iş cinayeti

uzun çalışma saatleri iş cinayetine dönüştü
Salgında çalışma saatleri ortalama yüzde 10 civarında yükseldi... DSÖ ve ILO'nun araştırmasına göre uzun çalışma saatleri yüzünden her yıl 745 bin kişi ölüyor Dünya Sağlık Örgütü (WHO-DSÖ) ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından bu konuda yapılan ilk küresel araştırma, 2016 yılında yüz binlerce kişinin uzun çalışma saatlerinin yol açtığı inme, kalp hastalıkları ve kalp krizi gibi nedenlerle yaşamını yitirdiğini ortaya koydu. Araştırma, uzun saatler çalışmanın işle bağlantılı hastalıkların hemen hemen üçte birini, yani en büyük meslek hastalığı sebebi grubunu oluşturduğunu gösteriyor. DSÖ, işverenlerin bundan böyle çalışanlarıyla ilgili mesleki sağlık sorunlarını değerlendirirken bu bulguları dikkate almasını önerdi. Binlerce emekçi yaşamını kaybetti DSÖ, uzun çalışma saatleri yüzünden dünyada her yıl 745 bin emekçinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Bu konuda yapılan ilk küresel araştırma, 2016 yılında yüz binlerce emekçinin uzun çalışma saatlerinin yol açtığı inme, kalp hastalıkları ve kalp krizi gibi nedenlerle yaşamını yitirdiğini ortaya koydu. Yapılan araştırma uzun çalışma saatlerinin özellikle Güney Doğu Asya ve Batı Pasifik bölgelerinde yaşayan çalışanlar arasında en fazla can kaybına yol açtığını da gösterdi. DSÖ yetkilileri, bu durumun koronavirüs salgını koşullarında daha da kötüleşmiş olabileceğini söylüyor. Korkutan veriler Araştırma, haftada en az 55 saat çalışan birinin, 35-40 saat çalışan birine göre felç geçirme riskinin yüzde 35, kalp hastalıkları riskinin de yüzde 17 arttığını ortaya koydu. Araştırmaya göre uzun çalışma saatleri nedeniyle ölenlerin dörtte üçüne yakını, orta yaş ve üzeri erkekler olduğunu da gösterdi. Dikkat çekilen bir başka nokta ise bu ölümlerin uzun saatler çalışılan dönemlerde değil yaşamın daha sonraki yıllarında, bazen onlarca yıl sonra meydana gelmesi. Salgın dönemi henüz araştırılmadı Araştırma aslında salgın dönemini kapsamıyor. Ancak DSÖ yetkilileri, evden çalışma ve ekonomideki yavaşlamanın salgın döneminde uzun çalışma saatlerine bağlı sağlık risklerini artırmış olabileceğini düşünüyor. DSÖ yetkilisi Frank Pega, "Ülkeler kapanma önlemleri ilan ettiği zaman, çalışma saatlerinin ortalama yüzde 10 civarında yükseldiğine ilişkin veriler var" diye konuştu. Frank Pega, "Çalışma saatlerini sınırlamak çalışanların sağlığı için faydalı olduğu kadar, verimliliği artırdığı da biliniyor" dedi. Pega, "Ekonomik kriz döneminde çalışma saatlerini artırmamak bu bakımdan gerçekten akıllıca bir tercih olacaktır" diye konuştu.  
işte mezarda emeklilik
Emekli olması gereken yaşta olduğu halde 71 yaşında inşaat işçiliği yapan Mustafa Şimşek, iş cinayetinde yaşamını yitirdi... 71 yaşında, koronavirüs salgınına rağmen çalışmak zorunda bırakılan inşaat işçisi Mustafa Şimşek, çöken iskelenin altınca kalarak yaşamını yitirdi. Muğla'nın Dalaman ilçesinde, kağıt fabrikasının depo alanı inşaatında çalışan 71 yaşındaki Mustafa Şimşek, iskelenin çökmesi sonucu altında kaldı. Ağır yaralanan Şimşek, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Olay, saat 14.00 sıralarında ilçeye bağlı bir kağıt fabrikasında meydana geldi. İddiaya göre, fabrikanın depo alanında bulunan inşaatta çalışan 71 yaşındaki inşaat emekçisi Mustafa Şimşek, çalıştığı iskelenin çökmesi sonucu altında kaldı. Olayı görenler durumu sağlık ve polis ekiplerini bildirdi. Olay yerine gelen sağlık ekipleri yaptıkları ilk müdahalesinin ardından Şimşek'i Dalaman Devlet Hastanesi'ne kaldırdı. Durumu ağır olan Şimşek, burada yapılan tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetti. Polis, olayla ilgili soruşturma başlattı.  
İş Cinayetlerine, İşsizliğe, Açlığa ve Salgına Karşı: Direniş ve Dayanışma Yaşatır!... İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) tarafından hazırlanan iş cinayetleri temmuz ayı raporu açıklandı. İş cinayetlerinin aylara göre dağılımına bakıldığında Ocak ayında en az 114, Şubat ayında en az 133, Mart ayında en az 113, Nisan ayında en az 221, Mayıs ayında en az 165, Haziran ayında en az 188 ve Temmuz ayında en az 164 işçi hayatını kaybetti. 2020 yılının ilk yedi ayında iş cinayetlerinde en az 1098 sınıf kardeşimizi kaybettik… Rapordan başlıklar: • 164 emekçinin 140’ı ücretli (işçi ve memur), 24’ü kendi nam ve hesabına çalışanlardan (çiftçi ve esnaf) oluşuyor... • Ölenlerin 3’ü kadın işçi, 161’i erkek işçi. Kadın işçi cinayetleri tarım, kimya ve sağlık işkollarında gerçekleşti... • Yedi çocuk işçi can verdi. Çocuk işçi cinayetleri tarım, tekstil ve ticaret işkolunda gerçekleşti… • Ölenlerin yaş ortalamasına baktığımızda: Kendi nam ve hesabına çalışanlar (çiftçi ve esnaf) 51 yaş, ücretliler (işçi ve memur) 39 yaş... • 51 yaş ve üstünde ise çalışırken ölen 43 emekçi bulunuyor: Çiftçiler ile tarım, gıda, kimya, büro, metal, inşaat, enerji, taşımacılık, sağlık, güvenlik ve genel işler işçileri... • 6 göçmen/mülteci işçi yaşamını yitirdi: 5’i Suriyeli ve 1’i Afganistanlı... • Ölen işçilerin 7’si sendikalı. Sendikalı işçiler tarım, madencilik, inşaat ve belediye işkollarında çalışıyordu. • Ölümler en çok tarım, inşaat, taşımacılık, kimya, metal, madencilik, enerji, belediye/genel işler, gıda, sağlık, güvenlik, tekstil ve ticaret/büro işkollarında meydana geldi. • En fazla ölüm nedenleri sırasıyla ezilme/göçük, trafik/servis kazası, yüksekten düşme, elektrik çarpması, Covid-19, patlama/yanma, kalp krizi, zehirlenme/boğulma ve şiddet. İş cinayetlerinin şehirlere göre dağılımı 11 ölüm Sakarya’da; 9 ölüm İstanbul’da; 8’er ölüm Bursa ve Kocaeli’de; 7’şer ölüm Mersin ve Zonguldak’ta; 6’şar ölüm İzmir, Kahramanmaraş ve Samsun’da; 5’er ölüm Antalya, Gaziantep ve Manisa’da; 4’er ölüm Kastamonu, Muğla ve Tekirdağ’da; 3’er ölüm Ankara, Aydın, Balıkesir, Denizli ve Diyarbakır’da; 2’şer ölüm Adana, Ağrı, Bolu, Çanakkale, Çorum, Edirne, Gümüşhane, Karabük, Konya, Mardin, Osmaniye, Şanlıurfa ve Cezayir’de; 1’er ölüm Adıyaman, Afyon, Aksaray, Amasya, Ardahan, Artvin, Bartın, Bayburt, Bilecik, Bingöl, Düzce, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Hatay, Isparta, Karaman, Kayseri, Kırklareli, Kütahya, Malatya, Ordu, Rize, Trabzon, Uşak, Van ve Yunanistan’da yaşandı…
