- Yeni Şafak
ABD liderliğindeki rejim değişikliği geleneği, Avrupa, Afrika, Ortadoğu ve Güneydoğu Asya da dahil olmak üzere dünyanın diğer bölgelerinde ABD’nin dış politikasının bir parçasıydı. Rejim değişikliği savaşları Amerika Birleşik Devletleri için maliyetli olmakla birlikte, çoğu zaman bu ülkelerde yıkıcı etkileri olmaktadır.
Ulusal kaynakları tahsis etmede en önemli konu barışa karşı savaş ya da makroekonomistlerin belirttiği gibi “ya silah ya gıda” modelidir. Amerika Birleşik Devletleri, bu seçimi çok yanlış anlıyor, parayı hesapsızca harcıyor ve ulusal güvenliği zayıflatıyor. Ekonomik ve jeopolitik açıdan Amerika, Yale Üniversitesi'nden tarihçi Paul Kennedy'nin “imparatorluğun kapasitesinden fazla genişleme” olarak tanımladığı şeyin acısını çekiyor. Eğer yeni başkanımız yüksek maliyetli Ortadoğu savaşlarında sıkışıp kalırsa, bütçe masrafları tek başına büyük iç sorunlarımızı çözme konusunda umutları suya düşürebilir.
Bu kavram Amerika'yı bir imparatorluk olarak adlandırmaya eğilimli görünse de, Amerikan gücünün belli başlı gerçeklerine ve onların nasıl kullanıldığına uygundur. İmparatorluk tek bir güç altındaki topraklar grubudur. On dokuzuncu yüzyılda İngiltere, Hindistan ve Mısır'ın yanı sıra Afrika, Asya ve Karayipler'de onlarca koloniyi yönettiği zaman apaçık bir imparatorluktu. Amerika Birleşik Devletleri, yalnızca bir avuç fethedilmiş adayı (Hawaii, Porto Riko, Guam, Samoa, Kuzey Mariana Adaları) direkt olarak yönetmekte; ancak diğer onlarca egemen ülkede yönetenleri etkilemek için askeri birlikler yerleştirmekte ve güç kullanmaktadır. Şimdi Amerika'nın kendi sahillerinin ötesinde güç kullanımı zayıflıyor.
ABD'NİN DÜNYA ÜZERİNDE 4999 ASKERİ TESİSİ VAR
ABD askeri operasyonlarının ölçeği dikkat çekicidir. ABD Savunma Bakanlığı'nın (2010 yılı envanteri itibariyle) 4.249'u ülke içinde, 88'i denizaşırı ABD topraklarında ve 662'si 36 yabancı ülkede ve toprakta olmak üzere dünyanın bütün bölgelerinde toplam 4.999 askeri tesisi bulunuyor. Ayrıca, bu listede sayılmayan ABD istihbarat ajanslarının gizli tesisleri de var. Bu askeri operasyonları yürütme maliyetleri ve ABD'nin desteklediği savaşlar, Pentagon, istihbarat ajansları, vatan güvenliği ve Enerji Bakanlığı'nın nükleer silah programlarının ve gazi yardımları bütçelerine eklediğinde, yılda 900 milyar dolar veya ABD ulusal gelirinin yüzde 5'ini oluşturacak kadar olağanüstü bir oranda. 900 milyar dolarlık yıllık harcama, federal hükümet harcamalarının neredeyse dörtte birine denk geliyor.
Yerel olarak dayatılmış dost rejimlerle yönetilen klasik emperyal stratejiyi takiben, Amerika Birleşik Devletleri'nin çıkarlarına ters düştüğü düşünülen hükümetleri devirmek için gizli ve anlaşılmaz araçları kullanmada uzun bir geçmişi vardır. Örneğin, 1898 ile 1994 yılları arasında Latin Amerika üzerine yapılmış güçlü bir çalışmada, tarihçi John Coatsworth, ABD tarafından bir asır boyunca ortalama her 28 ayda bir hükümet devirmeye tekabül eden, ABD tarafından yönetilen “başarılı” rejim değişikliğine ilişkin 41 vaka sayıyor. Dikkat edelim Coatsworth'un hesabı, Domuzlar Körfezi Çıkarması'nın Küba'yı istila etmesi gibi başarısız girişimleri saymıyor.
