Kıdem tazminatı hakkı gasbedilemez

61. hükümet programında yer aldığı hâlde, daha düne kadar ilgili bakanlar tarafından inkâr edilen kıdem tazminatına yönelik planlar, yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başladı. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, açık bir şekilde Kıdem Tazminatı Fonu’nun kurulacağını açıkladı.
Bu adım, ne kadar inkâr edilirse edilsin, kıdem tazminatını önce güdükleştirmeye, daha sonra da tamamıyla ortadan kaldırmaya yönelik bir adım. Yaratılan fon patronlar için kaynak, teşvik olarak kullanılacak. Tıpkı işsizlik sigortası fonu gibi kıdem tazminatı fonunun akıbeti de farklı olmayacak. İşçilerin denetiminde olmayan, hükümetin emrindeki bir yönetim kuruluna bırakılan ve siyasilerin istedikleri gibi yararlanacakları bir fon.
İşçi için tazminatını almada kolaylık getiriliyor gibi görünse de, işçinin karşısında patronlar artık muhatap olmayacaklar. Onlar açısından bu “külfet” ortadan kalkacak. Zaten Babacan da ifade etti, amaç, “patronların üzerindeki yükü azaltmak.”
Bakanın öne sürdüğü gerekçe ise çok klasik: “Yalnızca kamu işçi sendikaları karşı çıkıyor, çünkü onlar zaten kıdem tazminatlarını almakta zorlanmıyor. Türkiye’deki işçilerin, toplam çalışanların yalnızca yüzde 8’i alabiliyor” diyor.
Oysa Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK, başka rakamlar telaffuz ediyor: Kayıtdışı olmayan kesimde işçiler yüzde 90 oranında kıdem tazminatı alabiliyorlar.
Ayrıca, sormazlar mı, en yetkili makam olarak işçilerin kıdem tazminatlarını almayı garanti altına almak üzere yasal düzenleme yapmak, kayıtdışı çalışmayı önlemek yerine kıdem tazminatına göz dikmek neyin nesi? Önce işçileri düşünüyormuş gibi görünenlerin, sonra başımıza neler getirdiklerini biliyoruz.
Kıdem tazminatına hak kazanma koşulları zorlaşacak, miktarı da düşürülecek. Amaçlanan, kıdem tazminatı hakkını sadece emeklilikte alınabilecek şekilde sınırlandırmak. İşçinin işten atılmasına karşı bir güvence olan kıdem tazminatı kalkarsa, patronlar açısından işten atmak hiçbir külfete yol açmadan iyice kolay hâle gelecek.
Kıdem tazminatı, işçilerin patron tarafından işten atılma tehdidine karşı güvence sağlayan en önemli unsurdur. Özellikle toplu işten çıkarmalarda. Bilindiği gibi kıdem tazminatı hakkı 1475 sayılı İş Kanununun 14. maddesi ile düzenleniyordu. İş yasası değiştirilip 4857 sayılı İş Kanunu ile “esnek” çalışma koşulları dayatılırken, eski yasada kıdem tazminatı hakkını düzenleyen bu 14. madde korundu. İşçi sınıfının iş güvencesi anlamına gelen bu hakka şimdiye kadar dokunulamadı.
Uzun mücadelelerle elde edilmiş olan kıdem tazminatı hakkını, ilk ortaya çıktığı 1936 yılında elde etmek için işçilerin en az 5 yıl çalışması gerekiyordu. Beşinci yıldan sonra çalışılan her bir yıl için 15 günlük maaş kadar hesap ediliyordu. 1975 yılından bu yana ise kıdem tazminatına hak kazanmak için işçinin en az 1 yıl çalışması yeterlidir. Her bir yıl için de 30 günlük brüt maaş kadar hesap ediliyor.
Hem işten atıldığımızda, hem de emekli olurken kıdem tazminatı alabiliyoruz. Yine, erkekler askere giderken, kadınlar evlenirken kıdem tazminatlarını alabiliyorlar.
Oysa şimdi, bu tazminatı almak zorlaşacak, işçi emekliliğine kadar bekletilecek. Amaç, Babacan’ın dediği gibi, işçinin hakkı olan bu parayı “işçinin emekliliğine veya ileri yaşına kadar bir havuzda birikecek tasarruf”a indirgemek.
Kıdem tazminatının gaspına karşı henüz etkili bir kampanya maalesef yok. Her ne kadar sendikalar, konfederasyonlar, meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri vs. çeşitli kampanyalar başlatmış olsa da, bunların daha çok bir araya gelmesi ve şimdi seslerini yükseltmeleri gerekiyor. Çünkü, yasal düzenleme aşamasına gelindiğinde, iş işten geçmiş olacaktır. Gerek Türk-İş’in, gerekse DİSK’in kıdem tazminatına yönelik teşebbüsleri “genel grev” gerekçesi sayması çok iyi, ancak harekete geçme konusunda gecikilmemesi gerekir.

20 Eyl 2012
paylaş