güvenceli çalışmak ve emekli olmak hakkımız
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG), “Mezarda Emeklilik, EYT, BES, TES, Düşük Emekli Maaşları, Esnek/Sigortasız Çalışma, İş Cinayetleri’ne Karşı” bir rapor yayınladı. Raporda, belli bir yaşın üzerinde olan ya da emeklilik çağında çalışan işçilerin sorunları derlendi. Raporda, 2013-2019 yılları arasında ‘emeklilik çağında çalışan’ en az 1925 işçi (50 yaş üstü ücretli) iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiği vurgulanırken, “emeklilik çağında ölenlere dair belirttiğimiz gerçekler dikkatle incelenirse ‘kırmızıçizgiler çoktan aşılmıştır.” denildi. Emek hakları adım adım tırpanlandı Türkiye’de emeklilik yaşı farklı statülere ve farklı koşullara göre kanunla belirlenmişti, emekli olma yaşı daha düşüktü. Ancak 1999 yılında yapılan değişiklikler ve sonrasında 2008 yılında yürürlüğe giren ‘SSGSS Yasası’ ile birlikte emekli olabilme yaşı ve prim ödeme gün sayısı kademe kademe (nihai olarak 65 yaş ve 9 bin prim günü) yükseltildi. Bu uygulamaya karşı emek hareketi merkezi olarak 1999’da yüzbinlerce işçinin katıldığı bir miting ile karşı çıkmış ancak gerisi gelmemiştir. 2007-2008 yıllarında ise yerellerde oluşturulan Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformları ile bir mücadele ivmesi yakalansa da emek hareketinin iç tartışmaları sonrası sönümlenmiştir. Birkaç yıl evvel ise ‘Zorunlu BES’ uygulaması gündeme gelmişti. Uygulama sosyal güvenceyi esas alan bir emeklilik sistemi değil, işçilerin parasının birkaç özel şirket tarafından yıllarca kullanılması ve yine devletten kaynak transferini içeriyordu. Güncel tartışma: Kıdem tazminatının kaldırılması ve esnek çalışmanın yaygınlaştırılması ‘Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi’ ve ‘Sosyal Koruma Kalkanı’ adıyla bir tartışma gündeme geldi. Burada iki husus dikkat çekiyor: Birincisi, yeni modelde kıdem tazminatını özünde ortadan kaldıracak bir düzenleme öngörülüyor. İkincisi, ‘25 yaş altı ve 50 yaş üzeri işçilerin istihdamı’nın belirli süreli iş sözleşmeleri vasıtasıyla tamamen esnekleştirilmesi isteniyor. Tartışmanın içeriğine dair sendika uzmanları ve hukukçuların görüşlerini içeren yazılara internet sitemizde de yer verdik. Ayrıntılar oradan takip edilebilir. Biz tam da bu tartışmalar olurken içinde bulunduğumuz süreçte belli bir yaşın üzerinde olan işçilerin (emeklilik çağında çalışan işçilerin) yaşadıklarına odaklanmak istiyoruz. İSİG Meclisi’nin iş cinayetleri verileri işçi sağlığı ve güvenliğinin en çıplak gerçeklerini açığa çıkarmaktadır. Bugün yaşanan durum şudur: Hemen her gün haberlerde emekli olduğu halde maaşı düşük olduğu/geçinemediği için çalışan, emeklilik yaşını beklediği/EYT’li olduğu için çalışmak zorunda kalan ve emekli olma hakkını sigortasız çalıştığı ya da sigortası düzenli yatırılmadığı için kazanamayan işçilerin çalışırken hayatlarını kaybetmesi... Yaşamak için çalışmıyoruz, çalışmak için yaşıyoruz adeta! İSİG Meclisi bütün bu gerçekliğin bilinciyle her işkoluna, mesleğe, cinsiyete, her kişiye özgü. Emeklilik yaşının belirlenmesi gerektiğini savunmuştur. Ancak bir ‘genelleme’ yapabilmek için Türkiye toplumunda hastalıkların ve yıpranmanın belirginleştiği 50 yaşın üstünü emeklilik yaşı olarak belirlemiştir. (Emeklilerin/yaşlıların üretim içinde-dışında kalması tartışması ayrı bir yazı konusudur.) Bu noktada: Türkiye’de 2013-2019 yılları arasında ‘emeklilik çağında çalışan’ en az 1925 işçi (50 yaş üstü ücretli) iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. 2013-14’te tüm ücretli iş cinayetlerinin yüzde 13-14’ünü 50 yaş üzeri işçiler oluştururken son yıllarda bu oran yüzde 19’a yükseldi. Yani bugün her ölen 5 işçiden 1’i emeklilik çağında çalışırken ölenler. Yazımızda ‘ücretli’ ölümlerini baz aldık. Ancak kendi nam ve hesabına, sabahtan akşama aile emeği ile çalışan çiftçi ve esnafların durumuna da mutlaka değinmemiz gerekiyor. Yine 2013-2019 yılları arasında 50 yaş üzeri 926 çiftçi ve esnaf da çalışırken yaşamını yitirdi. Karşılıklı olarak istihdamın değiştiğinin de altını çizmeliyiz. Yani çiftçilik yapıp geçinemeyen ve işçi ordusuna katılanlar olduğu gibi emekli olduktan sonra geçinemeyip esnaflığa, çiftçiliğe başlayan işçilerin olması gibi. Bu anlamda ölümlerin ‘en az’ olduğunun tekrar altını çizmeliyiz. Ölenlerin 1713’ü 51-64 yaş aralığındayken 212’si ise 65 yaş ve üzerinde. 65 yaşının üzerinde bile çalışırken ölenler yani ‘yaşlı işçiler’, emeklilik çağında çalışan işçilerin yüzde 11’i gibi yüksek bir orana sahip... Emeklilik çağındaki işçi ölümleri en çok inşaat, taşımacılık, tarım, belediye/genel işler, ticaret/büro, madencilik, metal, gemi/tersane, konaklama, gıda, güvenlik, enerji, ağaç, kimya, tekstil ve cam işkollarında gerçekleşti. Salt 65 yaş ve üzeri yaşlı işçilere baktığımızda ise en çok ölüm tarım işkolunda. Yoksulluk ve yasal düzenlemelerle emeklilik hakkının fiilen ortadan kaldırılması 50 yaş üzeri işçileri güvencesiz çalışma koşullarına itmiş ve güvencesiz işçi havuzunun önemli bir kaynağı haline getirmiştir. Diğer yandan ölümlerin en çok gerçekleştiği işkollarında (inşaat, taşımacılık, tarım) sigortasız çalışmak ya da sigortanın düzensiz yatmasından dolayı emekli olmak zordur. Diğer yandan başka mesleklerden emekli olup geçinemeyen ve yaşa takılanlar da özellikle inşaatta çalışmakta, şoförlük yapmakta, mevsimlik tarım işçisi olmakta ya da katı atık toplayarak hayatlarını sürdürmeye çalışmaktadır... En fazla ölüm nedeni trafik/servis kazası, yüksekten düşme, kalp krizi ve ezilme/göçüktür. Trafik kazaları taşımacılık ve tarım işkolunda; yüksekten düşmeler inşaatta; ezilmeler inşaat, tarımda ve sanayide sık rastlanan nedenlerdir. Ancak dikkat çeken husus bütün işkollarında ‘emeklilik çağında çalışan işçi’leri ‘yatay’ olarak kesen neden olan kalp krizleridir. Her 5 ‘emeklilik çağında çalışan işçi’den 1’i çalışırken kalp krizi geçirerek yaşamlarını yitirmekte. Salt 65 yaş ve üzeri yaşlı işçilere