Her seçim öncesi “bu seçim çok önemli” diye kimi zaman tehdit kimi zaman yönlendirme amaçlı propagandalar yapılır. 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri için de aynı sözler ediliyor.
Ancak, bu seçimin daha öncekilerde olmayan belirgin bir farkı var: Bu seçim, ülkemize hiçbir fayda sağlamadığı, kelimenin gerçek anlamıyla bütün yetkilerin tek kişide toplandığı Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi denen ucube uygulamanın ikinci kez oylandığı bir seçim olarak tarihe geçmeyi hak ediyor.
14 Mayıs seçimlerinde toplumsal muhalefetin parlamentoyu öne çıkartan, güçlendirilmiş parlamenter sistem olarak belirlediği düzene mi dönülecek, yoksa yine yürütmenin tek kişiden ibaret olduğu, neredeyse yargının da önemli bir kısmının yine tek kişi tarafından belirlendiği, kurulların, kurumların içinin boşaltıldığı yapıya devam mı edilecek kararı verilecek.
Bu nedenle, bu kez gönül rahatlığı ile “bu seçim çok önemli” ifadesini kullanmak mümkündür.
Bu yazıdaki amacım da ikinci turu esas itibariyle önemsemediğimi, her şeyin tek derecede sonuçlanacak Millet Meclisi bileşimine bağlı olduğunu gerekçeleriyle anlatmaktır.
Cumhurbaşkanı mı önemli, Meclis mi?
Yürütmenin tek kişiye (cumhurbaşkanı) verildiği bir yapıda Meclis’in değil, cumhurbaşkanı seçilecek kişinin çok önemli olduğu doğrudur. Ancak, kısmen doğrudur.
Yasal olarak, Meclis’in hâlâ kanun yapma gücünü elinde tutmasından, dolayısıyla “kanunların”, kanun hükmünde bile olsa “kararnameden” normlar hiyerarşisi açısından üstte bulunmasından bahsetmiyorum.
Sade halkın bakış açısından ele almaya çalışıyorum.
İzninizle iki senaryo ile Meclis ve Cumhurbaşkanlığını yansıtmayı deneyeceğim.
14 Mayıs’ta oy verme işlemi esnasında elimizde iki pusula olacak. Biri 4 adaylı Cumhurbaşkanlığı için, diğeri de TBMM’yi oluşturacak milletvekillerini seçmek üzere partiler için olmak üzere iki adet pusulanın üzerine EVET/TERCİH mührü vurulacak.
Senaryo gereği, seçimin bittiği, kesine yakın sonuçların 15 Mayıs sabahı alındığı bir ortama geçelim.
Meclis oluşumunda sorun yok, ancak Cumhurbaşkanı seçiminde adayların hiçbirinin ilk turda gereken yüzde 50’lik çoğunluğa ulaşamadığını varsayalım.
Birinci senaryoda, Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu’nun yüzde 48, Erdoğan’ın yüzde 43 aldığını (Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’dan en az iki buçuk üç milyon fazla oy aldığını) ve ikinci turda sadece Kılıçdaroğlu ile Erdoğan’ın yarışacağını varsayalım.
Tam burada yukarıda bahsettiğim “Meclis değil de cumhurbaşkanı daha önemli” yaklaşımı için “kısmen doğru” tespitine dönmek istiyorum.
Varsayım olarak, 15 Mayıs sabahı Meclis’in yine Cumhur İttifakı çoğunluğu ile oluştuğunu kabul edelim. Çok fark olmasın, 301 milletvekili mesela AKP, MHP, Hüda Par arasında dağılmış olsun.
Bu durum neyi gösterir?
Mesela, RTÜK için, mesela Anayasa Mahkemesi için, mesela Yargıtay için ayrılacak kontenjanlarda yine AKP/MHP koalisyonunun dediği olacak anlamı çıkar. Mesela, Meclis başkanlığı için, mesela oluşturulacak bütün komisyonlar için yine AKP/MHP ikilisinin dediği olmaya devam edecek anlamı çıkar.
