapandığını ve imparatorluk dönemine geri döndüğümüzü ilan etti.

İkincisi, Cizre’de “kamu düzenini sağlamak” için Demokratik Toplum Kongresi Eş Başkanı Hatip Dicle’nin Öcalan’ın sükûnet çağrısını okuduğu 14 Ocak mitingi sonrasında, 12 yaşındaki Nihat Kazanhan “polislere taş attığı” gerekçesiyle vurularak öldürüldü.

Üçüncüsü, ortalıkta anayasanın öngördüğü olağanüstü bir durum olmadığı hâlde Recep Tayyip Erdoğan 19 Ocak’ta Bakanlar Kurulu’na başkanlık etti. Kaçak Saray’da yapılan toplantı, anayasaya aykırı şekilde hâlâ fiilen AKP’nin parti başkanlığını sürdüren Erdoğan’ın başbakanlık yetkilerini de yine anayasaya aykırı olarak fiilen ele geçirmesi için yapılan bir oldubittiydi.

Dördüncüsü, AKP 17 Aralık 2013 baskınında milyonlarca dolarlık vurgun üstünde yakalanan dört eski bakanını yargılatmadı bile. 21 Ocak 2015’te Meclis’te verdiği oylarla eski bakanlarının Yüce Divan’a sevk edilmesini engelledi. “Yolsuzluk yapanları aramızdan ayıklarız” görüntüsünü verme gereği bile duymadı.
Beşincisi, Gezi Direnişi’ne katıldığı için Eskişehir’de polisin ve yardakçılarının sopalarla tekmelerle döve döve öldürdüğü Ali İsmail Korkmaz’ın yargılandığı davada katillere “iyi hâl indirimi” uygulandı. 21 Ocak’ta yapılan karar duruşmasında, katiller göstermelik bir cezayla adaletin elinden kaçırıldı.

İki farklı açı
Bütün bunlar, bir açıdan, AKP’nin çok güçlü olduğunu gösteriyor. AKP hak hukuk dinlemiyor, anayasayı çiğniyor, adaleti ortadan kaldırıyor,  en masum protesto gösterisine katılan çocukları gözünü kırpmadan vuruyor, vurguncuları ve katilleri vicdansızca koruyor.

Ne var ki, bütün bunlar, bir başka açıdan, AKP’nin ne kadar güçsüz olduğunu gösteriyor. Gericilik, vurgunculuk ve savaş rejimi artık rıza üretemiyor. Bırakın evrensel hukuk normlarını, 12 Eylül anayasasının en dar kalıplarının belirlediği hukuk normlarına göre bile her icraatıyla hukuk dışında kalıyor.

Karşımızda gayri meşru bir yönetim var. Laikliğin ve demokrasinin en küçük izini bile toptan ortadan kaldırmak isteyen, Türkiye toplumunun Tanzimattan bu yana kazandığı en temel hakları yok etmeye çalışan karşıdevrimin akıldışı zorbalığı var. Emperyalizme teslim olmuş, büyük kapitalist banka ve holdinglerin köleliğini kabul etmiş, ortaçağ dogmalarına körü körüne bağlanmış, ölüm korkusuyla sessizleştirilmiş kuşaklar yetiştirmek isteyen bir despotizmle karşı karşıyayız.

Toplumsal bedel
Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi bu zorbalığa son veremedi. Bu zorbalığa son vermeyi başaramadığımız için toplum olarak acı çekiyoruz. Tarih, devrim yapamayan her halkın bunun bedelini bir şekilde ödediğini, faşizmin ve gericiliğin çürütücü zulmüyle cezalandırıldığını gösteriyor. İşçi sınıfı, şehir ve köy emekçileri, aydınlar, kadınlar, gençler, çocuklar, ezilen halklar, bütün dürüst yurttaşlar, hepimiz kötü biçimde cezalandırıldık.

Çektiğimiz ceza artık yeter. Ortaçağ dogmalarıyla yönetilmek istemediğimizi, sultan-halifenin mutlak saçmalıklarına tahammül etmeyeceğimizi göstermek zorundayız

Örgütlü mücadele
Yakınmak işe yaramaz. Örgütlü olmayan bir halk zorbalığın saldırısına ve hilelerine karşı koyamaz. Siyasal ve sendikal örgütlenmeyi geliştirmeden; fabrikalarda, maden ocaklarında, mağazalarda, bürolarda, çiftliklerde, semtlerde işçilerin ve emekçilerin birliğini kurmadan emperyalizmin işbirlikçisi kapitalist din tacirlerinin despotizmine son veremeyiz. Birleşik halk mücadelesi yoluyla halkın meşru iradesini iktidar yapmaktan başka çare yok. Kestirme yol arayışıyla emperyalizmden ve işbirlikçilerinden medet ummak, çıkmaz sokağa saplanmaktır.

Birleşik Metal Sendikasına bağlı 15 bin işçinin MESS’e karşı başlattığı grev ile Birleşik Haziran Hareketi’nin, Alevi örgütlerinin ve Eğitim Sen sendikasının 13 Şubat’ta eğitimdeki gerici dayatmalara karşı yapacağı boykot, birleşik halk mücadelesinin örülmesi yolunda önemli adımlar olsun.

16 Şub 2015
paylaş