Tutanaklar ne diyor?

Milliyet gazetesi 28 Şubat 2013 tarihli sayısında Namık Durukan'ın “İşte İmralı'daki görüşmenin tutanakları” başlıklı haberini yayınladı. Abdullah Öcalan ile BDP heyetinin 23 Şubat'ta İmralı adasında MİT yetkilisinin gözetiminde yaptığı görüşmenin tutanakları, AKP'nin “çözüm süreci” adını verdiği yeni girişim çerçevesinde Abdullah Öcalan'ın duruş, görüş ve düşüncelerini ortaya koyuyor.

İki ay boyunca AKP'den, Türki-ye'de Kürt ulusal hareketine yönelik yeni bir açılım başlattığını, Öcalan'la silahları gömecek bir çözüm süreci için anlaştığını dinledik. Açıklamalara bakılırsa, barışın eli kulağındaydı, PKK tek yanlı silah bırakarak ülke sınırları dışına çıkacak, anaların gözyaşı dinecek, savaş sona erecekti. Oysa Öcalan'la BDP heyetinin görüşme tutanaklarında ortada Kürt meselesinde onurlu barışı sağlayacak bir plan olduğuna dair herhangi bir belirti yok. AKP'nin iktidarını pekiştirerek sürdürmek için manevra yaptığına, muhalefeti bölmek ve zaman kazanmak istediğine, bu amaçla dayatmada bulunduğuna ilişkin ipuçları ise çok sayıda.


Tutanağın dili
Tutanakta Öcalan'ın AKP'nin hoşuna gidecek politik Sünni İslam dilini benimsediği görülüyor. Kürt meselesi gibi evrensel demokrasi kavramının vazgeçilmez bileşeni olan ulusal bir sorunu, İslami millet kavramıyla çözme önerisini benimsediğini beyan ediyor: “Millet İslam enternasyonalizmini ifade eder. Peygamber, 'Arabın Aceme üstünlüğü yoktur' diyor. Evrensel kavramlara gidelim. Tekilden uzağız. Ortak bir milletin üyesiyiz.”


Evrenselliği İslamla, daha doğrusu, politik Sünni İslam öğretisiyle sınırlama, dili ve inancı ne olursa olsun bütün halkları eşit biçimde kucaklayan evrensel enternasyonalizme, bütün inanç gruplarının eşitliğini ve özgürlüğünü savunan evrensel laikliğe kuşkusuz ters düşüyor. Bu tutumun ilk bedelini de Anadolu'daki farklı dinlerden gelen halklar, laikliği benimseyen Aleviler, Türkiye'ye göç ederek yerleşen halk toplulukları ödüyor.

Çünkü Öcalan'a göre, “Anadolu İslamlaştıktan sonra, bin yıllık bir Hıristiyanlık öfkesi var. Rum, Ermeni, Yahudi, Anadolu'da hak iddia eder. Laiklik, milliyetçilik kisvesinde elde ettiklerini kaybetmek istemiyorlar. Aslında Sırrı Sakık'ın Kafkaslardan geldiler sözü doğruydu ama açıklayamadı. Kürtler kendilerine yer arıyorlar. Kürtlerin devletten dışlanmaları son yüzyıldır. Abdülhamit bile onlara yer verdi. Mustafa Kemal de başta yer verdi. Devreye giren İsrail lobisi, Ermeni ve Rumlar, 'Kürtler ne kadar dışlanırsa o kadar başarılı oluruz' diyorlar. Bu paralel devlettir. Bin yıllık gelenektir.”

Öcalan'ın “40 yıldır Türk solunu taşıyorum” demesi, Türk ulusçuluğunu faşizmle, CHP'yi MHP ve Hitler milliyetçiliğiyle özdeşleştirmesi, Türk-İslam Sentezcisi MHP'yi bile katı laiklikle suçlaması da AKP'nin politik Sünni İslam dilini yansıtıyor. Öcalan şöyle diyor: “MHP, CHP katı laik bir mezheptir. Faşist CHP olduğu gibi duruyor. CHP ve MHP ulusalcılığı, Hitler milliyetçiliğinin aynısıdır. Zaten kuruluş tarihleri de aynıdır.”
AKP'nin politik Sünni İslam diliyle oluşturulmuş tutanakta Öcalan'ın AKP'den temel talepleri, AKP'ye verdiği taahhütler ve önerdiği çözüm yöntemi var.

Temel talepler
Tutanaklarda Öcalan başkanlık sistemi konusunda şöyle diyor: “Biz Tayyip Bey'in başkanlığını destekleriz. Biz AKP ile bu bu temelde bir başkanlık ittifakına girebiliriz. Yalnız Başkanlık ABD'deki gibi olmalı, devlet meclisi gibi bir senato. İkincisi, bir de halklar meclisi.”

AKP ile Kürt ulusal hareketinin başkanlık ittifakı karşılığında Öcalan'ın, AKP'den üç talebi var. Birinci talep, Anayasada ulus aidiyetine ilişkin herhangi bir ibare olmaması. Öcalan'ın sözleriyle, “Ulus aidiyeti ile devlet aidiyetini karıştırmayın. Devlete aidiz ama Türk ulusçuluğuna ait değiliz.”

Öcalan'ın ikinci talebi, Türkiye'nin AB Yerel Yönetim Özerklik Şartı'nın bazı maddelerine koyduğu çekinceleri kaldırması. “Peki biz ileride ne yapacağız. Kürtler kendilerini özgürce ifade edecek ve yönetecektir. Şu anda yasa dayatırsak büyük alerji yaratır. İleride olabilir. Mesela AB yerel yönetim özerklik şartı, ki buna şerhi kaldırırlarsa bu mesele önemli ölçüde çözülür.”