Bu durumda, sizce ikinci turda Kılıçdaroğlu için koşturmaya hazırlananların motivasyonu ne durumda olur dersiniz? Mesela İYİ partililerin, mesela DEVA veya Gelecek partililerin, hatta CHP’lilerin motivasyonu ne düzeyde olur bir düşününüz.
Şimdi de ikinci senaryodan bahsedelim.
Yine Meclis oluşumunda sorun olmasın ama bu kez, ilk senaryonun tam tersi bir durum sözkonusu olsun. Cumhurbaşkanı seçiminde adayların hiçbirinin ilk turda gereken yüzde 50’lik çoğunluğa ulaşamadığını ama bu kez Kılıçdaroğlu’nun yüzde 43, Erdoğan’ın ise yüzde 48 aldığını ve ikinci turda yine sadece Erdoğan ile Kılıçdaroğlu’nun yarışacağını varsayalım.
Erdoğan yüzde 48 ile yarışı neredeyse tamamlayacak durumda.
Fakat, Meclis için tam tersi bir senaryo olsun.
15 Mayıs sabahı Cumhur İttifakı’nın milletvekililerinin 250 civarına düştüğünü, muhalefet partilerinin ise Meclis çoğunluğunu aldığını varsayalım.
Bu durumda Anayasa mahkemesi, Yargıtay, RTÜK, Meclis başkanlığı ve komisyonlar için yukarıda yazdığımız her şeyin tersi sözkonusu olacak.
Ben, elinde herhangi bir iktidar belirleme imkânı kalmayan bir AKP’nin “parti olma reflekslerini” hızla yitireceğini, aynı sabah çözülmeye başlayacağını, Cumhuru oluşturan ittifak partilerinin merkezkaç kuvvetiyle darma dağın olacağını tahmin ediyorum.
Böylesi bir senaryoda, ikinci tura kalan Erdoğan için MHP seçmeninin veya diğerlerinin ne kadar motive olabileceğinden, zaten Meclis’i kaybetmiş bir Erdoğan için kimlerin aynı enerji ile koşturmaya devam edeceğinden hiç kimse emin olamaz.
Aradaki iki haftada, Erdoğan artık verdiği talimatların yerine getirilmediğini, yanındakilerin hızla uzaklaştığını, askeri ve sivil bürokrasinin olağanüstü hayatta kalma içgüdüsü ile inanılmaz bir hızda yeni koşullara (muhalefet partilerinin yarattığı yeni koşullara) adapte olmaya çalıştığını görecektir.
Tek bir parametrenin değiştiği durumda bile, tüm taraflar konumlarını yeniden gözden geçirir ve yeni duruma kimsenin ummadığı bir hızla uyum sağlarlar.
Kısacası, Meclis’in çoğunluğunu elde etmek çok önemlidir.
Tek bir milletvekili bile çok önemlidir.
Tek kişilik yapıdan kurtulmak ve yeniden 150 yıllık geçmişe sahip Parlamenter Sisteme geçmek bir anlam taşıyorsa, önce Meclis’in toplumsal muhalefete uygun bir milletvekili dağılımına sahip olması gerekmektedir.
Bu seçimin, “hele bir gücümüzü görelim” denecek bir seçim olmadığını, her bireyin, her yurttaşın, her partinin tarihsel bir sorumlulukla hareket etmesi gerektiğini düşünmekteyim.
Hangi ittifak seçimi alırsa alsın, emekçilerin kurtuluşu için mücadele edenlerin yine aynı enerji ile mücadeleye devam etmeleri gerekeceğini, tek bir oyla hayatın mükemmel hale gelemeyeceğini bilecek kadar ülkemizin siyasal hayatını tecrübe ettiğimizi, eleştirileri karşılamak adına son söz olarak belirteyim.
- Erhan Kaplan