Paramiliter provokasyonlar

HDP'ye saldırılar hız kesmeden sürüyor. İki yıl öncesinde BDP milletvekillerinin “çözüm sürecini” anlatma kampanyası çerçevesinde yaptıkları siyasi çalışma yine Karadeniz'deki benzeri engellemeler nedeniyle sonlandırılmıştı. HDP milletvekilleri, 30 Mart yerel seçimlerine ilişkin seçim çalışmalarını devam ettirme olanağının kalmadığını açıkladılar. İstanbul'da başlayan kitlesel linç girişimi Urla'da, Aksaray'da, Giresun'da, Ordu'da ve en son Fethiye'de sahneye kondu. Bu saldırıları vatansever yurttaşların masumane tepkisi olarak karşılayan devlet yetkililerine inanmamak için hem tarihsel, hem de siyasal gerekçeler mevcut. Cumhuriyet tarihi bu türden planlanmış kitlesel linç girişimleri ve hareketleri ile dolu...


Devletin “kitlesel infial” sabıkası
Yıl 1921. Türkiye Komünist Partisi'nden 16 kişilik bir yönetici grup, ülkeye dönerek kurtuluş savaşına katılmak ve siyasal çalışma yapmak istiyor. Egemenler telaşlanıyor. Sovyet devriminin Anadolu'daki olumlu etkileri ve Bolşevikliğe duyulan sempati üzerine gelen bu girişim, burjuvaziyi ve gerici eşrafı kanlı bir çözüm arayışına itiyor. Komünistlerin geçeceği illerde düzmece halk hareketleri ortaya konuyor. Devlet yetkilileri 16 kişilik komünist heyeti can güvenliklerinin sağlanamayacağı gerekçesi ile Trabzon’a yönlendiriyor ve bindikleri teknede Atatürk'ün koruması olacak zatın yönlendirmesinde 15'ler katlediliyor. Maria Suphi köleleştiriliyor.


Yıl 1955. Atatürk'ün Selanik'teki müzesine bombalı saldırı yapıldığı haberi gazetelerde manşet oluyor. 6 Eylül günü infiale kapılan halk, İstanbul'daki Rum, Ermeni, Yahudi halkların evlerine ve işyerlerine saldırıyor, yağmalıyor, öldürüyor. Sonrasında bombalama olayının Türk istihbaratınca planlanan bir provokasyon olduğu anlaşılıyor.


Yıl 1978. Maraş'ta solcuların camiye bomba attıkları yalanı şehirde yayılıyor. Sivil faşist güçler 10 gün boyunca Alevi ve solculara saldırıyor. Evler, işyerleri tahrip ediliyor. Çoluk, çocuk, genç, yaşlı 150 kişi vahşice öldürülüyor. Aynı provokasyon Sivas’ta, Çorum’da sahneleniyor.


Yıl 1993. Sivas'ta kültürel bir şenlik için bulunan yazar, sanatçı, aydın kesimler dini duygulara saygısızlık ettikleri gerekçesi ile kaldıkları otelin önünde biriken gerici kitlenin yönlendirilmesi ile diri diri yakılıyor. 35 kişi öldürülüyor. Devlet bugün yaptığı gibi görünüşte seyirci kalıyor. Üstelik saldırıya uğrayanları suçlayarak...


Yine yeniden
Egemenler her dönem komünistlerin, sosyalistlerin, solcuların, demokratların açık siyaset kanallarını kullanmalarından; halkla, işçi sınıfıyla siyasal, kültürel, organik bağlar kurmalarından rahatsız olmuşlar, bunu her türlü araçla engellemeye çalışmışlardır. Partileri, örgütleri, dernekleri, dergileri, kitapları yasaklamışlar. İdamlarla, gizli infazlarla, yıllar süren hapis cezaları ile komünistleri, solcuları, demokratları toplumdan uzaklaştırmaya çalışmışlardır. Bu engellemelerin yetmediği ya da kullanılamadığı dönemlerde siyasal çalışmalarını ve örgütlenme çalışmalarını provoke ederek, terörize ederek engellemeye çalışmışlardır.


Bugün HDP'ye yönelmiş olan linç girişimleri, bu parti ile sınırlı değildir. Geçmişte kitleselleşen her muhalif hareket bu girişimlerle karşılaşmıştır. Gelecekte de bu tehlike her zaman var olacaktır. HDP'ye yönelen bu girişimi somut biçimde ele almadan önce belirtmek gerekir ki, bu satırların yazarı HDP içinde yer almamaktadır. HDP'ye ilişkin olumlu görüşlerimiz de, eleştirilerimiz de saklıdır.


