Dağları,ormanları,ovaları,dereleri olmayan ülke

16 Ağu 2019

Dağları,ormanları,ovaları,dereleri olmayan ülke

Ülkenin her tarafı adeta işgal altında. Topla tüfekle değil, rantla, para hırsıyla ülkenin dağları yok ediliyor. Ovalarına tohum yerine beton ekiliyor. Termik santral yapılıyor. Dereler,göller kurutuluyor. En verimli tarım toprakları atıklarla,kirletiliyor,yok ediliyor.

Kazdağları’ndan Munzur’a, Salda Gölü’nden Alpu Ovası’na,Ege’nin verimli ovalarından Ergene’ye, Karadeniz’e yaşama dair ne varsa rant uğruna yok edilmek isteniyor.

İklim değişiyor. Mevsimler değişiyor. Doğal afetler artıyor.İnsanlar,canlılar yaşamını yitiriyor,göç etmek zorunda kalıyor. Tarımsal üretim tehdit altında. İnsanlığın, doğanın, dünyanın geleceği tehlike altında.

Dağları,ormanları,ovaları,dereleri,toprakları olmayan ülkenin neyini seveceksiniz? Bu nedenle bugünlerde Türkiye’nin aydınları,sanatçıları,doğa sever insanları, Kazdağları’nda nöbette. Salda Gölü, Munzur Dağları, Anadolu’nun, Trakya’nın verimli toprakları,doğası için ayakta.

Edebiyatımızın çınarlarından Yaşar Kemal yıllar yıllar öncesinden uyardı. Manifesto niteliğindeki görüşlerini 4 Mart 2015’te paylaşmıştım. Bir kez daha hatırlamakta yarar var.

*****

“Vatanseverlik toprağı,doğayı korumaktır”

Edebiyatımızın, gazeteciliğin, ülkenin ve dünyanın en büyük çınarlarından Yaşar Kemal’in yaşama veda etmesi üzerine O’nun pek çok yönü yazıldı.Yaşar Kemal aynı zamanda gerçek bir doğa dostuydu.Toprakların, suların korunması konusundaki duyarlığını tüm eserlerinde, söyleşilerinde, yazılarında görmek mümkün. Yaşar Kemal, toprağın, suyun ve genel olarak doğanın korunmasını sadece yerel veya ulusal düzeyde değil, evrensel olarak ele alıyor. Bunun bir insanlık sorunu olduğunu her fırsatta dile getiriyordu.

Doğayı öldürmek

“Doğayı öldürmek” başlığıyla 30 Mayıs 1973’te kaleme aldığı yazısı bu konuda bir manifesto niteliğindedir. İşte o yazıdan bazı bölümler:

“Toprağı, doğayı öldürmek kolay, yaratmak zordur. Toprağı, doğayı yeniden yaratmaya kalkışanlar bunu biliyorlar. Öldürülmüş doğayı yaratmak için insanüstü umutsuz çabayla çabalamak gerek. Bizim ağaçlandırmadaki uzmanlara bir soralım da görelim bir tek ağacı yeşertmek neye, kaça mal oluyor.

Türkiye, sorumsuzluklar ülkesidir. Kafası az gelişmiş aydınlar ülkesidir. Az gelişmişliğin bir yanı düzen sorunu değildir. Bir üst yapı, bir az gelişmiş düşünce sorunudur. Böyle olmasaydı biz de bu çağda doğamızın da kurtulabileceğini sanabilirdik. Bu düzenden bile iyi niyetle doğamızın kurtuluşunu bekleyebilirdik. Yok yok, yani ben can çıkmayınca huy değil de, umut çıkmaz diyen adamım. Onun için bu düzenden bile, bu karmaşadan bile bir umut umuyorum.(…)

Türkiye’nin doğasını öldürdüler derken bu gerçektir. Türkiye kalkınıyor derken doğru söylemiyorlar. Kalkınma kılı kılına bir bütündür. Bir ulusun doğası öldürülürken başka bir yönü dirilebilir mi?

