Taksim fobisinden faiz lobisine (I)

Başbakan Erdoğan’ın ustalık dönemi olarak tanımladığı 4. AKP Hükümeti, Taksim’de başlayıp tüm ülkeye yayılan protesto eylemleriyle bir anda kendini meşruiyet tartışmaları içinde buldu. Protestolar yaygınlaşıp, bir halk ayaklanmasına dönüşme eğilimi gösterince, iktidar güçleri de sertleşip, var olan kısıtlı temel hak ve özgürlükleri de askıya alarak, tüm zor güçleriyle ayaklanan halka saldırmaya başladılar. Binlerce insan yaralandı, yüzlercesi gözaltına alınıp mahkemelere sevk edildi ve tutuklandı. Beş kişi öldürülürken onlarca insan hayatta kalma mücadelesi veriyor.

Bir yandan direnişçileri ve direnişi sınırsız kullandığı zorla bastırmaya yönelen iktidar, diğer yandan da direnişi dış güçlerin örgütlediği propagandasını yaymaya başladı. Dış güçlerin adresi olarak da faiz lobisi adını verdiği bir kısım sermaye sahibini gösterdi. Bu iddiaya göre ülkedeki direnişin arkasında faiz lobisi vardı ve bu lobi ülkeyi kargaşaya sürükleyerek kârlarını artırmak istiyordu. Erdoğan böyle yaparak, sıkıştıkça sorumluluğu dış mihraklar diye hayali bir mihrak icat edip, suçu bunların üstüne atmaya çalışan ve aslında gerçekleri çarpıtan kendinden önceki burjuva iktidarlarının eskimiş bir taktiğini yeniden kullanıyordu.

Erdoğan’ın faiz lobisi dediği aslında Marksistlerin ve çoğu solcunun “finans oligarşisi” dediği bir avuç sermaye sahibinden başkası değildi. Ancak bu oligarşi on bir yıllık iktidarı boyunca Erdoğan hükümetini zora sokmak bir yana onu iktidarda tutan ve destek olan temel sermaye gruplarındandır. Erdoğan’ın neoliberal ekonomi politikasının temel mimarlarındandır.
Göstermelik ekonomik başarılarının ardında bunlar vardır. Şöyle ki;
a- Türkiye ekonomisinin temel açmazlarından biri ülkeden çıkan dövizin ülkeye giren dövizden fazla olmasıdır (cari açık). Bu döviz açığını kapatmak için ülkeye döviz girişini cazip hâle getirmek gerekiyor. Bunun içinde iktidarlar diğer ülkelerin verdiğinden daha yüksek oranlarda faiz verip döviz borçlanıyorlar. Bugün AKP iktidarı dünyada en yüksek faizle borçlanan iktidarlar arasındadır. Yurtdışından gelen bu para sıcak para olarak adlandırılmaktadır. Bu paranın girişindeki kesinti ya da azalma ülke ekonomisinin krize girmesine neden olmaktadır. AKP iktidarının bu para girişini devamlı hâle getirmesinden başka yolu yoktur. Bu noktada faiz lobisi ile AKP iktidarı arasında bir çatışma değil, bir uyum söz konusudur. Faiz lobisini suçlamak kof bir gösteriden ibarettir.

b- AKP iktidarı on bir yıllık iktidarı boyunca kendinden önceki iktidarlardan devraldığı özelleştirme politikasını; ülke kaynaklarını, uluslararası sermayeye peşkeş çekme politikasını, kesintisiz ve kural tanımadan sürdürmüştür. Bunun sonucunda borsa şirketlerinin yarısından fazlası, bankalardaki sermayenin yüzde altmışı, sigorta şirketleri sermayesinin yüzde yetmişten fazlası, faiz lobisi denen mali sermayenin eline geçmiştir. AKP iktidarı bu sermaye olmadan bir gün bile ayakta duramaz. Bu gerçeklik karşısında Erdoğan’ın faiz lobisi suçlaması sahte bir suçlamadır.

c- Acımasızca uyguladığı neo-liberal politikalarının gereği yatırım yapmaktan tamamen vazgeçen AKP iktidarı rant dağıtmanın, yolsuzlukların, belli sermaye gruplarının daha da zenginleşmesinin iktidarı hâline gelmiştir. Bunun için gereksindiği kaynakları yurtdışından borçlanmaktadır. Bunlar için yüksek faizler ödemektedir. Bu kaynaklar çoğunlukla faiz lobisi denen mali oligarşiden sağlanmaktadır. İkisi arasındaki çıkar birliği her türden sahte kabadayılığın üstündedir.

d- Türkiye İstatistik Kurumu TUİK’in istihdam ve kişi başı gelir istatistiklerinin aksine, emekçi sınıflar yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Günlük ihtiyaçlarını bile tüketici kredileri ya da onun bir türevi olan kredi kartlarıyla sağlamaktadır. Bunun için gerekli olan krediler ve fonlar da bu faiz lobisinden sağlanmaktadır. Kredilerdeki azalma ya da kredi kartlarının kullanılmaması AKP iktidarının sonunu getirecek olan krizlerin tetikleyicisi olmaya adaydır.

13 Eyl 2013
paylaş