baktığımızda ise kalp krizi nedenli ölüm ilk sıraya çıkmaktadır. Kalp krizinin nedeni ağır çalışma koşulları olduğu gibi bu durum belli bir yaşın üstünde olan işçilerin (genel olarak halkın) sağlığına dair ülkemizin hiçbir politikasının olmadığını da gözler önüne sermektedir… 51-64 yaş aralığında çalışırken ölen işçilerin 40’ı (yüzde 2) sendikalı işçi, 1885 işçi ise (yüzde 98) sendikasız işçidir. Yani bu çağda çalışan işçilerin tamamına yakını sendika üyesi değil ve sadece ‘yaşamak’ veya ‘emeklilik hakkını elde etmeye’ çalıştıkları için en zor koşullara katlanmaktalar. Salt 65 yaş ve üzeri yaşlı işçilere baktığımızda ise hiç sendikalı işçi yoktur... Emeklilik hakkımız için mücadele edeceğiz Türkiye’de 24 Ocak Kararları ile birlikte sermayenin neoliberal politikalarının hayata geçirilmesi süreci başladı. Bu noktada emeklilik yaşı yeniden belirlendi, emekli aylıkları düştü -asgari ücretin yarısı maaş alanlar var-, yaşa takılanlar sorunu ortaya çıktı ve bireysel emeklilik gibi işçi karşıtı adımlar atıldı. Şimdi sıra kıdem tazminatının kaldırılması ve (25 yaş altı ve 50 yaş üstü için) esnek çalışmanın tamamen hakim kılınmasında. Askeri cunta da, Özal hükümeti de, koalisyon dönemi de ve AKP iktidarı da bu yönde adımlar attı. Yani iki farklı politik çizgi olduğunu iddia edenler (Örneğin eski ve yeni Türkiye söylemleri) aslında neoliberal politikalara harfiyen uymaktadırlar. Bu noktada emeklilik hakkının ancak işçilerin mücadelesi ile kazanılabileceğinin bilinciyle: 1- İşçilerin belli bir çalışma yılından sonra emekli olma hakları vardır. Emeklilik; işçilerin çalıştıkları işkoluna, mesleğe, cinsiyetlerine, kişisel sağlık durumlarına vb. göre belirlenmelidir. Emeklilik yaşı düşürülmelidir. Emekli aylığı bağlama oranları artırılmalıdır. 2- Emeklilikte yaşa takılma bir maliyet unsuru olarak ele alınamaz. Emeklilikte yaşa takılanların emekli olma hakları derhal tanınmalıdır. 3- Tabi bu noktada sigortasız çalıştırma yasaklanmalıdır. (Elbette ülkemizde sigortasız çalıştırma yasak ama kayıt dışılık da bilinen bir gerçek. Bu noktada denetimler artırılmalı ve patronlara uygulanan yaptırımlar ağırlaştırılmalıdır.) 4- Kıdem tazminatında kazanılmış bütün haklar korunmalıdır. Bütün işçilerin kıdem tazminatını almalarının önündeki engeller kaldırılmalıdır. 5- Her türlü esnek çalışma biçimi yasaklanmalıdır. Sonuç olarak; emeklilik çağında ölenlere dair belirttiğimiz gerçekler dikkatle incelenirse ‘kırmızıçizgiler çoktan aşılmıştır’. Diğer yandan yaşam süresinin istatistiklerde sürekli yükseltilmesi, ülkemizin sosyal devlet ve emeklilerin sosyal güvenceye yük olduğu vb. çarpıtmalarla işçi sınıfına saldırılar yoğunlaşmaktadır. Yapmamız gereken salt kıdem tazminatının kaldırılmasına dönük bir mücadele değil bütünsel olarak ‘emeklilik hakkı’ mücadelesini yükseltmektir. İlk sözümüz son sözümüz olsun: Mezarda Emeklilik, EYT, BES, TES, Düşük Emekli Maaşları, Esnek/Sigortasız Çalışma, İş Cinayetleri’ne Karşı: Güvenceli Çalışmak ve Emekli Olmak Hakkımız...  
Mayıs ayında en az 156 işçi yaşamını yitirdi
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) tarafından düzenlenen Mayıs 2020 İş Cinayetleri Raporu kamuoyu ile paylaşıldı. İSİG raporuna göre, Mayıs ayında Covid-19 nedenli en az 29 işçi yaşamını yitirdi. Raporda, “Daha fazla kaybettiğimiz arkadaşımız olabilir ancak bilgilere ulaşmak çok zor. Yine bu ölümlerle bağlantılı olarak kaybettiğimiz işçi aileleri de var. Bu anlamda yineleyelim: Gelinen noktada ‘Covid-19 bir işçi sınıfı hastalığı haline gelmiştir’. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Covid-19 nedenli Mart ayında 14 işçi, Nisan ayında 103 işçi ve Mayıs ayında 29 işçi yaşamını yitirmiştir. Bilim insanlarının açıklamaları Covid-19’un muhtemelen aşı bulununcaya kadar (bir yıl) hayatımızda önemli bir belirleyen olacağını göstermektedir. Bu noktada bugüne kadar yaptıklarımızın değerlendirilmesi önümüzdeki süreç pratiği için önemlidir.” denildi. Rapordan başlıklar: 1- İşçi sağlığı mücadelesi olarak daha evvel karşılaşmadığımız bir süreç yaşadık ve lokal çıkışlar dışında buna uygun bir yanıt veremedik. İnşaat-İş, Dev Yapı-İş, Enerji-Sen, Limter-İş vd. işyerlerinde, sokakta yaptıkları eylemler, Birleşik Metal-İş’in bazı fabrikalarda çalışmaktan kaçınma hakkını kullanması, DİSK’in 1 Mayıs eylemi, oluşturulan platformların basın açıklamaları vb. dışında işçi sağlığı mücadelesi bütünlüklü bir ses ve eylem hattı oluşturamadı. Facebook, twitter, instagram, zoom gibi iletişim kanalları yoğun olarak kullanıldı ama işçi sınıfının çoğunluğu işyerlerine gitmek zorunda kalmıştı ve gerekli alan pratiği gerçekleştirilemedi. 2- Covid-19 ile birlikte işçi sağlığı ve halk sağlığı mücadelelerinin ortak, güçlü bir ses oluşturmasının nesnel zemini ortaya çıkmıştı. Bizler daha evvel Kuzey Ormanlarının Savunulması ile inşaat işçilerinin iş cinayetlerinde ölmemesi ve hak mücadelelerini birleştirmeye yönelen ortak zeminler için uğraşmıştık. Ancak yerellerde oluşturulan ‘Dayanışma Ağları’ ile -belirli pratikler olsa da- ortak bir mücadele zemini oluşturmakta zayıf kalındı. 3- Covid-19 ile birlikte farklı koşullarda çalışmaya sürüklenen işçilerin talepleri arasındaki açıyı kapatma pratiğinde eksik kaldık. Zorunlu olarak çalıştırılanlar (sağlık, belediye, kargo, market, gıda, enerji işçileri vb.), zorunlu olmasa da rekabet gerekçesiyle çalıştırılanlar (metal, lastik, inşaat, tersane işçileri vb.), evden çalıştırılanlar (büro çalışanları vb.) ve zorunlu olarak çalıştırılmayanlar (kafe, turizm, uzunyol ulaşım işçileri vb). Tabi sınıfın bu farklı kesimlerinin talepleri biraz farklıydı: Zorunlu çalıştırılanlar İSİG önlemleri, ulaşım sorunları, çalışma saatleri... Zorunlu olmasa da rekabet gerekçesiyle çalıştırılanlar çalışmama hakkı, ücretli-idari izin... Evden çalıştırılanlar çalışma saatlerinin belirsizleşmesi, uzun-fazla çalışma, boş zaman-izin haklarının alınması... Zorunlu olarak çalıştırılmayanlar işsizlik, ücret... Tabi bu kesimler ve talepleri bazı açılardan içiçe de geçmiş bulunmaktaydı. Ancak işçi sağlığı mücadelesi salgının ilk ayında “halkın sağlığı için