Hatırlıyorsunuzdur, Başbakan Ahmet Davutoğlu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin zorunlu din derslerinin kaldırılmasını öngören kararının hemen uygulanmasını isteyen Alevi toplumunu yatıştırmak için “Alevi inanç önderleriyle yemekli toplantı” düzenlemişti. Davutoğlu’nun toplantıda bir kez daha dile getirdiği bayat vaatlerin henüz dumanı tüterken, AKP 19. Eğitim Şûrası ile 5. Din Şûrası’nı art arda topladı. Bırakın zorunlu din derslerini kaldırmayı, bu derslerin daha ilkokulun birinci, ikinci ve üçüncü sınıflarında da zorunlu tutulmasını kararlaştırdı. Üstelik, liselerde uygulanan zorunlu din derslerini haftada ikişer saate çıkardı. Alınan kararlara göre, artık anaokuluna giden çocuklar bile “cennet ve cehennem kavramlarının öğretilmesi” ve “İslami ilahilerin söylenmesi” yoluyla sözümona “değerler eğitimi”nden geçirilecek.
Dinci hayat dayatması
Gelecek kuşakları sadece Aleviler’in değil, çocuklarının düşünce ve inanç özgürlüğüyle yetişmesini isteyen her yurttaşın elinden gasbetmek anlamına gelen bu ortaçağ saldırısını savunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bizim bazı sıkıntılarımız var hâlâ. Bu sıkıntıları anaokulundan başlayarak bir hayat tarzı sunarak yeneceğiz” dedi.
Erdoğan, AKP’nin sunacağı bu hayat tarzının, bilimi, aklı, laikliği, yurttaşlığı kör inanca kurban eden, toplumumuzu Tanzimat öncesine döndürmeyi amaçlayan topyekûn karşıdevrim programının gereği olduğunu da açıkça vurguladı: “Tanzimat’tan bugüne, yani yaklaşık son 200 yıldır bu ülkede bazı meseleler özgürce, özgüvenle ve cesaretle ele alınamamıştır. Din ve dindarlar, 200 yıl boyunca her türlü eleştiriye, tahkire, horlanmaya sistematik şekilde maruz kalmıştır. Vahyin bir kenara konulup aklın ve bilimin tek çıkış yoluymuş gibi gösterilmesi manidardır. Din ve devlet işleri ayrı olsun diyerek dine yönelik her saldırıyı meşru görenler, yurttaşlık benzeri din icat ederek İslam’ın karşısına çıkarıp kendi yapay dinlerini devlete egemen kılmanın mücadelesini verdi.”
Yandaşlarına “Yüz bini aşkın din adamımız var. Cumhurbaşkanı olarak sizi yüreklendirmek vazifem. Savunmadan çıkın, artık ileriye koşun” diye seslenen Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı: “İsteseler de, istemeseler de bu ülkede Osmanlıca da öğrenilecek ve öğretilecek. Bu dinin bir sahibi var. Sahibi, bu dini dünya var oldukça muhafaza edecektir.”
Faşizmin milisleri
Modernleşme öncesi Osmanlı devletini diriltme fantezisi, başta işçi sınıfı olmak üzere bu çerçeveye sığması imkânsız modern emekçi güçlere, kadınlara ve aydınlara karşı muazzam bir dayatmayı gerektireceği ve ister istemez faşist bir nitelik taşıyacağı için, devletin baskı güçlerinin yanı sıra milis olarak kullanılacak bir toplum kesimine de ihtiyaç duyar.
Uyguladığı gözü dönmüş kapitalist vurgunculuk sistemiyle esnaf ve sanatkârları bir avuç büyük banka ve şirket yararına günden güne yoksullaştıran Erdoğan, hedef şaşırtarak onları devrimci ve ilerici güçlere karşı vurucu güç olarak seferber etme niyetini ortaya koydu. 4. Esnaf ve Sanatkârlar Kongresi’nde konuşan Erdoğan, şöyle dedi: “Bizim medeniyetimizde, millî ve medeniyet ruhumuzda esnaf ve sanatkâr gerektiğinde askerdir, alperendir, gerektiğinde vatanını savunan şehittir, gazidir, kahramandır. Gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, gerektiğinde adaleti sağlayan hâkimdir, hakemdir.”
