Bakım sigortası ve çocuk parası, dışı seni içi beni yakar

Hep söyleyegeliyoruz. Kadınlar evde öncelikle çocukların, daha sonra yaşlıların ve varsa özürlülerin bakımını üstleniyorlar. Bakım işleri hep kadınların “sırtında bir yük”e dönüşüyor diye. Bu nedenle eğitimini ve iş yaşamını yarıda bırakmak zorunda kalan kadınlar oluyor.

Daha önce “bakım sigortası”nı gündeme getiren Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, çalışan kadınların doğum izninin 24 haftaya çıkarılması, kadınlar için kısmi zamanlı, “esnek” çalışma koşulları, çocuk parası gibi uygulamalara dair çalışmalar yaptığını duyurdu.

Söylemde, “demografik” olarak yaşlanan bir toplum olduğumuzdan, genç nüfusun artması gerektiğinden dem vuruluyor. Toplumun yaşlanması meselesine yalnızca bir pencereden bakamazsınız. “Genç nüfus oranı artmalı, öyleyse çocuk parası vererek doğumu teşvik edelim” mantığı yanlış bir mantıktır. Siz yaşlı insanların sosyal güvenliğini, refahını, emekliliğini güvence altına alıp insan onuruna yaraşır yaşam koşulları sağlayamazsanız, refah düzeyi düşük, yoksul, ancak nüfusu yüksek bir toplum yaratırsınız. Bu toplumdaki yoksulluğun yükünü de esas olarak kadınlara yıkarsınız. Bu yük emekçi kadınlara yüklenemez.

Örneğin, Almanya’da “bakım sigortası” yirmi yıla yakın (1995), “çocuk parası” (Kindergeld) ise yetmiş yılı aşkın (1936) bir süredir uygulanmaktadır. Önemli bir sigorta hakkıdır aynı zamanda.

Bakım sigortası, ancak bakım işine “kamusal” bir görev olarak bakıldığı takdirde bir anlam taşır. Her yurttaşın öncelikle toplumsal olarak ve kamusal olarak muhtaç duruma düştüğünde bakım görme hakkı vardır; olmalıdır. Ancak, bunun için kamu tarafından düzenlenmiş sağlık hizmeti alma, gerektiğinde yaşlı bakım yurtlarında barınma hakkı, gerekli parasal yardımı alma hakkı bulunuyor.

Böylesi bir sigorta, toplumun bütününün üstlenmesi gereken bir bakım sorununda, kadınlar bakıma muhtaçlara “evde” baksın diye getirilmemelidir. Yakınlarına kendisine bakılsın diye bakım parası verilmesi de bir önlem, ancak ikincil bir önlemdir.

Çünkü, bakım hizmetleri parasal boyutla sınırlı değildir; bu hizmetin sosyal, psikolojik, insani boyutları da göz önüne alınmalıdır.
Kadın hareketinin AKP’nin şu anda uygulamak istediği politikaya ilişkin haklı kaygıları var.

Kadına kürtajı yasaklamaya kalk, üç de yetmez beş çocuk yap diye dayat. Ardından, “çocuk parası” ile çocuk doğurmayı teşvik et, kadınlar için emeklilik yaşının düşürülmesini gündeme getir. Bu durum; kadınların tam istihdama sokulmamasından, esnek ve ucuz işgücü olarak çalıştırılmasından ve gerektiğinde eve hapsetmek üzere gerekli “ortamın” sağlanmasından başka bir amaca hizmet etmez.

Oysa, “çocuk parası”na ilkesel olarak karşı değilim, bir sosyal sigorta hakkı olarak ebeveynlerin temel haklarından biri olarak görüyorum. Kaldı ki, örneğin başta kamu çalışanları bugün “çocuk yardımı” adı altında zaten bir nevi çocuk parası almaktadır.

Ancak, çocuk bakımı, tıpkı muhtaçların bakımı gibi salt parasal boyutuyla ele alınamaz. Bu, sosyal bir devletin, bütün yurttaşlarına parasız eğitim, parasız sağlık, ulaşım sağlaması ve kira yardımı yapması gibi bir bütünsellik içinde ele alınmalıdır.

Bu nedenle, belirttiğim gibi, kadınların, “kadınlara tam istihdam” ve “kadın işsizliğinin önüne geçilmesi” gibi sorunları ortadayken yukarıda saydığımız gerekçelerle bu tür uygulamaların getirilmek istenmesi, kadın hareketinin endişelerini haklı çıkarıyor.

Bu vesileyle bütün kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutlarım.

15 Nis 2013
paylaş