üretimi sürdürmenin zorunlu olduğu sektörler dışında işyerlerinde üretim durdurulmalı ve işçiler salgının kritik evresi bitinceye kadar ücretli-idari izinli sayılmalıdır” talebini, ikinci ayında işyerlerinde ve ulaşımda İSİG önlemlerinin alınmasını öne çıkardı. Önümüzdeki süreçte Covid-19’a karşı İSİG önlemlerinin alınması talebi ile iç içe olarak işsizliğe, açlığa karşı mücadeleyi de öne çıkarmalıyız. Unutmamamız gereken bazı hususlar var: Birinci olarak Covid-19 salgını devam ediyor, salgına yakalananların ve ölenlerin sayısı düşse de bu süreç bitmiş, yokmuş, ölümler yaşanmamış, hastalığa kapılma durumu yokmuş gibi davranamayız. İkinci olarak nasıl Covid-19 işçi sınıfı hastalığı haline geldiyse tüm ekonomik yükü de işçi sınıfına yüklenmektedir. Bunun bir sonucu olarak işsizlik, açlık, güvencesiz çalıştırma koşullarının derinleştirilmesi, iş cinayetlerinin farklı nedenlerinin artması gözükecektir, tabi karşı koyuşlar da. Bu dönemin öz savunma eylemlerini de gerek Dünya gerek Türkiye ölçeğindeki pratiklerden süzebilmeli ve öngörebilmeliyiz. Özellikle kadın, yaşlı, çocuk ve göçmen/mülteci işçilere dönük korunma politikaları önermeliyiz. Mayıs ayında 156 iş cinayeti Yüzde 79’unu ulusal basından; yüzde 21’ini ise yerel basın, işçilerin mesai arkadaşları, aileleri, iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri ve sendikalardan öğrenilen bilgilere dayanarak tespit edildiği kadarıyla Mayıs ayında en az 156 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi... • İş cinayetlerinin aylara göre dağılımına baktığımızda Ocak ayında en az 114 işçi, Şubat ayında en az 133 işçi, Mart ayında en az 113 işçi, Nisan ayında en az 221 işçi ve Mayıs ayında en az 156 işçi yaşamını yitirdi. 2020 yılının ilk beş ayında iş cinayetlerinde en az 737 işçi arkadaşımızı kaybettik... • 156 emekçinin 113’ü ücretli (işçi ve memur), 43’ü kendi nam ve hesabına çalışanlardan (çiftçi ve esnaf) oluşuyor... • Ölenlerin 6’sı kadın işçi, 150’si erkek işçi. Kadın işçi cinayetleri tarım, gıda, tekstil ve metal işkollarında gerçekleşti... • Altı çocuk işçi can verdi. Çocuk işçi cinayetleri tarım işkolunda gerçekleşti… • Ölenlerin yaş ortalamasına baktığımızda: Kendi nam ve hesabına çalışanlar (çiftçi ve esnaf) 50 yaş, ücretliler (işçi ve memur) 41 yaş... • 51 yaş ve üstünde ise çalışırken ölen 59 emekçi bulunuyor: Çiftçi ve esnaflar ile tarım, tekstil, ticaret, metal, inşaat, taşımacılık, gemi/tersane, sağlık, güvenlik ve belediye işçileri... • 14 göçmen/mülteci işçi yaşamını yitirdi: 6’sı Afganistanlı, 5’i Suriyeli, 1’i Azerbaycanlı, 1’i Gürcistanlı ve 1’i Iraklı... • Ölen işçilerin 2’si sendikalı. Sendikalı işçiler cam ve belediye işkollarında çalışıyordu. • Ölümler en çok tarım, inşaat, taşımacılık, ticaret/büro, belediye/genel işler, metal, sağlık ve tekstil işkollarında gerçekleşti. • En fazla ölüm nedenleri sırasıyla Covid-19, trafik/servis kazası, ezilme/göçük, kalp krizi, yüksekten düşme, zehirlenme/boğulma, şiddet, patlama/yanma, intihar ve elektrik çarpması. İş cinayetlerinin şehirlere göre dağılımı 30 ölüm İstanbul’da; 9 ölüm İzmir’de; 8 ölüm Kocaeli’de; 6’şar ölüm Antalya, Bursa ve Denizli’de; 5’er ölüm Ankara ve Gaziantep’te; 4 ölüm Trabzon’da; 3’er ölüm Aydın, Çanakkale, Edirne, Kayseri, Osmaniye, Sakarya, Samsun ve Tekirdağ’da; 2’şer ölüm Erzurum, Kahramanmaraş, Kars, Malatya, Mardin, Mersin, Muğla, Nevşehir, Sivas, Şanlıurfa ve Zonguldak’ta; 1’er ölüm Adana, Afyon, Ağrı, Aksaray, Balıkesir, Bilecik, Bolu, Diyarbakır, Düzce, Elazığ, Erzincan, Giresun, Hatay, Isparta, Karabük, Karaman, Kastamonu, Kırklareli, Kilis, Konya, Kütahya, Manisa, Muş, Niğde, Siirt, Şırnak, Uşak, Van, Yalova, Yozgat ve Özbekistan’da yaşandı…  
çarklar dönüyor işçiler ölüyor
Nisan ayında en az 220 işçi yaşamını yitirdi... 103 işçinin ölüm nedeni Covid-19 İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) tarafından her ay sendikalardan, ailelerden ve basından derlenen bilgilerle hazırlanan iş cinayetleri Nisan 2020 raporu yayınlandı. Raporun başlangıcında , “Dünyada ve Türkiye’de koronavirüs (Covid-19) nedeniyle yaşamını yitirenlerin ailelerine ve yakınlarına başsağlığı, hastalananlara acil şifalar diliyoruz” denildi. Rapordan başlıklar: • Mart ayı raporunda belirtmiştik: “Başta sağlık emekçileri olmak üzere, evden çalışanlar dahil faal işçilerin” SARS-Cov-2 virüsü ile bulaşma sonucunda maruz kalacakları Covid-19 Hastalığını, iş kazaları sonucu gelişen ölümcül seyirli mesleki bulaşıcı hastalık, ölümleri de iş cinayeti olarak değerlendiriyoruz. Bu noktada uluslararası sendikal hareketten de benzer bir çağrı geldi. Küresel sendikal federasyonlar sermayenin ve devletin sorumluluklarını belirtip Covid-19’un işçiler için meslek hastalığı sayılması ile ilgili bir deklarasyon yayınladılar, işçi ve ailelerinin korunması konusunda adımlar atılması gerektiğini belirtip en riskli meslek gruplarını sıraladılar. Yine Türkiye’nin önemli işçi sınıfı hukukçuları da yaptıkları açıklamalar da Covid-19’un iş kazası/meslek hastalığı olduğu hususunun altını çizdiler. Tekrar yineliyoruz: Bu süreçte emek örgütlerimizin ve tüm işçilerin bu yaklaşımı/talebi savunması önemlidir. • Covid-19 Salgını Döneminde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği ile ilgili ilk raporumuzu 17 Nisan’da çıkarmıştık. İkinci raporumuz da yine bu ayın ortasında yayınlanacak ve konuya ayrıntılı olarak değineceğiz. Ancak Covid-19 kaynaklı iş cinayetlerine iki hususa değinelim: 1- Nisan ayında tespit edebildiğimiz Covid-19 nedenli en az 103 işçi yaşamını yitirdi. Daha fazla kaybettiğimiz arkadaşımız olabilir ancak ama bilgilere ulaşmak çok zor. Yine bu ölümlerle bağlantılı olarak kaybettiğimiz işçi ailelerini de düşündüğümüzde “Covid-19’un giderek bir işçi sınıfı hastalığı haline geldiğini” söyleyebiliriz. Çünkü “üretmeye mecburuz” anlayışıyla çarklar dönmeye devam etti ve işçiler evde kalamadılar. 