Henüz Esenyurt’taki alışveriş merkezi inşaatında iş cinayeti sonucunda yitirdiğimiz 11 işçinin acısı üzerimizdeyken, yeni iş cinayetlerine tanık olduk. Nisan ayının ilk günlerinde Erzurum’un Aşkale ilçesindeki Karasu Barajı yapımı sırasında 5 TEDAŞ işçisi boğularak canından oldu. Yine aynı günlerde Tuzla tersanelerindeki gemilerden birinde meydana gelen patlamada 2 işçi öldü. İşte Türkiye’den acınası manzaralar!
Emek örgütlerinin ve sendikaların yıllardan bu yana konuya dikkat çekmeleri neticesinde 4857 sayılı iş kanununda bu konuya başlı başına bir bölüm olarak yer verildi. “İş Sağlığı ve Güvenliği” başlığını taşıyan 5. bölüm (77. ila 89. maddeler), “işverenlerin ve işçilerin yükümlülükleri”nden, bir işyerinde “iş sağlığı ve güvenliği kurulu”nun kurulma şartlarına, “işçilerin hakları”na kadar birçok düzenlemeyi düzenliyor. Ancak iş kanunundaki bu düzenlemeye rağmen, iş cinayetleri kesilmedi, aksine daha da şiddetlendi, sayısı arttı. Düzenleme kağıt üstünde kaldı. Burada temel mesele işçiyi merkeze alan bir anlayıştan uzak olunması. Çünkü, eğer tersi olsaydı, denetim mekanizması patronlar için yeterli yaptırım ve cezayı içeriyor olacaktı.
Bu gelişmelerin tozu dumanı içerisinde alelacele “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun Tasarısı” 3 Nisan günü Meclis’e sunuldu. Şu anda en büyük endişe, başlı başına yasa olarak çıksa da, aynı anlayışın devam edip etmeyeceği.
Bir diğer endişe, yeni bir yasal düzenleme getirilirken, zaten eski düzenlemede var olan iyi şartların işçilerin aleyhine geriletilmesi. İşte bu yüzden “işçi”yi merkeze alan bir anlayış olmadıkça, istenildiği kadar yeni yasa çıkarılsın, yine kağıt üzerinde kalmaya mahkum olacaktır.
Tasarı yasalaşırsa, iş yasasındaki ilgili maddeler kalkacaktır. Burada hemen dikkat çekilmesi gereken konu, iş yasasının 85. maddede yer alan “ağır ve tehlikeli işler yönetmeliği”nin de kalkacak olması. Onun yerine tasarının “İş sağlığı ve güvenliği hizmetleri” başlıklı 6. maddesine göre, “çok tehlikeli sınıfta” yer alan işyerleri “A”, “tehlikeli sınıfta” yer alan işyerleri “B”, “az tehlikeli sınıfta” yer alan işyerleri ise “C” şeklinde sınıflandırılacak.
Yönetmelik, örneğin, ağır ve tehlikeli işlerde 16 yaşından küçük çocukların çalıştırılmasını yasaklıyordu, bu nitelikteki işyerlerinde kadınlara belli başlı ağır ve tehlikeli sektörlerde çalıştırılmalarının önüne geçiyordu, regl dönemlerinde 5 gün izin hakkı tanıyordu. Tasarıda ise bu düzenlemeler yok, olmadığı gibi, “genç çalışan” tanımı, “onbeş yaşını bitirmiş ancak onsekiz yaşını doldurmamış” çalışanı ifade ediyor. Yeni bir ağır ve tehlikeli işler yönetmeliği ile düzenlenmediği takdirde, 16 yaşından küçük çocukların da bu sektörlerde çalıştırılmasının önü açılacak anlamına geliyor. Bunun yerine tasarının “Risk değerlendirmesi, kontrol, ölçüm ve araştırma” başlıklı 8. maddesinde muğlak biçimde, “risk değerlendirmesinde, genç, yaşlı, özürlü, gebe veya emziren çalışanlar gibi özel politika gerektiren gruplar ile kadın çalışanlar özel olarak dikkate alınır” denmektedir.
Tasarıya göre, işçi sağlığı ve iş güvenliği hükümlerine riayet etmeyen işverenler para cezalarına çarptırılacak. Peki, para cezaları iş işten geçtikten sonra, işçiler öldükten sonra onların canlarını geri getirir mi? Kimi sektörlerin kâr marjı karşısında söz konusu para cezaları devede kulak gibi kalıyor! Tasarı boyunca dikkati çeken daha önemli konu, yine iş yasasında 79. madde ile düzenlenen ve en büyük yaptırımlardan sayılan “işin durdurulması veya işyerinin kapatılması” hükmünden ikincisinin, yani “işyerinin kapatılması” hükmünün kaldırılmış olması. Tasarının tamamına sinmiş olup en belirgin geri adımlardan biri olan bu hüküm tasarının 21. maddesinde düzenlenmiştir. Gerekçe kısmında açıkça şu ifade yer alıyor: “İş Kanununun 79'uncu maddesi ana hatlarıyla korunmuş, işin kapatılması ifadesi metinden çıkartılarak, işi durdurma kararı işyerinin bir bölümünü veya tamamını kapsayabilir denilerek bu husus yeniden ifade edilmiş[...]tir.” Kısacası, patronlara işyerini kapatma cezası ortadan kaldırılmaktadır.
İşçiler için hayati önem taşıyan “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun Tasarısı”nın sıkı bir incelemeden geçirilmelidir. Bunu, “işçi” güvenliği uzmanlarının yanı sıra sendikaların yapması gerekmektedir. Yoksa yenilik gibi getirilen hükümler, her zamanki gibi eski kazanımları yok edecek gibi görünüyor!
- Fatma Şenden
