Musa Özuğurlu

02 May 2019

Gelinen noktada Davutoğlu’nun adı pek anılmıyor ancak bugün Türkiye’nin yaşadığı krizlerin hemen hepsinin altında Davutoğlu imzası vardır. “Esad üç ay içinde devrilecek” diyen, Irak’taki IŞİD için “öfkeli Sünni gençler” nitelemesi yapan, Mısır ile ilişkileri tahrip eden Davutoğlu mu Türkiye’yi yönetecek bir siyasi hareket kuracak? Erdoğan’ın bile daha fazla şansı var Ortadoğu ülkeleri ile ilişkilerin yeniden düzeltilmesi için.

İç politikada Ahmet Davutoğlu ismi yeniden konuşuluyor. Davutoğlu dış politikada “parlamış” bir isim. Stratejik Derinlik adını verdiği kitabı ile bir kısım çevrelerce “hoca” nitelendirmesi ile anılıyor.

Davutoğlu’nun dış politikasında ne buldukları sorusunun cevabı kendilerine kalsın, “içerinin dışarıdan bağımsız düşünülemeyeceği bir çağda/dönemde Davutoğlu’nun bugüne kadar teorisini yazdığı ve gücü yettiğince uyguladığı dış politikalarının sonucuna bakarak sağlıklı olana yakın bir sonuç verebilir.

Davutoğlu ve Erdoğan ikilisinin birbirlerini tamamlayan yapıda olmaları tarihte az rastlanacak bir durum yarattı.

28 Ağu 2018

Rusya özet ile “biz Suriye ve İran ile çıktığımız Suriye hedefi yolunda ilerliyoruz, ABD, Batı ve Türkiye kendilerince hesaplar ile karşı çıkıp geciktirseler de bu hedefe ulaşacağız” dedi. Hem “tam da işin sonuna gelmişken”. Rusya niye bıraksın?

Başlık “Rusya-İran-Suriye yarım bırakmaz” şeklinde okunmalı.

Suriye’deki isyan/savaş sürecinde onlarca kez siyasi pazarlıklar yapıldı, masalar kuruldu, kendisini “uluslararası toplum” sayan ittifaklar devreye girdi. Bu girişimlerin sonuçlarının ne olacağı çokça tartışıldı. Hemen her seferinde “Rusya’nın Suriye’yi kaderine terk edeceği, Moskova’nın Esad’dan desteğini çekeceği” tahminleri yapıldı.

Siyasi pazarlıklar, uzaktan yakından müdahil devletlerin arasındaki çekişmeler, iş birlikleri elbette etkilidir ama Suriye sürecini yakından ve çıplak gözle takip edenler için değişmeyen yalın gerçekler var. Bu gerçekler görülmediği sürece Suriye’deki sürecin “hariçten de” yönetildiği yanılsaması sürecek.

Bu yalın gerçekler şunlar:

17 Nis 2018

 

Suriye, Rusya, İran ve “direniş ekseni” bu saldırıyı da kendi lehine sonuçlandırmayı başardı. Suriye’de süreç zaten geri döndürülemez bir şekilde yönetimin lehine işliyor. Saldırının yaşandığı sabah elinde çantasıyla ofisine girerken verdiği görüntü ile “sağlam mesaj” veren Esad zaten halk içinde yüksek düzeyde olan desteğini daha da arttırdı.

ABD ve müttefiklerinin Suriye’ye saldırısının sınırlı tutulması tercih miydi, zorunluluk muydu?

Saldırı öncesinde “Trump Esad’ı vursun yerine bizim istediğimiz biri gelsin” beklentisinde olanlar şimdi kızgınlıkla ABD’nin neden etkili bir saldırı düzenlemediğini soruyorlar. Bu soruyu soranlar bölgeyi iyi tanısaydı soruyu “neden etkili saldırmadı” değil “neden etkili saldıramadı” diye sorarlardı.

Bu sorunun cevabına geçmeden önce saldırı ile ilgili dikkat edilmesi gereken noktalara göz atalım:

FUKUS (Fransa, İngiltere, ABD) saldırısında hedef alınan yerler ne Suriye ne de müttefikleri için hayati önemde yerlerdi.