REJİM DEĞİŞİKLİĞİ ABD DIŞ POLİTİKASININ BİR PARÇASI
ABD liderliğindeki rejim değişikliği geleneği, Avrupa, Afrika, Ortadoğu ve Güneydoğu Asya da dahil olmak üzere dünyanın diğer bölgelerinde ABD'nin dış politikasının bir parçasıydı. Rejim değişikliği savaşları Amerika Birleşik Devletleri için maliyetli olmakla birlikte, çoğu zaman bu ülkelerde yıkıcı etkileri olmaktadır. İki büyük araştırma Irak ve Afganistan savaşlarının maliyetlerini ölçtü. Columbia Üniversitesi'ndeki meslektaşım Joseph Stiglitz ve Harvard'lı bilim adamı Linda Bilmes tarafından yapılan birinci araştırma rejim değişikliği maliyetinin 2008 itibariyle üç trilyon dolara çıktığını ortaya koyuyor. Brown Üniversitesi'ndeki Maliyet Savaşı Projesi tarafından son zamanlarda yapılan ikinci bir araştırma, fiyat etiketini 2016 yılına kadar 4,7 trilyon dolara çıkarıyor. 15 yıllık bir süre zarfında, bu maliyet 4,7 trilyon dolar, yılda yaklaşık 300 milyar dolar tutarında olup, federal eğitim, enerji, emek, içişleri ve ulaştırma bakanlıklarının yanı sıra, Ulusal Bilim Vakfı, Ulusal Sağlık Enstitüleri ve Çevre Koruma Kurumu'nun 2001'den 2016'ya kadar olan toplam harcamalarını aşıyor.
ABD'nin rejim değişikliği savaşlarının nadiren Amerika'nın güvenlik ihtiyaçlarına hizmet etmiş olduğu herkesce bilinen bir gerçektir. Afganistan'daki Taliban, Irak'taki Saddam Hüseyin ve Libya'daki Muammer Kaddafi örneklerinde olduğu gibi savaşlar hükümetleri devirmede başarılı olsa bile, sonuçları nadiren istikrarlı bir hükümete ve çoğunlukla bir iç savaşa kapı aralamıştır. “Başarılı” bir rejim değişikliği, 1953 yılında İran'ın demokratik olarak seçilen hükümetinin devrilip 1979 İran Devrimi'ne kadar sürecek olan otokratik Şah rejiminin kurulması gibi gelecekte büyük bir patlamayla sonuçlanacak bir ateşi fitillemiştir.
Peki, bu masraflı savaşlar ve onları destekleyen uzak askeri üstlerin arkasında yatan motivasyon nedir?
1950'den 1990'a kadar olan dönem için verilecek yüzeysel bir cevap Soğuk Savaş olurdu. Yine de, Amerika'nın denizaşırı emperyal davranışları, Soğuk Savaş'tan önce yarım yüzyıldan fazla bir süre sürdü (1898'de İspanyol-Amerikan Savaşı'na kadar) ve bunu bir çeyrek asır daha aştı. Amerika'nın denizaşırı imparatorluk maceraları, İç Savaş ve Yerli Amerikan uluslarının son zaferlerinden sonra başladı. Bu noktada, ABD'li siyasi ve ticari liderler, Avrupa imparatorluklarına, özellikle de İngiltere, Fransa, Rusya ve yeni ortaya çıkan Almanya'ya yurtdışı fetihlerine katmaya çalıştılar. Kısacası Amerika, Filipinler, Porto Riko, Küba, Panama ve Hawaii'yi ele geçirdi ve Çin'in kapılarına dayanmak için Avrupa emperyal güçlerine katıldı.
İKİ ANA KÜRESEL İMPARATORLUK
1890'lı yıllardan itibaren Amerika Birleşik Devletleri dünyanın en büyük ekonomisiydi, ancak II. Dünya Savaşı'na kadar küresel deniz gücü, imparatorluk sınırları ve jeopolitik hakimiyet bakımından Britanya İmparatorluğu'nun gerisinde kaldı. İngilizler, rejim değişikliğinin, örneğin I. Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı İmparatorluğunun cesedini oyma konusunda, rakipsiz ustalarıydı. Ancak iki dünya savaşının ve 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı'nın yorgunluğu II. Dünya Savaşı'ndan sonra İngiliz ve Fransız imparatorluklarını bitirirken, ABD ve Rusya'yı iki ana küresel imparatorluk olarak ön plana çıkardı. Bu da Soğuk Savaş'ın başlangıcıydı.
Amerika'nın küresel genişlemesinin ekonomik dayanağının bir benzeri görülmemişti. 1950 yılı itibariyle, ABD hasılası küresel hasılanın yaklaşık yüzde 27'sini oluştururken, Sovyetler Birliği'nin hasılası bunun yaklaşık üçte birine denk gelip, küresel hasılanın yaklaşık yüzde 10'u civarındaydı. Soğuk Savaş şimdiye kadar Amerikan dış politikasını şekillendiren iki temel düşünceyi besledi. Birincisi, ABD'nin Sovyet imparatorluğuna karşı ayakta kalma mücadelesi idi. İkincisi, her ülkenin, ne kadar uzak olursa olsun, o küresel savaşta bir savaş alanı olmasıydı. ABD ve Sovyetler Birliği doğrudan bir çatışmayı önlerken, güçlerini, süper güç rekabetinin vekili olarak hizmet eden tüm dünyadaki sıcak savaşlarda göstermişlerdir.
« devam edecek
«« Bu yazı 30 Ekim 2016 tarihli Boston Globe gazetesinde yayınlanmıştır.