- Odatv
Geçtiğimiz hafta sonu (8-9 Temmuz 2016); Polonya’nın başkenti Varşova’da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da katıldığı ve sonuçları itibarıyla ülkemizi çok etkileyecek olan “NATO Zirvesi” yapıldı. Bu zirve esasında; Soğuk Savaş’ın (1947-1989) bitiminden, Varşova Paktı ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bugüne kadar geçen sürede yapılan zirveler içinde en önemlisiydi!
Bu zirveyi önemli kılan esas konu; alınan kararlarla Rusya’nın, tehdit olarak tanımlanmış olmasıydı. Soğuk Savaş bitip, Sovyetler Birliği çözülünce; esasında NATO tehditsiz kalmıştı. Ortak tehdit yoksa, askeri bir paktın devamına lüzum da yoktu!
TEHDİT; İSLAMİ RADİKALİZM
ABD ise, Soğuk Savaş sonrası oluşan tek kutuplu dünya düzenini sonsuza kadar sürdürebilmek, hegemonyaya direnenleri ezmek ve dünyayı şekillendirebilmek için; NATO’yu büyüterek, görev alanlarını genişleterek kullanmak istiyordu. Bu nedenle NATO; terörizmi, İslami radikalizmi ve fanatizmi yeni birinci öncelikli tehdit olarak tanımlamıştı. Şimdi de bu tehdit; Rusya oldu!
Gerçekte Rusya; ne Türkiye, ne de Avrupa ülkeleri için tehditti. ABD için de tehdit değildi. Ama Rusya; 1990’lı yılların enkaz görüntüsünden kurtulmuş, toparlanmış, Çin’le işbirliği yapan, çevresinde etkin olmaya başlayan ve emperyalist hegemonyaya direnen bir görüntü vermeye başlamıştı. Rusya’nın; Gürcistan, Ukrayna, Kırım ve son olarak Suriye’ye müdahalesi, hegemonyaya direndiğinin somut örnekleriydi. Yani Rusya; ABD’nin küresel emperyalist planlarına kendi bölgesinde engel oluyor ve takoz koyuyordu. Çünkü bu emperyalist planların realizasyonu, Rusya için yaşamsal tehditti.
SOĞUK SAVAŞ TEKRAR BAŞLADI
ABD; NATO’yu istediği gibi kullanıyor, Türkiye dahil müttefiklerinin çıkarlarını yok sayıyor. Olmayan tehdidi, Zirve’den bir şekilde, gücüyle ve baskıyla çıkarıyor. NATO’nun komuta yapısındaki ABD hakimiyeti ve ağırlığı da, hala ilk kurulduğundaki gibi devam ediyor. Halbuki; köprülerin altından çok sular geçti!
Polonya ve Baltık ülkelerine çok uluslu gücün konuşlandırılacak olması, Polonya-Romanya-Türkiye’de konuşlandırma ve entegrasyon faaliyetleri devam eden NATO Füze Kalkanı Projesi, Akdeniz’de “Deniz Muhafızı” adlı güvenlik operasyonunun başlatılacak olması ve en önemlisi; bu zirvede NATO’nun Karadeniz’de askeri varlığının arttırılmasının karar altına alınmasının anlamı çok net! Zaten var olan “Soğuk Savaş”, Rusya’ya karşı resmi olarak başlatılmıştır.
RUSYA İLE İLİŞKİLERİ TEKRAR BOZUN
ABD en yetkili ağızlarıyla; “Rusya’nın stratejik ortak olmadığını, işbirliği yapılamayacağını, Moskova’nın saldırganlık içinde olduğunu ve bölgesel istikrarsızlığın kaynağı olduğunu” söylüyor.
ABD’nin değerlendirmeleri ve söylemleri doğru değil. Rusya ülkemiz için; ekonomiden güvenliğe ve bölgesel istikrara kadar, vazgeçilemeyecek derecede önemli bir ortaktır. Ama Varşova Zirvesi kararları Türkiye’ye; “Halen düzeltmeye çalıştığınız Rusya ilişkilerinizi tekrar bozun” demek istiyor.
KARADENİZ ÇATIŞMA ALANI OLMAMALIDIR
Zirvede, özellikle Karadeniz bağlamında alınan kararlar; Türkiye’yi NATO-Rusya gerginliğinin, tırmanmasının ve muhtemel çatışmasının tarafı yapacaktır. Karadeniz, büyük güçler için rekabet ve çatışma alanı olmamalıdır.
Türkiye, NATO üyesi olmasına rağmen; geçmişte Soğuk Savaş’ın en buhranlı yıllarında bile, Karadeniz’in bir çatışma alanı olmaması konusuna büyük önem vermiş ve başarılı olmuştur. Başarılı olmasının en büyük nedeni ise; uyguladığı sağduyulu politikalar yanında, buna imkan sağlayan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’dir.
MONTRÖ MASAYA GELMEMELİDİR
Bu nedenle Montrö’nün tartışılmasına, masaya gelmesine ve bu sözleşme ile Karadeniz’de çıkarlarımız ve güvenliğimiz lehine kurulan statükonun bozulmasına yol açabilecek girişimler yapılmamalı ve bu tür girişimlerin önü kesilmelidir. Bu konuda bile Türkiye’nin en önemli müttefiki, Rusya’dır. Çünkü; Rusya da Karadeniz’deki statükonun devamını istemektedir.
Türkiye ve Rusya’yı yan yana getiren dostluk değil; ortak çıkarlar, şartlar ve ihtiyaçlardır. Bugün Türkiye’yi yönetenlere düşen görev, bunun gereğinin yerine getirilmesidir. Ülkemizin yüksek menfaati; bugün için, bunu gerektirmektedir.
SANKİ İŞGAL ALTINDAYIZ
Türkiye’de ve Türkiye’yi çevreleyen denizlerde NATO güçleri, gereğinden fazla konuşlandırılmaktadır. Bu konuşlandırmayı; “Türkiye’nin ve ittifakın güvenliği” ile açıklamak, ciddi bir saflık olur. Sanki ülkemiz; örtülü olarak işgal edilmekte ve belli politikalara yönelik, zorlanmaktadır.
ABD, NATO’yu da kullanarak, aynen Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’ne yaptığı gibi; Rusya’yı kuşatmaya, çevresini istikrarsızlaştırmaya, silahlanma yarışına sokarak, kaynaklarını halkının refah ve mutluluğu için gerekmeyen verimsiz alanlarda kullandırarak tükettirmeye ve iflas ettirmeye çalışmaktadır.
FÜZE KALKANININ AMACI
NATO Füze Kalkanı Projesi, Rusya için gerçekleştirilmekte olup, amacı Rusya’nın nükleer mukabele etme gücünü etkisiz hale getirmek; yani elini kolunu bağlayarak, ağzını burnunu kolayca kırmak içindir.
Şimdi sorun; Türkiye’nin güvenliği, istikrarı ve çıkarları ile yaşamsal olarak çelişen bu ABD planının peşinden gidip gitmeyeceği ve bu planın bir parçası olup olmayacağıdır.
Saygılar sunarım.