Öcalan, demokratik özerklik talebinden vazgeçtiğini ve yerel yönetim özerklik şartındaki çekincelerin kaldırılmasıyla yetineceğini vurguluyor. Çünkü, “Kolektif haklar ve Kürt reformu yasası yapılacak. Biz demokratik özerklikte ısrar edersek, bu sabote olur.”

Öcalan'ın üçüncü talebi, hapisteki PKK'lilerin serbest bırakılması. “Ne ev hapsi, ne de af, bunlara gerek kalmayacak. Herkes, hepimiz özgür olacağız. Başarılı olursam, ne KCK tutuklusu kalır, ne başkası.”

Yöntem
Erdoğan’ın başkanlığını destekleme karşılığında Kürt meselesinin çözümüne ilişkin üç talepte bulunan Öcalan, çözüm yolunu açacak yöntem konusunda, hemen bu Newroz’da ilan edilecek bir çatışmasızlık öneriyor. “Benim dosyalarım endişelerini giderecek bir çatışmasızlık öneriyor. Ben 3 aşama ve 10 ilke öneriyorum. Newroz’a bunu ilan etmek istiyorum. İlanı ben yapacağım.”

Tutanaklarda ilan edilecek çatışmasızlığın PKK güçlerinin sınır dışına çekilmesini içerdiği belirtiliyor. Fakat bu konuda sadece genel bir değinme var, somut ayrıntılar ve tarih verilmemiş. Öcalan şunları söylüyor: “Ben PKK’nin yetersizliğine karşı da inisiyatif kullanacağım. Ne PKK’nin sandığı, ne AKP’nin sandığı gibi bir çekilme olur.” Öcalan, çekilme için yasal güvence istiyor, bu konuda parlamento kararı talep edeceğini vurguluyor: “Çekilmeden çekilmeye fark var. Tek taraflı bir çekilme olmayacak. Çekilme parlamento kararı ile olacak. Başbakanın dediği ‘çekilsinler, onlara karışmayız’ demesiyle olmaz. TBMM onaylayacak, çekilme komisyonla olacak.”

Öcalan PKK güçlerinin çekildiği yerlere “JİTEM’in ve korucuların dolmaması için” önlem arayışında olduğunu da belirtiyor. Ona göre, “Komisyonlar kurulacak. Hakikat komisyonu da kurulacak. Akil adamlar denetiminde olacak. Çekilme o zaman olacak. Köylere geri dönüş olacak. Bunları yapmazlarsa geri çekilme olmaz.”

Çekilme konusunda Kandil’den gelen itirazları yatıştırmak üzere Öcalan, “Çekildiğimiz alanda gerillayı daha da büyüteceğiz. Çekilirsek gerilla biter görüşüne katılmıyorum. Suriye var, İran var. Şu an Suriye’de 50 bin, Kandil’de 10 bin, İran’da 40 bin var” diyor.

Somut durum
Tutanakta ortaya konulan temel taleplere ve yönteme ilişkin bu veriler ışığında çıkan sonuç şu: Öcalan AKP'ye iki taahhütte bulunuyor. Birinci taahhüt, PKK güçlerinin sınır dışına çekilmesini içeren bir çatışmasızlık dönemi ilanı. İkinci taahhüt ise, AKP'yle başkanlık konusunda ittifak yapmak.
Bu iki taahhüt karşılığında, AKP'den ulus aidiyetine değinmeyen bir anayasa yapılmasını, AB yerel yönetim şartına konulan çekincelerin kaldırılmasını ve hapisteki PKK'lilerin serbest bırakılmasını istiyor.

Kürt ulusal hareketinin barışçı çözüm için bugüne kadar öne sürdüğü statü talebine yer vermeyen, demokratik özerklik ve anadilde eğitim gibi temel taleplerden bu aşamada vazgeçen Öcalan, yine de AKP'den üç konuda sınırlı reform istiyor. Despotizm ve şovenizm geleneğinin sürdürücüsü AKP'nin bu sınırlı reformlara bile evet demesi hiç de kolay görünmüyor. Bütün siyasal tarihi boyunca demokratik içerikli her türlü reforma karşı olduğu bilinen AKP'nin, bu talepleri kabul etmemek için elinden gelen her şeyi yapacağı öngörülebilir.

Ne olabilir
Öcalan'ın planında AKP'nin tartışmasız kabul edeceği tek nokta şudur: Derhâl başlayacak bir çekilme ve çatışmasızlık döneminde, Kürt ulusal hareketinin üç sınırlı reform yoluyla da olsa barışa kavuşma umuduyla, AKP'ye ciddi muhalefetten vazgeçmesi. AKP, böylece, önümüzdeki üç kritik seçimi kazanmasına yetecek zamanı elde etmiş olacağını hesaplıyor. Köprüyü geçtikten sonra, “nasıl olsa Allah kerim” diye düşünecektir.

AKP Kürt ulusal hareketinden önümüzdeki bir buçuk yıllık bu kritik dönem için beklediği açık çeki alırsa, “çözüm süreci”ne devam edecektir. Bu açık çeki alamadığı ve çok sınırlı hedeflerle de olsa gerçek bir müzakereye zorlandığı noktada, “Ben elimden geleni yaptım, ama bölücü teröristler bunun kıymetini bilmedi” söylemine dönerek, şovenizm ve despotizm sularında kulaç atmaya devam edecektir.

12 Mar 2013
paylaş