Türkiye’de erozyon, toprak aşınması bir felaket halinde. Seller,kuraklık bunun sonucu. Daha da artacak. (…) Bu gidişle on, on beş yıl sonra, Türkiye çöl, kayalık kalacak. Görünen köy kılavuz istemez. Bizim derdimiz, düzen değişikliği istememiz, salt düzen için değil, bir yurdun, can damarı kesilmiş bir yurdun toptan kurtuluşu içindir de. Ölmekte, can çekişen bir toprak parçasını diriltmek içindir. Düzen değişikliği bizim için bir ölüm kalım sorunudur. Can çekişmekte olan toprakların üstünde oturanlar, altındaki toprağın öldüğünü görüp oturanlar uzun süre bu can çekişmeye izin veremezler. Türkiye ya ölecek, ya kurtulacak demiyorum. Türkiye kurtulacak.(…)

Birleşmiş Milletler savaşların önüne geçmek için büyük çabalar harcıyor. Savaşlardan daha önemli olan, dünya için savaşlardan daha büyük yıkım olan doğanın, toprakların, suların öldürülmesidir. Dünya bir süre sonra insanlara yetmeyecek. Hele Türkiye, yılda bir milyondan fazla artış gösteren insan kalabalığına hiç yetmeyecek. Bu gidiş böyle sürüp gidecek olursa, az süre sonra görün hengameyi. Ölmüş topraklar üstünde işsizler, işsizler…

Sinersek, korkarsak, koşullar bize yardım etmedi, yanlış işler yaptık dersek, umutsuzluğa kapılırsak, işte o zaman yanlışın büyüğünü yaparız.

Bu memleketi taşı toprağıyla sevmek kolay iş. Ama böylesine belalı bir toprağı, feleğin çemberinden geçmiş, nice belalardan geçmiş bir ulusu sevmek kolay iş değildir. Dünyayı tadına vararak derinlemesine sevmek kolay iş değildir. Onun için tez günde silkinmeli, şu uyuşukluğu üstümüzden atmalıyız. İnsan yenilir, düşmez kalkmaz bir Allah, yenilgimizin üstüne kapanıp kalmamalıyız. Yurdumuzun gerçekleriyle birliksek yaralarımız çabuk kabuk bağlar.

Unutmamalıyız ki, en büyük güç, bir ulusun yaşama gücüdür. Bu güçle bir olayın yenilgisi uzun sürmez. Hiçbir güç bir milletin yaşama gücü kadar güçlü değildir.”

“Ölmüş toprak diriltilemez”

Bu yazıdan tam 30 yıl sonra 2003’te Yeşil Atlas Dergisi Yaşar Kemal ile bir söyleşi yaptı. O söyleşide de vatanseverliği doğayı korumakla özdeşleştiren Yaşar Kemal, şunları söyledi:

“Bizim topraklarımız yüzde doksan erozyonda. O bir zamandı diyenler çıkacak. Yüzde yüz demeye dilim varmıyor. Vatanseverliğe gelince, bence başlıca vatanseverlik toprağımızı korumaya çalışmaktır. Vatanlar işgal edilebilir. Bizim vatanımız da işgal edildi, millet el ele verdi kurtulduk. Dünyamızdaki bir çok vatan da işgal edildi, Çin, Hindistan, Rusya,Vietnam, kurtarıldılar. Ama yüz örtüsü bozkır, çöl haline getirilmiş, çürütülmüş, yüzde doksan erozyona uğramış vatan toprakları hiçbir zaman, hiçbir biçimde kurtarılamaz. Yüzde yüz erozyona uğramış bir vatan toprağı hiçbir koşulda kurtulamaz. Kolay kurtarılamaz diyecektim, vazgeçtim. Ölmüş bir toprak diriltilemez. Elimizde bir yeşil yaprak, bir yeşil çimen, bir tek ağaç kalmışsa bile, onu ne pahasına olursa olsun korumak… İşte gerçek vatanseverlik budur.”

Saygıyla ve özlemle andığımız Yaşar Kemal’in doğa, çevre, tarım, toprak, su, konusundaki her yazısı, her sözcüğü yıllar öncesinden bizi göreve çağırıyor. Doğayı, toprağı korumak O’nun bize en önemli vasiyetidir. O zaman yaşam için, doğa için, geleceğimiz için mücadeleye devam.

paylaş