2- Türkiye’de 60 yaş altında Covid-19 kaynaklı birçok işçi ölümü yaşandı. Geçen ayki raporumuzda bu nedenle ölen emekçilerin yaş ortalamasının 51 olduğunu belirtmiştik. Bu durum işçiler içinde kronik rahatsızlıkların çok yaygın olduğunun bir göstergesidir. Şeker, tansiyon, kalp rahatsızlıkları başta olmak üzere insanlarımızda kronik rahatsızlıklar 40’lı yaşlarda başlamaktadır. Emeklilik tartışmasını yaparken bu durum bir kez daha göstermiştir ki emeklilik yaşı ve prim gün sayısı düşürülmelidir. Sonuç olarak; Nisan ayında büyük işyerlerinde birden fazla işçinin hastalanması, salgının yayılmasına yol açtığı halde hala işyerlerinde çalışmanın durdurulmaması Türkiye işçi sınıfının sağlığını göz göre göre tehlikeye atmış; “Hepimiz aynı gemideyiz” söyleminin tersine pandemi sürecinin sınıfsal boyutunu açık olarak ortaya koymuştur. Nisan ayında 220, ilk dört ayda 580 iş cinayeti • İş cinayetlerinin aylara göre dağılımına baktığımızda Ocak ayında en az 114 işçi, Şubat ayında en az 133 işçi, Mart ayında en az 113 işçi ve Nisan ayında en az 220 işçi yaşamını yitirdi. 2020 yılının ilk dört ayında iş cinayetlerinde en az 580 işçi arkadaşımızı kaybettik. • 220 emekçinin 176’sı ücretli (işçi ve memur), 54’ü kendi nam ve hesabına çalışanlardan (çiftçi ve esnaf) oluşuyor. • Ölenlerin 14’ü kadın işçi, 206’sı erkek işçi. Kadın işçi cinayetleri tarım, tekstil, büro, enerji, sağlık ve konaklama işkollarında gerçekleşti. • Dört çocuk işçi can verdi. Çocuk işçi cinayetleri tarım işkolunda gerçekleşti. • 51 yaş ve üstünde ise çalışırken ölen 82 emekçi bulunuyor: Çiftçi ve esnaflar ile tarım, gıda, maden, tekstil, ağaç, basın, büro, eğitim, çimento, inşaat, taşımacılık, sağlık, konaklama, güvenlik ve belediye işçileri. • Nisan ayında 8 göçmen/mülteci işçi yaşamını yitirdi, 5’i Suriyeli, 1’i Afganistanlı, 1’i Bulgaristanlı, 1’i Türkmenistanlı. • Ölen işçilerin 16’sı sendikalı. Sendikalı işçiler kimya, deri, eğitim, büro, metal, inşaat, taşımacılık, sağlık, güvenlik ve belediye işkollarında çalışıyordu. İş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımı • Ölümler en çok tarım, ticaret/büro, sağlık, inşaat, taşımacılık, belediye/genel işler, madencilik, tekstil, metal, konaklama, güvenlik ve ağaç/kağıt işkollarında gerçekleşti. • En fazla ölüm nedenleri sırasıyla covid-19, trafik/servis kazası, ezilme/göçük, yüksekten düşme, kalp krizi, şiddet ve elektrik çarpması. İş cinayetlerinin şehirlere göre dağılımı 66 ölüm İstanbul, 11 ölüm Kocaeli, 10 ölüm İzmir, 7’şer ölüm Adana, Aydın, Bursa ve Konya, 5’er ölüm Manisa ve Mersin, 4’er ölüm Ankara, Antalya, Denizli ve Hatay, 3’er ölüm Bitlis, Düzce, Gaziantep, Isparta, Malatya, Mardin, Sakarya, Şanlıurfa, Tekirdağ, Zonguldak ve Bulgaristan, 2’şer ölüm Adıyaman, Aksaray, Balıkesir, Çanakkale, Çankırı, Edirne, Erzincan, Kahramanmaraş, Kayseri, Ordu Muğla, Şırnak, Uşak ve Yalova, 1’er ölüm Afyon, Amasya, Batman, Bilecik, Burdur, Diyarbakır, Eskişehir, Karabük, Karaman, Kırıkkale, Kütahya, Niğde, Osmaniye, Samsun, Siirt, Van, Belçika ve Yunanistan’da yaşandı.  
virüs salgını sınıfsal bir sorundur
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) koronavirüs salgınının ilk günü ilan edilen 11 Mart ile 10 Nisan arasında işyerlerinde yaşanan salgına dair derlenen bilgileri raporlaştırdı. “Covid-19 salgını döneminde işçi sağlığı ve güvenliği raporu-1” başlıklı rapora göre 52 işçi koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirdi. 159 işyerinde ise 855 işçinin covid-19 tanısı pozitif çıktı. Rapordan başlıklar; Salgının ilk bir ayı: Covid-19 salgını bir sınıf sorunudur İstanbul Galataport Şantiyesi’nde çalışırken kalp krizi geçirip (şüpheli Covid-19 olarak belirtilen) kaybettiğimiz inşaat işçisi, genç işçi önderi, Dev Yapı-İş Avrupa Yakası sorumlusu ve İSİG emektarı 33 yaşındaki kardeşimiz Hasan Oğuz anısına... Unutmayacağız, unutturmayacağız... İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi olarak, iş cinayetlerini raporlandırma sürecinde olduğu üzere, Covid-19 pandemisinin ilk günlerinden itibaren sermaye birikimi uğruna işçi sınıfını hastalık ve işsizlik arasında ‘tercihe’ zorlayan politikaları, işyerlerinde alınmayan önlemleri, virüs kaynaklı işçi ölümleri ve işyerlerindeki vakaları yakından takip ediyoruz. Bu raporla salgının ilk 1 aylık periyodunda beş ana noktaya dair çerçeve oluşturmayı amaçlıyoruz: I) Covid-19 kaynaklı iş cinayetleri II) Salgın sürecinde yaşanan üretim baskısı için yaratılan kuralsızlık durumu III) Maliyet kalemi olarak görülerek işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili alınmayan önlemler IV) İşyerlerinde Covid-19 vakaların yayılışı ve nedenleri V) Salgının faturasını işçi sınıfına çıkarmaya yönelik sermaye politikaları Patronların salgın fırsatçılığı: “İşten çıkarma, Kuralsız çalıştırma, İş cinayetleri” Salgının ilk bir ayı, gerek siyasi iktidar gerekse patronlar tarafından ‘fırsat’ olarak görüldü. Özellikle salgının ilk günlerinde, üretimin/hizmetin durması veya yavaşlaması bahane edilerek pek çok işçi işten çıkarıldı. Patron örgütleri, esnek ve kuralsız çalışma ile işsizlik fonunu daha çok yağmalamaya dönük taleplerini daha yüksek sesle duyurdu. İSİG Meclisi olarak, başta güvencesiz çalışmanın hakim olduğu sektörler olmak üzere, salgının ilk bir ayında 81 işyerinde işten çıkarmalar yaşandığını tespit ettik. Konaklama ve inşaat işkolunda yoğunlaşan işten çıkarmaları tekstil, AVM, liman işletmeleri takip etti. Salgın krizini işgücü maliyetlerini düşürmek için ‘fırsat’ olarak gören patronlar, kronik rahatsızlığı veya yaşı sebebiyle risk altında bulunan işçileri, ücretsiz izin dayatmasını kabul etmeyen işçileri, işyerinde alınmayan önlemlere itiraz eden ya da ücretli izin talebinde bulunan işçileri ve altı aydan az süredir çalışan işçileri hiçbir haklarını vermeden işten çıkardı. İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’nda Euroclean Şirketi’nin, koronavirüs salgınına karşı önlem alınmasını isteyen 300 işçiyi temizlik ihalesini kaybettikten sonra kıdem tazminatlarını ödemeden işten çıkarması ve İstanbul’daki Emaar şantiyesinde işçilerin işten çıkarılmaları bunun örnekleridir. Bu süreçte, iş akdi fesih edilmese dahi, üretimin/hizmetin durmasından kaynaklı fiili olarak işsiz kalan işçilerin sayısı dikkat çekicidir. Binlerce restoran ve