- Yeni Şafak
Otuz yıl boyunca Özal’a da takunyalı demişlerdi. Tarikatları ve cemaatleri de dış güçler oyunu ve sömürü odakları diye yaftalamışlardı. Bütün İslami hareketlere, cemaatlere ve tarikatlara Amerikancı etiketi yapıştırıyorlardı. Nakşiler, Milli Görüşçüler, İslamcılar, Nurcular…Hepsi de Amerikancıydı! Yeşil kuşak projesinin parçalarıydı. Anti-komünizm bağlamında şekilleniyorlardı. Türk demokrasisi de bununla açıklanıyordu. Demokrasi ile dine ve muhafazakarlara gelen özgürlük ve katılım imkanı yine bu Amerikancılık tezi ile açıklanıyordu. Kimdi bunlar? Bunlar Sovyetik siyasetin etkisinde ya da Çin Maoculuğu etkisiyle her çeşit komplo, yalan ve siyaset üretenler. Sol menşeli aydınlar. Ancak evrensel sol değil, Kemalizm maskeli sol bu. Zaten Atatürk ile de bol bol solculuk yapıp, milli yapılara da Atatürkçü olmaya yön veren çevreler. Sanki Atatürk solcuymuş gibi.
Şimdi bu çevreler Gülen yapısını bu siyasetin bir parçası olarak tanımlıyor ve FETÖ’nün kırk yıldır var olduğunu ileri sürüyor. Dolayısıyla Gülenin sohbetlerine katılan, toplantılarına giden, yayınlarında yer alan herkesi FETÖ ile damgalıyor. Bu siyaset perspektifi ile FETÖ mücadelesinin stratejisini belirlemeye çalışıyorlar. Kendileri devlette tek hakim güç olsun diye şimdi Erdoğan başta olmak üzere bütün muhafazakar aydın, siyaset ve tüccarları kapsayacak biçimde tasfiye etme rüyasına dalıyorlar. Bunu da hukuku savundukları ve devlete sahip çıktıkları havasını vererek yapıyorlar. Büyük bir cüretkarlık ve değişmeyen ilkel ulusalcı sol zihniyet!
Önce şunu açık ve net bilmemiz gerekir. FETÖ ile mücadele ona bakış ve onu tanımlayış ile çok yakından ilgili. Tanımı sol ulusalcılardan ödünç almayacağız. Sosyolojik karşılığı yüzde biri bile bulmayan bu örgütlü ekip, bundan dolayı demokrasi düşmanıdır. Türk yakın siyasi tarihini bu marjinal ve gayri milli unsurların perspektifiyle okumayacağız. Türk demokrasisi büyük bir tecrübe. Türkiye Cumhuriyetinin soğuk savaşta ABD ile müttefikliği gerçekçidir. Yoksa Sovyet Komünizmi geriye ne devlet bırakırdı ne de din. Bütün İslami çevreler ve sağ çok gerçekçi bir biçimde “liberal laikliği”, “ateist laikliğe tercih etmiştir. Necip Fazıl, Nurettin Topçu, Erol Güngör gibi bir çok aydın Komünizmle Mücadele Derneği Dergisinde yazılar yazmış. Bunlar ne Amerikancı ne de CİA ajanları. Onurlu ve mücahit aydınlar.
Gülen yapısı, başlangıçta bir cemaattir. Yaptığımız sosyolojik araştırmalar ve gözlemler bunu ortaya koyuyor. Gülen kendi şahsıyla ajan olabilir. Ancak onun etrafında toplanan ve ona anlam yükleyen insanların bilinç ve tutumları budur. Halk da bu zahiri yönü nedeniyle destekte bulunuyor. Muhafazakârların büyük kısmı okullarına çocuklarını veriyor, gazetelerini alıyor ve sohbetlerine katılıyor. Devlet de onu ılımlı din temsili ve milli görüşe(siyaseti vurgulayan din anlayışına) alternatif görerek destekliyor. (ANAP döneminde İstanbul’un en büyük camilerinde DİB adına vaazlar vermektedir). Gülen, Arap baharı ile beraber ABD ve İsrail ile farklı ilişkilere giren hükümete ve devlete karşı ABD ve İsrail’i tercih ediyor. Arkasından da meşru hükümete karşı illegal faaliyetlere girişiyor. Bu süreçte kimi ulusalcılar da Gülen’e yaklaşıyor ve Erdoğan’ı yerinden etmenin peşine düşüyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi 17 Aralık 2013 bir milattır. FETÖ başlangıçta cemaat, sonra paralel yapı ve daha sonra bir cunta ve darbe yapısına dönüşmüştür. Başkalarının gözüyle tarihimize bakarsak kendi tarih bilincimizi kaybederiz. Hatta kendimizi aldatırız. Ne tarihe aktörlük yaparız ne de kendimiz ayakta kalırız. Türkiye tarihini ve Gülen yapısını anti-Amerikancılık üzerinden okuyanlar, bize akıl vereceklerine önce “akıl sahibi” olsunlar!