Tillerson’ın Suriye masasında Türkiye yok

12 Oca 2018

 

2017’de Suriye’de IŞİD’le mücadelenin askerî ayağının büyük ölçüde halledildiğini düşünen ABD yönetimi, Noel tatilinin sona ermesinin ardından hızla Suriye’deki siyasi geçiş sürecine odaklandı.

Washington’da kapalı kapılar ardında yapılan toplantılardan sızan bilgiler, ABD’nin uzunca bir süre daha Suriye’den çıkma niyeti olmadığını ortaya koyuyor. Zaten Rusya ve İran’ın Suriye'deki etkinliklerini giderek arttırdıkları bir dönemde ABD’nin sahayı terk etmesini beklemek saflık olurdu.

ABD’nin bir anda çekilmesinin Ankara tarafından tercih edilen bir durum olmadığını biliyoruz. Ancak öte yandan ABD’nin Suriye’de kalması Türkiye-ABD ilişkilerinin PKK’nın Suriye’deki izdüşümü olan PYD/YPG üzerinden tanımlanmaya devam edeceği anlamına da geliyor. Zira ABD’nin Suriye’de rahat hareket edebilmesinin tek teminatı YPG komutasındaki Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrol ettiği alanlardaki otoritesinin sürmesi.

Tam da bu yüzden Trump yönetimi, aynı 2017’de olduğu gibi siyasi geçiş süreci tartışmalarıyla geçecek olan 2018’de de SDG’nin arkasında kapı gibi durmaya devam edecek.

SDG’nin arkasında durmak demek kaçınılmaz olarak PYD/YPG’nin siyasi taleplerinin Suriye’nin geleceğine ilişkin pazarlıklarda gündeme gelmesine yardımcı olmak anlamına da geliyor. Washington’dan hafta boyunca yapılan açıklamalarda birleşik Suriye konusundaki kararlığın sürdüğü vurgulansa da duyduğum perde gerisinde ABD Dışişleri’nde ‘Suriye’de federasyon modeli hangi koşullara işler’ temalı zihin egzersizleri yapılıyor.

Ankara açısından daha vahim olan ise bu tartışmalar yapılırken Türk hükümetinin temsilcilerinin artık masada dahi olmaması. Bu hafta içinde ABD Dışişleri Bakanlığı’nda ‘küçük grup’ diye anılan formatta Suriye toplantıları yapıldı. Masadaki ülkeler ABD, İngiltere, Fransa, Ürdün ve Mısır’dı. Washington’daki toplantı aslında asıl 23 Ocak’ta Paris’te yapılacak olan dışişleri bakanları düzeyindeki Suriye konulu ‘küçük grup’ toplantısının hazırlığı. Edindiğim bilgiye göre Paris toplantısı ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın inisiyatifi. Paris’teki toplantıya katılacak ülkeler Fransa, İngiltere, Ürdün’ün yanı sıra Trump’ın Ortadoğu’daki iki gözbebeği Suudi Arabistan ve Mısır.

Tillerson masada Türkiye’yi istemediği gibi Ankara’nın bilgilendirilmesi konusunda topu Fransızlara atmış. Dahası, bu toplantının olacağı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fransız mevkidaşı Macron’la bir hafta önce Elysee’de yaptığı görüşme sırasında belliymiş. Ancak kaşlar çatılmasın diye Fransız tarafı bildirimi ileri bir tarihe bırakmış.

Amerika Türkiye’yi masada istemiyor çünkü küçük grup toplantılarında öne sürdüğü iki argüman da Ankara’nın tezleriyle tamamen çelişir nitelikte. Birincisi Suriye muhalefetindeki grupların ‘geçici bir yönetim’ kurulması yönündeki ısrarından vazgeçmeye ikna edilmeleri. İkincisi de geçiş sürecine ABD’nin ortağı olan SDG’nin de dahil edilmesini kabul edilebilir hâle getirecek bir formül bulunması. ABD’nin bu görüşlerini ‘non-paper’ olarak yazılı hâle getirdiği belirtiliyor. Non-paper diplomaside resmî olmayan belgeler için kullanılan bir tanım. Resmî olmasa da ABD’nin bunları yazıya dökecek noktaya gelmiş olması önemli. Hem non-paper’da, hem de sözlü tartışmalar sırasında Amerikalı yetkililerin YPG’lilerin Rojava’sından ‘Kuzeydoğu Suriye’ olarak bahsediyor olması daha önemli.

ABD ‘Kuzeydoğu Suriye’ diye kodladığı bölgede kendisini o kadar rahat hissediyor ki iç savaş başladığından beri ilk kez sivil Amerikalıların çeşitli projeler için ülkeye gidişine yeşil ışık yakılmış. Haseke bölgesinde yeniden yapılandırma projelerine destek verecek Amerikan şirketi ve sivil toplum kuruluşu arayışı başlamış.

Suriye’nin geleceğine dair kritik bir mimarinin temellerini atmak için kendi düşüncesine yakın gördüğü ülkelerle sıkı bir egzersize girişen ABD’nin bu süreci Ankara’dan neredeyse gizli bir biçimde yürüttüğünü düşünmek için çok sebep var. Bu tabloya bakarken geçen hafta piyasaya çıkan ve çok gürültü kopartan ‘Gazap ve Öfke’ kitabında yazar Michael Wolff’un yaptığı bir değerlendirmeyi anımsamadan edemedim. Wolff diyor ki; ‘Trump dış politikasını üç kategoriye indirgemiş durumda. Bir, beraber çalışabileceğimiz ülkeler. İki, beraber çalışamayacağımız ülkeler. Üç, yeterince gücü olmayan ve dolayısıyla da umursamayabileceğimiz ya da kurban edebileceğimiz ülkeler’. Türkiye’nin ABD için en azından Suriye konusunda birinci kategoride olmadığı çok açık.

paylaş