turizm işçisini fiili olarak işsiz bırakan bu durum, geçici ve güvencesiz çalışmanın olduğu bütün sektör ve alanları etkilemiştir. Özellikle kayıt dışı istihdamın ana kitlesi olan kadın, çocuk ve göçmen işçiler bu süreçte işsiz ve gelirsiz kalmıştır. İşsizliğin koz olarak kullanıldığı işyerlerinde üretim baskısı ve kötü çalışma koşulları devam ederken salgına dair hiçbir önlem alınmamış, işçileri korumaya yetmeyecek göstermelik önlemler alınmış veya pek çok işyerinde işçiler kendi imkanları ile kişisel koruyucu ekipman tedarik ederek sağlıklarını korumaya çalışmıştır. Tespit edebildiğimiz 251 işyerinde işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmadığını ve işçilerin salgına yakalanmaya açık halde çalışmaya zorlandı. Üretimin devam ettiği işyerlerinden derlediğimiz genel tablo, pek çok sektör ve işyerinde, hiçbir önlem alınmayarak ya da göstermelik önlemler alınarak, işçilerin birbirine yakın biçimde, kişisel koruyucu ekipman verilmeden çalıştırıldığını; yemekhanelerde, işçi servislerinde ve yakın zamana kadar toplu taşımada sıkışık bir şekilde işe gidip gelmeye zorunlu bırakıldıklarını, “bireysel hijyenlerine” dikkat edecekleri koşullarının ve zamanlarının olmadığını göstermektedir. Pek çok işyerinden derlediğimiz bilgiler, işyerlerinde alınmayan önlemler neticesinde salgının büyük bir hızla yayılmasına davetiye çıkardığını göstermektedir. Salgın sürecinde bazı sektörlerdeki talep artışı patronların işçiler üzerindeki çalışma baskısını yoğunlaştırmıştır. Bu süreçte işçiler, açlık tehdidiyle çalıştırılırken, başta sağlık çalışanları, kargo emekçileri, market çalışanları olmak üzere pek çok sektörde aşırı ve esnek çalışma dayatılmaktadır.  Çalışma süreleri fiilen uzatıldığı gibi, pek çok işyerinde fazla mesai ücreti ödenmemekte, salgından istifade eden patronlar işçileri angaryaya zorlamaktadır. İşsizlikle tehdit edilerek uzaktan çalışmanın olduğu yerler de dahil olmak üzere esnek çalışmanın kalıcılaşması üzerine adımlar atılmaktadır.  Talep ve iş yükü artan sektör ve alanlarda patronların işçi istihdam etmek yerine var olan işçilerle sürdürdüğü aşırı/yoğun ve kuralsız çalışma, işçilerin vücut direncini düşürmekte, salgına yakalanmaya daha da açık biçime getirmektedir. Salgın işyerlerine sıçradı: “İşyerlerinde Covid-19 vakaları” 11 Mart-10 Nisan tarihleri arasında en az 159 işyerinden 855 arkadaşımızın testlerinin pozitif çıktığını tespit ettik. Salgının başından bu yana, işyerlerinde temel eğilim Covid-19 vakası çıkmasına rağmen üretimin/hizmetin çoğu zaman hiçbir ek önlem alınmaksızın sürdürülmesi olmuştur. İşyerlerinde Covid-19’a yakalanan işçi sayısı giderek artarken, bazı işyerlerinde ise pozitif vakalar gizlenmiş ya da bilinmesine rağmen hiçbir önlem almadan üretime devam edilmiştir. Başta Arçelik, Tekfen, Posco Assan, Koton, Çolakoğlu Limanı, Emaar şantiyesi gibi büyük işyerlerinde olmak üzere Covid-19’a yakalanan işçilerin olduğu işyerlerinin çoğunda, vaka görülmesine rağmen üretim sürdürülmüş, işçilerin yaşamı ile oynanmıştır. Pozitif vakaların çıktığı işyerlerinde, karantinaya alınan diğer işçiler herhangi bir test uygulanmadan evlerine gönderilmiş, karantinadaki işçilereyse çoğunlukla ücretsiz izin kullandırılmıştır. Salgının ilk bir ayında, üretime tedbir amaçlı ara veren işyeri oldukça azken, bu süreçte tespit edebildiğimiz 107 işyerinde üretime/ hizmete ara verilmiş, üretime ara veren işyerleri ağırlıklı olarak işyerinde Covid-19 vakalarının görülmesi ya da işçilerin mücadeleleri sonucu üretime ara vermek durumunda kalmıştır. Bu işyerlerinin pek çoğuysa işçileri ücretli idari izne çıkarmak yerine, ücretsiz izin dayatmasında bulunmuş, bazı işyerlerinde işçilere zorla yıllık izinleri kullandırılmış, izni olmayanların gelecek yıllara ait izinleri kullanması istenmiştir. Salgının ilk bir ayında tespit edebildiğimiz kadarıyla 303 işyerinde işçilere ücretsiz izin dayatması yapılmış, pek çok işyerinde ise, işçilere yıllık ücretli izinlerini kullanmaları dayatılmıştır. İzne çıkarılan pek çok işçiyse, işyerlerinden hiçbir açıklama yapılmadığı için ücret alamama, eksik ücret alma ve iş güvencesi kaygısı yaşamaktadır. Başta Bosch, Sarkuysan, Tofaş, Ford Otasan, Nemak İzmir, ABB Dudullu gibi büyük fabrikaların üretime ara verme süreleri Nisan ayı içerisinde sona ermektedir. Covid-19 vakalarının görüldüğü, hiçbir ek tedbirin alınmadığı işyerlerinde üretimin/hizmetin kaldığı yerden devam edecek olması, işyerlerinde salgının yayılmasını hızlandıracak ve işyerlerinde kitlesel Covid-19 vakaları görülecektir. Hükümet politikaları salgının bedelini işçilere ödetiyor Covid-19 pandemisi sürecinde alınması gereken önlemlerin bireysel önlemlere indirgendiği ve “evde kal”, “sosyal mesafe”, “kendi ohalini ilan etme” çağrısı gibi söylemlerin yaşamak için çalışmak zorunda olan ve evde kalamayacak olan milyonlarca işçiyi ve ailelerini kapsamadığı bir gerçektir. İşçi sınıfına “şantiyede ol”, “fabrikada ol”, “markette ol”, “tersanede ol” denmeye devam edilmektedir.  Siyasi iktidar, sermaye ile kolkola girerek, üretimin devam etmesi ve patronların çıkarlarının korunması temelinde politik ‘tedbirler’ almaktadır. Salgın sürecine ayrılan kaynakların nasıl kullanılacağına ilişkin “Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi”, yaş sınırlamalı sokağa çıkma yasağı, 20 yaş altına uygulanan sokağa çıkma yasağının işçilerde istisna olması, şehirlerarası geçiş yasağında işçilerin istisna tutulması, işçi eylemlerini yasaklayan valilik kararları, işyerinde alınmayan önlemleri deşifre eden sendikacıların gözaltına alınması gibi uygulamalar üretimin her koşulda devam ettirileceği bir politikayı net bir biçimde ortaya koymuştur.  