Suriye, bağımsızlığını ve egemenliğini korumaya çalışan ilerici bir ülkedir. Sömürgeciliğe, komprador burjuvaziye ve büyük toprak ağalarına karşı antiemperyalist ve antifeodal mücadelenin işçilere, köylülere, kadınlara, farklı din ve mezhep gruplarına sağladığı kazanımlar (bankaların, büyük sanayi ve ticaret şirketlerinin kamulaştırılması; köklü toprak reformu; parasız eğitim ve sağlık; kadın hakları; laiklik; cumhuriyet) hâlâ varlığını sürdürüyor.
Suriye, ABD’ye, NATO’ya, İsrail’e teslim olmadı. Filistin ve Lübnan halklarının siyonizme karşı mücadelesini destekledi. Suudi Arabistan gibi bağnaz dinciliği kabul etmedi.
Karşıdevrimci ayaklanmalar
Gerici-faşist Müslüman Kardeşler örgütü, emperyalizmin işbirlikçisi komprador burjuvazinin ve büyük toprak sahiplerinin vurucu gücüdür. Ülkede gerçekleştirilen ilerici reformlara karşı çeşitli ayaklanmalar düzenlemiştir. ABD’nin, NATO’nun, eski sömürgeci efendi Fransa’nın, İsrail’in, Suudi Arabistan’ın ve Türkiye’nin çok yönlü desteğiyle örgütün özellikle Hama, Humus, Halep, İdlib şehirleri ve çevresinde yürüttüğü 1964-1965, 1973, 1976, 1979, 1980, 1982 ayaklanmaları sosyalist Sovyetler Birliği’nin de yardımıyla yenilgiye uğratılmıştı.
Sovyetler Birliği’nin ve sosyalist sistemin dağılmasından sonra temel müttefiklerini kaybeden Suriye yönetimi, emperyalizme tavizler verip kapitalizme uyum sağlama yolunda çeşitli adımlar attı (yabancı sermayeye izin, burjuvaziye sağlanan teşvikler, özelleştirmeler, menkul kıymetler borsasının açılması gibi). Yine de, esas olarak antiemperyalist ve antisiyonist yönelimini sürdürdü; Filistin, Lübnan ve Irak halklarını desteklemeye devam etti; İran, Rusya ve Çin’le yakın ilişkilerini koparmadı. AKP’nin bütün ayartma çabalarına rağmen emperyalizmin ve siyonizmin kuklası olmayı reddetti.
Psikolojik savaş
Bütün dünyayı yeniden fethetme seferine çıkan emperyalist savaş bloku, Suriye’de son karşıdevrimci ayaklanmayı bir buçuk yıl önce başlattı. Ülkeyi yakıp yıkan, girdikleri her yerde laikleri, Alevileri, Hıristiyanları katleden terör çeteleri, NATO’nun kapitalist yatık medya eliyle yürüttüğü psikolojik savaşa göre, “zulme uğramış Sünni çoğunluğun temsilcisi olan özgürlük savaşçıları”dır.
Buna karşılık, emperyalizmin ve siyonizmin kuklası olmayı kabul etmediği, komprador kapitalizmine kucak açmadığı, emekçilerin sosyal kazanımlarını toptan ortadan kaldırmadığı, kadın haklarına ve laikliğe elveda demediği için ABD, AB, NATO, İsrail, Suudi Arabistan, Katar ve AKP’nin hışmına uğrayan ilerici Suriye yönetimi, “Alevi azınlığa dayalı azınlık diktatörlüğü” olarak gösteriliyor.
Emperyalizmin psikolojik savaşı kimi ilerici ve sosyalist çevrelerin kafasını bile karıştırıyor. Emperyalizm ile Suriye arasında sözüm ona “tarafsız” kalan, emperyalizmin saldırısına karşı Suriye halklarını destekleme görevini savsaklayanlar var.
Suriye biziz
Suriye’de olanları anlamak çok mu zor? Suriye’de bugün emperyalizmin ve siyonizmin güdümünde isyan edenler, 22 Ocak 1921’de Mustafa Suphi ve yoldaşlarını Erzurum’a sokmamak için sokaklara dökülen gerici Muhafaza-i Mukaddesat Cemiyeti mensuplarıdır. Solcu Tan matbaasını yıkmak, ilerici kitabevlerini yakmak için 4 Aralık 1945’te İstanbul’da Cağaloğlu ve Beyoğlu’nu basanlardır. 6-7 Eylül 1955’te İstanbul’un Rum halkını “temizlemek” için taşlara, sopalara, kazmalara sarılanlardır. 16 Şubat 1969’da İstanbul’da “Emperyalizme ve Sömürüye Karşı İşçi Yürüyüşü” yapan devrimcileri, Dolmabahçe’ye demirleyen Amerikan 6. Filosu’nun gölgesinde katledenlerdir. 7-8 Temmuz 1969’da Kayseri’de Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) Genel Kurulu’nun yapıldığı Alemdar sinemasını basan ve yakanlardır. 19-26 Aralık 1978’de Maraş’ta devrimcileri ve Alevileri katledenlerdir. 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Alevileri, laik ve solcu aydınları yakanlardır.
Aslında her şey çok açık: Gerici-faşist terör çeteleri Suriye’de bizleri katlediyor.
- Hülya Kortun