Yakın dönemin en çok konuşulan davalarından olan ve kamuoyuna “Balyoz Davası” olarak geçen davada, 21 Eylül günü karar çıktı. Bilindiği gibi dava 2003 Mart’ında 1. Ordu Komutanlığı’nda yapıldığı iddia olunan darbe planıyla ilgiliydi. Esasında her şey 2010’da Taraf gazetesinde çıkan bir haberle başladı. Mehmet Baransu isimli genç gazeteci, bir anda elinde bir bavul dolusu evrakla ortaya çıktı. İktidar ve istihbarat çevrelerine kuryelik hizmeti olarak da adlandırılabilecek olan bu durumun bir gazetecilik başarısı olmadığı ortadaydı.
Yeni adli yılın başladığı Eylül ayıyla birlikte, dosyada karar çıkacağı tahmin ediliyordu. Kimi çevreler hükümetin bu davada esneyebileceği, AKP’nin çoğu emekli ve 70’ini devirmiş yaşlı başlı paşalardan hırsını aldığını düşünüyordu. Yaz başında çıkan son yargı paketi öncesinde görülen iyimserlik havası bu dava için de geçerliydi. Ama hesap tutmadı. 21 Eylül, zaten yenilmiş olan bu çevreler için ikinci bir bozgun oldu. Cumhuriyet tarihinde, dahası hiçbir batılı demokraside örneği olmayan ağır bir karar çıktı.
Kararla 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek ve Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral İbrahim Fırtına’ya 20 yıl hapis cezası verildi. Bir kısmı Milli Güvenlik Kurulu’nda da üye olarak bulunmuş, çoğunluğu general 78 kişiye 18’yıl, 214 kişiye ise 16 yıl hapis cezası verildi. HAVELSAN Genel Müdürü Faruk Yaman’ın da aralarında olduğu 28 kişiye 13 yıl 4 ay hapis cezası verildi. 36 sanık hakkında ise beraat kararı verildi. Ancak bu beraatlere de savcılar itiraz ederek, aleyhte temyize gittiler. Bu sonuçla birlikte, TSK tarihindeki en büyük tasfiye operasyonu oldukça ağır bir şekilde bitti. Yargıtay’dan bir bozma kararı çıkmaz veya İnfaz Kanunu’nda bir yumuşama yapılmazsa paşaların çoğunun ömürlerinin sonuna kadar cezaevinde kalması muhtemel.
Balyoz Davası basına da çokça yansıyan açık usul hataları, güven vermeyen tanık anlatımları ve delillerle birlikte kamuoyunda baştan beri ciddi kuşkular yarattı. Ancak kuşkunun kaynağı TSK içerisinde AKP’ye karşı birtakım planlar yapılmış olma ihtimalinden öte; AKP’nin bu dava ile çok daha geniş bir çevrede siyasi intikam operasyonu yürüttüğüne ilişkindi. Bu yönüyle bugün bu kuşkunun haklı çıktığını söylemekte bir sakınca yok. 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin vermiş olduğu karar AKP’nin 2007’den bu yana uyguladığı stratejiye göre “gerekçesi” çok önceden yazılmış bir karar.
Balyoz’un iki yüzü
İktidar bloku içerisinde Bal-yoz’la açığa çıkan çatışmayı sadece ulusal değil uluslararası düzeydeki bir kavganın yansıması olarak okumak daha gerçekçi. Ortada gerçekleşememiş bir darbe yargılamasından çok öte, bir siyasi tasfiye hesabı olduğu ortada. Öte yandan bugün ağır cezalar alanlar arasında da ilginç bir çelişki mevcut. Örneğin Çetin Doğan’ın başını çektiği bir grup Irak’ı işgal tezkeresinden bu yana ABD işgaline ortak olmayı reddeden, görece Avrasyacı bir strateji izlemeyi öneren ulusalcı akımı temsil ediyorlar. Oysa Doğan’ın dava arkadaşları arasında, ABD’nin isteğine de uygun olarak AKP ile temelde uzlaşma yaklaşımını öngören; böylece İsrail ve Batılı güçler karşısında TSK’nın ve geleneksel elitlerin konumunun korunacağını umanlar da vardı. Onlara göre Doğan gibiler “maceracı” bir çizgiye sahiptiler. Ancak kaderin cilvesi şimdi o “uzlaşmacılar” da AKP’nin hışmına uğradılar. Kısaca AKP eline almış olduğu balyozla muhalif olarak gördüklerini biçme girişiminde keskin bir hamle yapmış oldu. Hem de öyle çok ince hesaplar ve ayrımlara gitmeden.
Bu karmaşık durum ilerici güçler açısından da bazı sonuçlar ve dersler doğuruyor. Yıllardır darbeler ve darbecilerle mücadele etmiş olan Türkiye solunun darbe ihtimaliyle ilgili bir davayı es geçmesi mümkün değil. Üstelik çoğunluğu Kürt sorunu başta olmak üzere pek çok kritik konuda kötü bir sicile sahip generaller de bu işle ilgiliyse hiç olmaz. Dahası bugün ağır hapis cezaları alanların kendilerini yargılayan düzenin düne kadarki temsilcisi olduklarını da unutmamak lazım. Buraya kadarki kısım işin kolayı. Ancak bu kadarla bitmiyor. Balyoz kararı ister istemez bir başka soruyu da akıllara getiriyor: Bugün artık AKP’nin elinde bulunan “balyozu” daha çok kullanacağı aşikârken, sol ve ilerici güçler kendilerine doğru gelen bu yeni darbeyi nasıl durduracak?
- Murat Nergiz