Salgın dönemi, hem üretim ilişkilerinde hem siyasi karar alma süreçlerinde mevcut sınıfsal ayrımı keskinleştirmiş ve görünür kılmıştır. İşçilere bir gelir güvencesi ve devlet korumasının sağlanmaması, işçilerin kendi ödediği fonda biriken parayı aldığı ve asıl olarak patronları korumak üzere başvurulan ‘kısa çalışma ödeneği’ dahi fazla bulunmuştur. “İşten atmayı yasaklama” adı altında “ücretsiz izin” görünümlü, günlük 39 TL’lik (aylık 1177 TL) bir miktar optimum sefalet ücreti olarak işçilere dayatılmaktadır. Salgının ilk bir ayındaki tablo salgının yoğun olarak görüldüğü, hasta ve ölüm oranlarının yüksek olduğu yerlerin işçi yoğun kentler olması salgının bir sağlık sorunundan ziyade sınıf sorununa dönüştüğünü göstermektedir. Başta üretimin her koşulda sürdürülmesi gibi tüm patron yanlısı politikaların önüne geçilmezse salgının en ağır bedelini işçiler ödeyecektir. Salgının ilk ayında en az 52 Covid-19 nedenli iş cinayeti İlk salgın vakasının açıklandığı tarih olan 11 Mart 2020 tarihi ile 10 Nisan 2020 tarihi arasında yani salgının ilk bir ayında Türkiye’de Covid-19 nedenli en az 52 iş cinayeti yaşandı. • 52 ölümün 28’ini işçilerin ailelerinden, mesai arkadaşlarından, sendikalarından, meslek odalarından ve yerel basından öğrendik. 24 ölümü ise ulusal basından öğrendik. • Yaşamını yitirenlerin 40’ı ücretli (işçi ve memur), 13’ü ise kendi nam ve hesabına çalışan. • Ölenlerin 45’i erkek, 7’si kadındı. Covid-19 sonucu yaşamını yitiren emekçilerin yaş ortalaması 51. Bu durum özellikle Türkiye’de genç yaşlarda kronik hastalıkların başladığı ve emeklilik yaşının 50’li yaşlara çekilmesinin bir kanıtıdır da. • Ölen işçilerin işkollarına göre dağılımı şöyle oldu: Ticaret/büro işkolunda 15, sağlık işkolunda 12, konaklama işkolunda 7, belediye/genel işler işkolunda 5, tekstil işkolunda 2, bankacılık işkolunda 2, metal işkolunda 2, güvenlik işkolunda 2, madencilik işkolunda 1, kimya/lastik işkolunda 1, ağaç/kağıt işkolunda 1, basın işkolunda 1 ve enerji işkolunda 1 işçi yaşamını yitirdi. • Kaybettiğimiz işçilerin en az 7’si sendika üyesiydi. • Salgının ilk bir ayında İstanbul’da 29, İzmir’de 4; Ankara’da 3; Bursa’da 2, Kocaeli’de 2, Sakarya’da 2, Uşak’ta 2, Diyarbakır’da 1, Aydın’da 1, Balıkesir’de 1, Düzce’de 1, Mardin’de 1, Muğla’da 1, Zonguldak’ta 1 ve görevli olarak bulunduğu Belçika’da 1 işçiyi kaybettik. Yaşamak ve yaşatmak için çalışmaktan kaçınma en meşru haktır Salgının ilk bir ayında iktidarın ve sermayenin üretimi sürdürme ısrarına karşın, Türkiye’nin çeşitli yerlerinden işçiler, alınmayan işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri, işyerinde Covid-19 vakası görülmesine rağmen üretimin devam etmesi ve salgın sürecini bahane edilerek yapılan ihlal ve kuralsızlıklara karşı eylemler düzenlemiş, “çalışmaktan kaçınma hakkı”nı kullanarak üretimi durdurmuştur. Salgının ilk ayında tespit edebildiğimiz 30 işyerinde işçi eylemleri ya da üretimi durdurma gerçekleşmiş, bu eylemler sonucu bazı işyerlerinde patronlar geri adım atmış ve üretime ara verilmiş, önlemler alınmış ya da ücretler ödenmiştir. İşyerlerinde Covid-19 tespit edilmesi sonrası üretimi durduran Gebze’de Sarkuysan, Tuzla’da Valfsan, Antep’te Melike Tekstil, Çerkezköy’de Eaton fabrikası, İstanbul Sanel Sanayi Elektronik fabrikası ve İzmir’de Akar Tekstil işçilerini; Koronavirüse karşı alınmayan önlemler sebebiyle iş bırakan İstanbul’daki Galataport, Zeytinburnu Büyükyalı, Emaar, Turkuaz Medya Alibeyköy, Taksim AKM şantiyeleri, TOKİ’nin Kars ve Bursa şantiyeleri, Muş Alparslan-2 Barajı şantiyesi, Limak Holding’in yürüttüğü Kuveyt Havalimanı şantiyesi, Kolin İnşaat'ın Kuzey Marmara Otoyolu şantiyesi, Gaziantep Şehir Hastanesi şantiyesi işçilerini; Yaşamak için alınması gereken önlemleri açıklayarak patronları protesto eden, iş bırakan İzmir Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İSKİ ve İGDAŞ, İzmir Büyükşehir Belediyesi Katı Atık Birimi, Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası, PTT işçileri, ETİ Maden Genel Müdürlüğü, İbn-i Sina Hastanesi, Adana Balcalı Devlet Hastanesi ve Mağusa Limanı işçilerini; Ve tabi ki Türkiye’nin dört bir yanındaki sağlık işçilerini selamlıyoruz…  
mart ayında 14'ü koronavirüsten en az 113 işçi yaşamını yitirdi
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) koronavirüs salgınının yaşandığı bu günlerde Mart ayı İş Cinayetleri Raporunu açıkladı. Rapora göre Mart ayında koronavirüs nedeniyle 14, genelde en az 113 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. İSİG, raporu “Yaşamak ve yaşatmak için salgın sürecinde çalışmaktan kaçınma hakkımızı kullanmalıyız” başlığı ile yayınladı. Korona 14 canımızı aldı - Mart ayında tespit edebildiğimiz Covid-19 nedenli en az 14 işçi ölümü var. Daha fazla ölen olabilir ama bilgilere ulaşmak şu an için çok zor. - 113 emekçinin 100’ü ücretli (işçi ve memur), 13’ü kendi nam ve hesabına çalışanlardan (çiftçi, balıkçı ve esnaf) oluşuyor. - Ölenlerin 11’i kadın işçi, 102’si erkek işçi. Kadın işçi cinayetleri tarım, gıda, büro, metal, enerji ve sağlık işkollarında gerçekleşti. - İki çocuk işçi can verdi. Çocuk işçi cinayetleri tarım ve metal işkollarında gerçekleşti. - 51 yaş ve üstünde ise çalışırken ölen 18 emekçi bulunuyor: Çiftçi, balıkçı ve esnaflar ile gıda, büro, inşaat, enerji taşımacılık, konaklama, güvenlik ve genel işler işçileri. - Mart ayında 6 göçmen/mülteci işçi yaşamını yitirdi, 2’si Suriyeli, 1’i Afganistanlı, 1’i Gürcistanlı, 1’i Özbekistanlı ve 1’i Rusyalı. - Ölen işçilerin biri sendikalı. Sendikalı işçi (kamu çalışanı) eğitim işkolunda çalışıyordu. - Ölümler en çok tarım, taşımacılık, inşaat, metal, enerji, ticaret/büro, metal, sağlık, belediye/genel işler, konaklama ve gıda işkollarında gerçekleşti.  - En fazla ölüm nedenleri sırasıyla trafik/servis kazası, ezilme/göçük, covid-19, yüksekten düşme, kalp krizi, zehirlenme/boğulma, şiddet elektrik çarpması ve intihar. İş cinayetlerinin şehirlere göre dağılımı 20 ölüm İstanbul’da; 8 ölüm İzmir’de; 6 ölüm Kocaeli’de; 5’er ölüm Adana ve Antalya’da; 4’er ölüm Aydın, Bursa ve Sakarya’da; 3’er ölüm Ağrı, Ankara, Malatya ve Trabzon’da; 2’şer ölüm Afyon, Hatay, Kastamonu, Manisa, Mardin, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Nevşehir, Tekirdağ, Zonguldak ve Irak’ta; 1’er ölüm Adıyaman, Balıkesir, Bolu, Çanakkale, Çankırı, Diyarbakır, Erzincan, Gaziantep, Giresun, Kahramanmaraş, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir, Kilis, Kocaeli, Konya, Ordu, Şırnak, Tokat, Tunceli ve Fransa’da yaşandı.  
