Suriye’den kaçmış gelmişlerdi. Mütemadiyen Suriye’de çok sıkıntı çektiklerinden, Esad'tan söz ediyor; arada bir El Nusra, El Kaide'ye kızıyorlar ve Bölge'deki PYD, PKK güçlerinin de içine düştükleri yanılgılardan söz ederek verip veriştiriyorlardı. Türkiye’nin izlediği politikaya da kızıyorlardı. Herkese, her kesime kızıyorlardı. Sorgulayıp, yargılamadan küçük küçük yönelttiğim sorularımla anlamaya, çözmeye çalışıyordum. Amacım savunmaya çalıştığı düşüncelerin içindeki çelişkileri fark etmesini sağlayıp, Suriye’de ve Bölge'de oynanan oyuna dikkat çekip daha geniş perspektiften bakmasını sağlamaktı.
Uzun sohbetimizin sonuna doğru, beni çok sevdiklerini, tanışmamızdan büyük mutluluk duyduklarını dile getirdiler. Dünya görüşüme de övgüler yağdırdılar. Hatta bir ara kendilerinin de benimle aynı dünya görüşünde olduklarını dile getirdiler. Bize bu üç arkadaşı getiren ve bir nevi aramızda tercümanlık yapan Türkiyeli Kürt arkadaş, bölgeyle ilgili belli ki oldukça yaşanmışlıkları ve deneyimleri olan bir arkadaştı.
Doğru nerede? Peki neydi doğru olan? Bölge'de emperyalist çıkarları doğrultusunda, birtakım ülkelerin tezgâhları açılıyor, Suriye'nin başındaki Beşar Esad'a ve Suriye halklarına karşı topyekûn saldırılar gerçekleştiriliyordu. El Kaide ve El Nusra teröristleri desteklenerek Rojova’da Kürt halkına dönük olduğu gibi bütün Suriye halkına düzenlenen katliamların ardı arkası kesilmiyordu.
“Sizin doğrunuz nedir?” diye sordum. Ne yapmalı? Nerede durmalı? Size göre herkes suçlu ve yanlış. Bu işin doğrusu ne? Sorum çok şaşırtmış olmalı ki işi aramızdaki dil anlaşmazlığına vurdurarak kendilerince Esad rejimi dedikleri sistemden çektiklerinden, oralardaki yaşanan vahim durumlardan söze tekrar devam etmek istedi. Bu açıklamayı yaparken de, neredeyse her cümlesinin arkasından bana ve dünya görüşüme övgüler yağdırıp farklı düşünmediğimizi dile getirip duruyordu.
Bu noktada değerli bir arkadaşım oldukça sert bir üslupla söze girerek “siz neden kaçıp geldiniz?” diye bir soru yöneltti. Ortamda birden bire buz gibi bir hava oluştu. Gergin bir şekilde “Arada bir dil problemi yaşıyoruz, kendimizi ifade edemedik herhâlde” diyerek anlatımda zorlandığını dile getirse de, sözü yine Esad’a bağlayarak “Esad’tan ve Bölge'deki savaş ortamından kaçmaktan başka çare görmediklerini” söylediler. Oldukça gerilmişlerdi. Arkadaşım, “Sizler madem aynı düşündüğümüzü veya dünya görüşümüzü benimsediğinizi iddia ediyorsunuz, gerçek bir devrimci gibi kalıp, örgütlenip oralarda emperyalizme karşı ve onun uşaklarına karşı mücadelenizi vermeliydiniz. Dahası bu mücadeleyi verenlerin yanında yer almalıydınız. Bizler emperyalizme karşı tarihimizde yaptığımız gibi şimdi de mücadele ediyoruz. Önce Suriye'nin emperyalist ülkeler ve uşaklarına karşı ulusal kurtuluş mücadelesindeki yerinizi almalıydınız” dedi. Ortam oldukça gerilmişti. İkinci çaylarını ikram etmek için ayağa kalkmıştım ki, yanımızdan uzaklaşan arkadaşımı, eleştiren birkaç şey söylemek istediler. Bir şekilde ortamı yumuşatıp kendilerini anlamaya çalıştığımı söyledim. Ancak bir yandan Suriye'nin üzerinde oynanan emperyalist oyunları bildiğinizi dile getirip, diğer yandan da emperyalistlerin söylemleriyle kullanarak ülkenizde antiemperyalist mücadele veren Suriye halklarına ve onların temsilcilerine verip veriştirmeniz kendi içinde çelişkili, dedim.