Köleleştirilen kadınlar
Bütün bunlara, Erdoğan’ın kadınları erkeğin gerisinde bir varlık ilan eden cinsiyetçiliğini eklediğimizde AKP’nin ülkeye ve bölgeye yerleştirmek istediği zifiri karanlık tamamlanıyor: “Kadınlar erkeklerle eşit olamaz. Bu fıtrata terstir.” AKP, son bir hamleyle kurmak istediği toptan dinci kapitalist düzen için kadınları teslim almak zorunda olduğunu biliyor. Anaokulundan başlayarak beyni yıkanan, bedeni sıkı sıkıya kontrol edilen, daha çocuk yaşta saçlarını savurması bile yasaklanan, büyüdüğünde en az üç çocuk yapıp ev işleriyle yetinmeye mahkûm edilen köleleştirilmiş kadınlar yetiştirme gayretinde.
Ağır baskı
Görüldüğü gibi, AKP gerçek siyasal programını artık bütün dünyaya fütursuzca ilan ediyor. Hedefine ulaşmak için, hükümete antidemokratik olağanüstü yetkiler veren yeni baskı paketini alelacele kanunlaştırdı. Sosyalist, devrimci ve ilerici güçlerin birliği yolunda mütevazı bir başlangıç yapan Birleşik Haziran Hareketi’nin kuruluş bildirilerini ve toplantı çağrılarını bile yasaklıyor. 17 ve 25 Aralık 2013’te suçüstü yakalandığı büyük vurgunun birinci yıldönümünde konunun konuşulmasını bile engellemek, büyük kısmını kendisine bağladığı veya hizaya soktuğu büyük medyanın geri kalan kısmını da çökertmek için, uzun süre birlikte yürüdüğü eski ortağı Fethullah hareketinin sözcüsü Zaman gazetesi ve Samanyolu televizyonuna gösterişli bir operasyon düzenledi.
Öfke ve kararlılık
Ne var ki, AKP için işler gittikçe sarpa sarıyor. Gericilik, vurgunculuk ve savaş rejiminin bütün toplumu zapt edip geriye götürmesine karşı çıkan güçlerin mücadele azmi artıyor. İşçileri madenlerde, inşaatlarda acımasızca ölüme mahkûm edenlerin, şehir ve köy emekçilerini yoksulluğa müstehak sayanların Kaçak Saray’daki debdebesi en görmeyen gözlere bile batıyor. Herkesin yaşamına burnunu sokan çok bilmişlerin zorbalığı öfke uyandırıyor. AKP, parası olan incecik bir üst tabakanın 18 bin lira ödeyerek askerlikten muaf tutulması, bu parayı bulamayan yüz binlerce yoksul gencin askerlik yapması için kanun çıkararak eşit yurttaşlık ilkesine karşı zenginler oligarşisinden yana olduğunu bir kez daha kanıtladı.
Hem güçsüz, hem efendilik taslıyor
AKP’yi Türkiye toplumunun büyük çoğunluğunun karşısında yalnızlaştıran bu temel bölünmenin yanı sıra, AKP egemenler cephesinde de ciddi sorunlarla karşı karşıya. AKP’nin Suriye’yi kendi gücüyle sömürgeleştiremeyeceğini bilip illa da bu işi Amerika’ya yaptırmaya kalkışması, üstelik emperyalizmin raconu gereği “haddini bilip” ABD stratejisine uygun adım yürüyecek yerde kendine özgü bir strateji gütmeye kalkışması, El Kaide’nin resmî ve gayriresmî uzantısı Nusra ve IŞİD’i şartlar değiştiği hâlde bir türlü gözden çıkaramaması ABD’yle AKP arasında çatlak oluşturdu. Suriye’de, Mısır’da, Libya’da, Tunus’ta çöken ortaçağa dönüş projesini Türkiye’ye kabul ettirmek artık imkânsız. Bölgede Müslüman Kardeşler çetesini el üstünde tutan devlet kalmadı. Sadece Suriye ve Irak’la değil, Mısır, Arabistan, Ürdün ve İsrail’le bile uyum sağlayamayan AKP’ye, Katar ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi de mesafe koymaya başladı. AKP’nin siyasal stratejisinde karşıt cephede yer aldığı Rusya ve İran’la kurduğu köklü ekonomik ilişkileri gerici projesine kazanç olarak yansımıyor.
Birleşen halk kazanacak
Dış politikası çöken, iç politikada emekçi halkın siyasal bilince en uzak kalmış kesimlerinden bile kopmaya başlayan AKP’nin elinde baskı ve terörden başka yol kalmadı. AKP artık rıza üretemiyor. AKP’yle ciddi müzakereler için elde sağlam bir temel bulunduğunu ve dört beş ay içinde barışa ulaşmanın mümkün olduğunu ileri süren Öcalan’ın görüşü kendi tabanına bile inandırıcı gelmiyor. Ülkeye ve bölgeye ortaçağı dayatan AKP, emperyalizm ve işbirlikçileri kaybedecek; birleşen halk kazanacak.
- Hülya Kortun
