Vicdani ret bir haktır

27 May 2013

Türkiye’de vicdani retçi olmak, işkenceyi, cezaevini göze almayı gerektiriyor. Geçen hafta kurulan Vicdani Ret Derneği, onlara yalnız olmadıklarını hissettirecek, hukuki destek verecek. Tabii ki asıl amaç, vicdani ret hakkının tanınmasını sağlamak.

Askere gitmeyeceğim... Türkiye gibi askeriyenin peygamber ya da baba ocağı sayıldığı bir ülkede bu sözü dillendirmek hiç de kolay değil kuşkusuz. Ancak 90’ların başından beri söyleniyor bu cümle. Sonuç, söyleyenleri için işkence, baskı, cezaevi demek. Dünya vicdani retçiler günü olarak kutlanan 15 Mayıs’ta kurulan Vicdani Ret Derneği işte bu sürece müdahil olmayı, vicdani retçilere sahip çıkmayı amaçlıyor. Sorularımızı, Vicdani Ret Derneği Eşbaşkanı Oğuz Sönmez yanıtladı.

- Bu derneği kurmaya sizi ne itti, fikir nasıl gelişti?

- 1989’da Sokak dergisinde Tayfun Gönül’ün ve ardından Vedat Zencir’in vicdani ret açıklamalarıyla başlayan bu süreç çok zorlu bir mücadeleyle bugünlere geldi. 1995’te tutuklanan vicdani retçi Osman Murat Ülke için başlatılan kampanyalarla vicdani ret hareketi daha görünür oldu. Sonrasında tutuklanan her retçi için mücadele süreçleri yaşandı. Ancak organize olmaktaki yetersizlikler desteği olumsuz etkiliyordu. Hemen her retçi askeri cezaevlerinde baskı ve işkenceyle karşılaşıyor, peş peşe gelen davalara hukuki ve insani destek bulmakta zorluk yaşıyordu. Son olarak tutuklanan vicdani retçi Ali Fikri Işık’a neredeyse hiç sahip çıkamadık. Ali ile bunu tartışıp, uzun zamandır niyet edip gerçekleştiremediğimiz derneği kurmaya karar verdik.

- Kesin sayı bilinmiyordur ama vicdani retçilere dair bir istatistik, veri var mı?

- savaskarsitlari.org sitesindeki listede bugün için 184 retçi olduğu görülüyor. Kürt Vicdani Ret Hareketi’nin 2010’daki kampanyasında 257 kişi reddini açıkladı. Bir başka listede 63 kişinin yurtdışından ya da yurtiçinden siteye maille retlerini açıkladıklarını görebiliriz.

- Vicdani retçilerin Türkiye’de karşılaştıkları en büyük zorluklar ne?

- Bugüne kadar tutuklanan bütün vicdani retçiler askerlik şubelerinde, askeri birliklerde, “disko”larda, askeri cezaevlerinde baskı ve işkence görmüşlerdir. Hiçbir sivil denetime tabi olmayan ve adeta bir toplama kampı gibi idare edilen bu yerler, vicdani retçi Enver Aydemir’e yapılan işkenceler kamuoyuna yansıyınca ilk kez TBMM İnsan Hakları Komisyonu tarafından, birkaç cezaevini kapsayan, yüzeysel ve askeri fazla rahatsız etmeyen bir incelemeye tabi tutulmuştur. Komisyon inceleme sonucunda: Askeri cezaevlerinde “ıslah değil, cezalandırma var” dedi. Yüz binlerce asker kaçağından farkı olmayan vicdani retçiler AİHM’nin “sivil ölüm” olarak adlandırdığı tüm kamu haklarından mahrum bir yaşama zorlanıyor. Vicdani retçilerin ve destekçilerinin mücadelesi ve Avrupa Konseyi’nden gelen baskılar karşısında, 2007’den bu yana GBT yoklamalarından asker kaçakları ve vicdani retçiler muaf olmuşlardır. Son anayasa referandumuyla getirilen; “mahkeme tarafından verilen bir yakalama kararı olmadıkça hiç kimsenin alıkonamayacağı” kuralıyla vicdani retçiler daha rahat hareket edebilmekte. Son yıllarda uygulanan “çürük” raporu verip kurtulma modeli de hükümet için “rahatlatıcı” bir faktör. Ancak hükümetin gereken yasayı çıkarmadan bu “görmeme”, “üzerinden atlama” yöntemleri politikalarındaki tutarsızlığın da ifadesi.

- Derneğin öncelikli hedefi ne?

- Vicdani ret hakkının tanınması ve vicdani retçilerle dayanışma. Zorunlu askerlik sistemine karşı çıkıyoruz. Askerlerin “disiplin” adına maruz kaldıkları her türlü baskı ve işkenceye karşı askerin de insan hakkı olduğunu söylüyor, TSK’nin sivil denetimini istiyoruz. Bu denetim olmadığı için, “kaza”, “intihar”, “şehit” adı verilen “şüpheli” asker ölümlerine artık kimse inanmıyor. Bu davaların ele alındığı, hiçbir hukuki norma uygun olmayan askeri mahkemelerin verdiği kararlara da güvenilmiyor. Kaldı ki ikili yargı sistemi olmayacağı için askeri yargı hemen kaldırılmalı. Vicdani ret, savaşın asker unsuru olmaya karşı çıkıştır. Derneğimiz savaşın bütün unsurlarına, silahlanmaya, askeri organizasyonlara karşıdır. Mayın ve askeri atıkların bir an önce yok edilmesini istiyoruz. Bizler militarizmin yalnızca kışlada olmadığını, toplumsal yaşamın da militer kuşatma altında olduğunu, ailede, okulda, işte hatta muhalif yapılarda bile bu anlayışın etkin olduğunu biliyoruz. Barışçı bir kültür için militarizasyona karşı da mücadele edeceğiz. - Birleşmiş Milletler’in “Askerlik yapanlar, askerlik yapmaya karşı vicdani ret hakkından mahrum edilmeyecektir” kararına rağmen Türkiye’de hâlâ “Halkı askerlikten soğutmak” gerekçesiyle pek çok insan yargılanıyor...

- Türkiye altına imza attığı bütün insan hakları sözleşmelerine rağmen vicdani ret hakkını tanımıyor. AİHM, 2011’de Ermenistanlı vicdani retçi Bayatyan için verdiği kararla vicdani ret hakkını AİHS’nin 9. maddesi “din ve vicdan özgürlüğü” kapsamına alıp, Avrupa Konseyi’nin tüm ülkerine bu hakkın yasal olarak düzenlenmesini zorunluluk olarak ifade etti. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türkiye’ye 2011 Aralık’ına kadar süre tanıdı. Ancak Türkiye hâlâ bu karara uymadı. Üye olduğu Avrupa Konseyi içinde anayasasında vicdani ret hakkını tanımayan tek ülke. Vicdani retçiler ve destekçileri üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılan “halkı askerlikten soğutma” yasasını bile kaldıramadı. Yapılan yasal düzenleme, hükümetin “askeri vesayet”e son vermekteki samimiyetinin de göstergesi.

paylaş