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) iş cinayetli Şubat ayı raporu yayınlandı. Rapora göre en az 131 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi... Raporda meslek hastalığı nedeniyle gerçekleşen iş cinayeti yer almıyor. • 131 emekçinin 118’i ücretli (işçi ve memur), 13’ü kendi nam ve hesabına çalışanlardan (çiftçi, balıkçı ve esnaf) oluşuyor... • Ölenlerin 3’ü kadın işçi, 128’i erkek işçi. Kadın işçi cinayetleri tarım ve sağlık işkollarında gerçekleşti... • İki çocuk işçi can verdi. Çocuk işçi cinayetleri tarım ve inşaat işkollarında gerçekleşti… • 51 yaş ve üstünde ise çalışırken ölen 30 emekçi bulunuyor: Çiftçi ve esnaflar ile balıkçı, tarım, maden, büro, metal, inşaat, taşımacılık ve belediye işçileri... • Şubat ayında 2 göçmen/mülteci işçi yaşamını yitirdi, 2’si de İranlı… • Ölen işçilerin altısı sendikalı. Sendikalı işçiler tarım, gıda, maden, büro ve belediye işkollarında çalışıyordu. • Ölümler en çok inşaat, taşımacılık, güvenlik, tarım, madencilik, ticaret/büro, metal, belediye/genel işler ve konaklama işkollarında gerçekleşti.  • En fazla ölüm nedenleri sırasıyla trafik/servis kazası, yüksekten düşme, ezilme/göçük, kalp krizi, intihar ve elektrik çarpması. İşçi intiharları ve nedenleri İSİG Meclisi olarak tespit edebildiğimiz kadarıyla  2013 yılında en az 15,  2014 yılında en az 25,  2015 yılında en az 59,  2016 yılında en az 90,  2017 yılında en az 89,  2018 yılında en az 73,  2019 yılında en az 82, 2020 yılının ilk iki ayında en az 25 işçi olmak üzere; son yedi yılda en az 458 işçi işyeri içinde ve/veya işe bağlı olarak intihar ederek yaşamına son vermiştir. İşçi intiharlarının çoğunun nedenini bilemesek de öğrenebildiklerimizin temel üç nedenini borç, işsizlik ve baskı/mobbing oluşturmaktadır. İntihar eden işçilerin yoğunlukla çalıştıkları işkolları ticaret/büro, tarım, sağlık, güvenlik, inşaat, metal ve belediye/genel işler işkollarıdır. Eldeki bilgilere göre Türkiye’de işçi intiharları dünya örneklerine göre farklılık göstermekte ve salt bir şirketin çalışma koşullarının sonucu olmaktan ziyade genel olarak 1980 sonrası uygulanan neo-liberal politikaların oluşturduğu güvencesizlikle açıklanabilir. Bu politikaların ayakları olan kamusal alanın özelleştirilmesi, kronikleşen işsizlik ve yoksulluk ile örgütsüzleştirme saldırısının bir sonucu olan sendikasızlaştırma ve geleneksel dayanışma ağlarının dağılması işçi intiharlarına neden olan nesnel zemini oluşturmaktadır. İş cinayetlerinin şehirlere göre dağılımı Şubat ayında 23 ölüm İstanbul’da; 7’şer ölüm İzmir ve Muğla’da; 5 ölüm Antalya’da; 4 ölüm Konya’da; 3’er ölüm Adana, Amasya, Aydın, Gaziantep, Kayseri, Kocaeli, Mersin ve Samsun’da; 2’şer ölüm Ankara, Burdur, Bursa, Çorum, Denizli, Malatya, Rize, Sakarya, Şanlıurfa, Zonguldak ve Rusya’da; 1’er ölüm Adıyaman, Ağrı, Batman, Bolu, Çanakkale, Çorum, Erzurum, Gümüşhane, Hakkari, Hatay, Isparta, Karaman, Kastamonu, Manisa, Mardin, Osmaniye, Sivas, Tekirdağ, Tokat, Van, Bulgaristan ve Cezayir’de yaşandı…  
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclis (İSİG) tarafından ulusal ve yerel basından, işçilerin mesai arkadaşları, aileleri, iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri ve sendikalardan öğrenerek derlediği bilgilere dayanarak tespit ettiği iş cinayetleri Ocak ayı raporu yayınlandı. Rapora göre; • 112 emekçinin 94’ü ücretli (işçi ve memur), 18’i kendi nam ve hesabına çalışanlardan (çiftçi ve esnaf) oluşuyor... • Ölenlerin 12’si kadın işçi, 100’ü erkek işçi. Kadın işçi cinayetleri tarım, tekstil, ticaret, büro, sağlık, konaklama ve genel işler işkollarında gerçekleşti... • Biri 14 yaş ve altında olmak üzere üç çocuk işçi can verdi. Çocuk işçi cinayetleri tarım ve gıda işkollarında gerçekleşti… • 51 yaş ve üstünde ise çalışırken ölen 28 emekçi bulunuyor: Çiftçi ve esnaflar ile balıkçı, gıda, büro, inşaat, taşımacılık, konaklama, belediye ve genel işler işçileri... • Ocak ayında 7 göçmen/mülteci işçi yaşamını yitirdi. Mülteci/göçmen işçilerin 3’ü Suriyeli, 2’si Afganistanlı, 1’i Gürcistanlı ve 1’i Türkmenistanlı... • Ölen işçilerin ikisi sendikalı. Diğer yandan ölen başka sendikalı işçiler de olabilir. Ancak kâğıt üzerinde olan sendikal üyeliklerinin gerçek bir örgütlülük olmaması ve birçok sendikanın ölen üyelerini sahiplenmemesi sonucu net bir bilgi verme şansımız olmadığını da belirtelim. Bu durum özellikle kamu çalışanı/memur sendikaları açısından daha da tespit edemediğimiz bir husus... • Ölümler en çok tarım, inşaat, taşımacılık, ticaret/büro, belediye/genel işler, kimya, gıda, metal, madencilik, tekstil ve konaklama işkollarında gerçekleşti. • En fazla ölüm nedenleri sırasıyla yüksekten düşme, ezilme/göçük, trafik/servis kazası, kalp krizi, intihar, şiddet, zehirlenme/boğulma ve patlama/yanma. • Ocak’ta 22 ölüm İstanbul’da; 7’şer ölüm İzmir ve Muğla’da; 5 ölüm Antalya’da; 4 ölüm Konya’da; 3’er ölüm Adana, Amasya, Aydın, Gaziantep, Kayseri, Kocaeli, Mersin ve Samsun’da; 2’şer ölüm Ankara, Burdur, Bursa, Çorum, Denizli, Malatya, Rize, Sakarya, Zonguldak ve Rusya’da; 1’er ölüm Adıyaman, Ağrı, Batman, Bolu, Çanakkale, Çorum, Erzurum, Gümüşhane, Hakkari, Hatay, Isparta, Karaman, Kastamonu, Manisa, Mardin, Osmaniye, Sivas, Şanlıurfa, Tekirdağ, Tokat, Van, Bulgaristan ve Cezayir’de yaşandı…    

Sayfalar