Hangi mezheptensin diye neden sorulur? Sohbet gittikçe tekrar karşılıklı görüş alışverişine dönüştüğü bir sırada, bana dönük sizi çok sevdik “Alevi misiniz? Sünni mi?” diye soru yönelttiler. Bu sefer biraz soğuk ifadeyle cevap vermesi gereken kişi ben olmuştum. Soruya bozulduğumu belli ederek insanları dil, din, mezhep, ırk gibi ayrımlara dayanarak sınıflandırmanın yanlış olduğunu ve esas olarak ne söylediğimle ilgilenmeleri gerektiğini belirttim. Bir süre daha sohbet ettikten sonra da müsaade isteyip kalktılar. Daha sonraki günlerde tekrar ziyaretimize geldiler.
Tüm bunları neden dile getirmeye gerek gördüğüme gelince, tüm gün sosyal medya üzerinden, Suriye topraklarındaki Maan köyündeki, katliamlardan görüntüler, fotoğraflar paylaşılıyor. Hemen hemen hepsinin başında da “Maan köyündeki Alevi katliamı” başlığı dikkatimi çekti. Bu köydeki insanlar Alevi değil de, Budist ya da Hristiyan veyahut da Sünni olsalar ne değişmiş olacaktı acaba? Ortada katledilmiş insanlar var ve bunu yapanlar da maalesef Türkiye üzerinden beslenen, her türlü lojistik desteği AKP tarafından verilen El Kaide ve El Nusra gibi emperyalizmin uşakları, teröristleri var. Asıl dikkat edilmesi gereken, kınanıp lanetlenmesi gereken ayrıntı bu sanırım. Tamam, o insanlar Alevi oldukları için hedef seçildiler. Kabul. Bu esası görmüyor değilim ama yine de benim için inançlarından ziyade insanların insan olmaları daha önemli. Zaten biz karşımızdakine insan olarak değil de, bir inanç grubunun mensubu olarak bakmaya başladığımızda kaybetmeye başlıyoruz. Bu yüzden yaşamım boyunca, karşılaştığım bu saçma soruyu duyduğumda buz gibi kesilir, karşımdakini hâlâ dünyaya camları emperyalist çıkarcılar tarafından pislenmiş pencereden görmeye çalışıyorsun diye bakar, düşünürüm.
İşte kafası karışmış olan misafirlerimizden ayrı düştüğümüz nokta da bu sanırım. Suriye ile ilgili başta Suriye halkları olmak üzere herkesin belli çekinceleri, kaygıları olabilir. Ama Suriye bu dünyada emperyalizme ve onun işbirlikçisi krala karşı gerçekleştirilen bir antiemperyalist halk devrimi sonucunda doğmuş bir ülke. Ve bugün emperyalist istila altında anayurt savunması yapıyor. Öyleyse insani görev öncelikle Suriye halklarının kendi kaderlerini kendilerinin belirleyeceği bir Suriye için emperyalist istilaya karşı mücadele etmektir. Gerici çetelerin kötülüğünü yalnızca Rojava’da katliam yapınca anlamak ve onlarla ancak kendini korumayacak kadar mücadele etmek doğru değildir. Aynısı şimdi Türkmen bölgelerinde saldırıya geçtiklerinde tepki gösterenler için de geçerli. Onlar orada Alevileri, Sunnileri, Hıristiyanları, Arapları ve nihayet Kürtleri ve Türkmenleri katlederken de mücadele etmek, kiralık katilleri kendi topraklarından topyekûn kovmak için mücadele etmektir doğru olan. Ve başından beri bu katillerle tutarlı bir mücadele yürüten Suriye halkları ve ordusu ile dayanışma içinde olmak doğru tavırdır.
Suriye'de Maan Köyünde katledilen genç, yaşlı, kadın, çocuk tüm insanların uğradıkları dramatik ve canice katliamı, tüm şiddetli duygularımla lanetliyorum. Kahrolsun emperyalizm ve onun Ortadoğu'daki kan emici çıkarları! Kahrolsun emperyalizmin kan emici uşakları ve onların tetikçileri! Yaşasın insanların insanca, eşit ve özgür yaşam için verdikleri mücadele!
- Mehmet Yaycı