Saldırılarda ortak olan yönlere baktığımızda, saldırganlar milliyetçi ve ırkçı kesimlerden oluşmaktadır. HDP'nin enternasyonalist devrimci-demokrat kesimleri içeren bileşimi bu çevrelerin öfkesinin gerekçesi olmaktadır. Saldırılar Kürtleri linç etmeye kararlı kitlelerce yapılmaktadır. Devlet saldırganlara maksimum anlayışı göstermekte, bu tavrı ile adeta teşvik etmektedir. Saldırgan kitleleri yönlendirenlerin devlet görevlileri olduğuna dair tespitler bizzat HDP'lilerce ortaya konmuştur. Saldırganlar Alperen ocakları, Hepar gibi ırkçı milliyetçi örgütlerin kitlesidir. Bu örgütler devletin her zaman harekete geçireceği sivil güçlerdir. Saldırıya henüz gizli örgütlenmiş, bir sivil seferberlikte kullanılacak güçler katılmamış olmakla birlikte, yönlendirme aynı odaklarca yapılmaktadır. Saldırılarda “Mustafa Kemal'in askerleriyiz” sloganı atan çevrelerin olması da göz önünde bulundurulmalıdır.


Saldırıların siyasal-toplumsal nedeni
Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi, Türkiye halklarının gücünün farkına varmasına neden olmakla kalmamış yeni bir siyasallaşma döneminin de başlangıcı olmuştur. Egemenler arası ittifak bozulmakla kalmamış, halkların sömürü düzenine karşı politik örgütlenme ve mücadele kararlılığı artmıştır. Bunun düzen için yaratacağı tehlikelerin farkında olan, egemenlerin kolektif aklı işlevini gören “gruplar üstü” çevreler önlem alma çabasına girişmişlerdir. Solcuları, sosyalistleri, devrimci-demokratları siyasal çalışma yapmaktan uzak tutmanın yollarını aramaya başlamışlardır. Geleneksel çaba bir yandan düzen karşıtı güçleri zorla siyasal ortamdan uzak tutmak, diğer yandan halkı yapay din-mezhep-milliyetçilik üzerinden bölerek sınıfsal-toplumsal siyasallaşmanın yerine gerici nitelikli mezhepcilik, ırkçılık, milliyetçilik üzerinden düzenin hedeflediği siyasallaşmayı sağlamaktır.


HDP'yi kuran kurucu irade ile Türkiye metropollerindeki Kürt emekçiler arasındaki organik birlik, bu kesimlerin ulusal demokratik talepler üzerinden siyasallaşmasının ve giderek sömürü karşıtı güçlerin safına katılmasının önünü açacaktır. Bunun düzen için yaratacağı tehlikenin farkına varan çevreler bu gelişmeyi daha başından yok etmenin yolu olarak HDP'yi etkisiz kılmanın yollarını aramaya yöneltmiştir.


HDP'nin Orta Anadolu'daki Kürtler arasında uyandırdığı ilgi, ele alınması gereken bir başka husustur. Sürgün ve yalıtılmışlık korkuları ile düzen partilerinin oy deposu ve düzen bekçisi durumundaki bu topluluklar, özellikle gençlerin cesaretli müdahaleleriyle tavır değiştirmeye başlamıştır. Konya, Ankara, Kırşehir, Kayseri, Yozgat'taki ulusal demokratik uyanış düzeni en güçlü olduğu yerden zayıflatmaya başlamıştır. Bu uyanış her şeyden önce Anadoludaki sosyalist uyanmanın da başlangıcı olmaya adaydır.


Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi ile başlayan siyasallaşma gerek kapitalizm karşıtlığı üzerinden, gerekse ulusal-demokratik uyanış üzerinden tüm ülkeyi sarmış durumdadır. Daha direnişin ilk aylarında parçalanmış bulunan egemen siyaset bir yandan yeniden hegemonya kurma arayışı içindeyken diğer yandan bu sınıfsal-toplumsal uyanmanın ve örgütlenmenin önünü kesmeye çabalamaktadır.


Bugün HDP'ye yönelmiş bulunan saldırılar halkın, emekçilerin düzen karşıtı siyasallaşması güçlendikçe ve derinleştikçe ayrım gözetmeksizin her çevreye yönelecektir. Ülke tarihi bu konuda zengin deneyimlerle doludur. Sömürü karşıtı ve özgürlük yanlısı tüm güçler bu konuda gerekeni yapmakla sorumludur.

10 Mar 2014
paylaş