Kriz ve seçim üzerine

Tarihin menzili
Engels’in lafıdır; sınıfsal mücadelede bazen yirmi yılda bir günlük yol alınır, bazen de bir günde yirmi yıllık yol alınır. Son kırk yılımıza ikisini de sığdırmış bir ülkeyiz. 1960'larda kızışmaya başlayan, son dönemlerinde Türkiye burjuvazisini yönetemez duruma sokan 20 yıllık mücadele askerî bir müdahale ile bir günde sona erdirilmişti.

Yıllar boyu cılız kalan, bir türlü toparlanamayan, toplumda esaslı etkileri olmayan muhalif mücadelenin biriktirdiği enerji Gezi'deki fay hattının kırılması ile açığa çıktı. Açığa çıkmakla yetinmedi, etrafında ne varsa hortumvari bir sarmalla etkisine aldı. Bir buçuk yüzyıl önceki şanlı Paris Komünü ile kıyaslanacak kadar etkili ve yaygın bir halk direnişine dönüştü.


10 aydır irili ufaklı sokak mücadeleleriyle devam eden direniş, Sevgili Berkin’in kaybı ile tepe noktalarından birine daha ulaştı. Bugüne kadar yeryüzünde hiç kimse Berkin gibi toprağa verilmedi. Bu ülkenin her sokağında, bu dünyanın her ülkesinde Berkin için insanlar yollara döküldü. Yollara dökülemeyenlerin dudaklarından 14 yaşındaki bir çocuğa tahammül edemeyen sisteme ve onların hırsları beyinlerini fersah, fersah aşmış modern zaman zorbalarına dünyanın tüm dillerinden nefret sözcükleri döküldü.

Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi ile başlayan, Berkin'in kaybıyla sona eren o kısacık zaman diliminde yirmi yıllık yol alındı. Dünyanın orta yerinde nereye tutunacağına karar verememiş olan bu kadim coğrafya bir anda dünya kapitalizminin okyanus kıyılarına dönüştü…Fırtınaların, hortumların, sel baskınlarının, depremlerin kestirilemeyeceği lanet topraklara dönüştü kapitalizmin güvenliği açısından. Kapitalizmin toplumsal kriz önleme merkezlerinin çalışma alanına dönüştü bir anda bu coğrafya. Sömürü karşıtı kaptanlarımızın, tayfalarımızın, arama-kurtarma ekiplerimizin, yardım gönüllülerimizin hata kabul etmez bir koordinasyon ve çalışmayla bu merkezleri çalışamaz hâle getireceği günlerin henüz çok başındayız. Yaşamı buralardan kurtaracağız, sömürünün egemenliğinden belki de.

Dünya halklarına karşı sorumluluğumuzun yaşamsal önemde olduğu bu günlerden alnımızın akı olan zaferle çıkmak zorundayız. Hiçbir acemiliğin, hiçbir karasızlığın, hiçbir ikircimin, hiçbir kaprisin, hiçbir egonun tüm bu hayallerimizi yıkmasına izin veremeyiz. Karşımızda devasa bir askerî güç, devasa ekonomik güç, devasa teknolojik güç, devasa toplumsal mühendislik gücü var. Yenilmekten korkmadan, bizden umutlu milyarlarca insanın sorumluluğu ile mücadele ederek baş edebiliriz bu lanetli güçle. Tarih bunun örnekleriyle dolu. Vardık, varız, var olacağız haykırışını hayat geçirmenin zamanlarını yaşıyoruz.


Tarihin laboratuvarı
Pozitif bilimin araçlarıyla toplumsal mücadele bakış ancak imgesel olabilir. Az lafla çok şey söylemeye yarar. Söylenen şeye kavram ve algı gücü katar. Metaforiktir…


Bu günlerde olgunluk çağını yaşayanların toplumsal mücadele tarihi ve kuramıyla ilgili olanları, toplumsal yaşama sınıfsal kavrayışla ele alanları için ülkenin son kırk yılı kuramsal tanıtlamaların geçit töreni gibi. Toplumsal mücadelenin uyanışı, örgütlenme, devrim, karşıdevrim, devletin burjuva nitelikleri, sermaye gruplarının devlet hâkimiyeti üzerindeki mücadeleleri, toplumun yeniden uyanışı, mücadelenin eskisinden farklı, zamanın ruhuna uygun özü ve biçimi, sınıfsal ve toplumsal örgütlenmelerin yeniden ayağa kalkışı, alınan-alınmayan derslerin ayan beyan ortaya çıkışı…Açıklamaları son on yılda bir kez daha doğrulanan bir tarih dersi.


Bu laboratuvarın neden-sonuç ilişkisinde kopukluk yaşanan bir kesitini de ele almadan bitirmemek gerek.


Bazı kesimlerde bir hayal kırıklığı yaşanıyor son dönemlerdeki siyasal gelişmelere ilişkin olarak.


Bir iktidar düşünün yolsuzlukları, baskıları, zorbalıkları, emek düşmanlığı, provakatörlüğü tüm dünyanın gözü önünde açığa çıkmışken arkasında hâlâ hatırı sayılır bir halk gücünün varlığı… Evet böyle bir gerçeklik var. Toplumsal mücadelenin varlığı bilinen ama kendisi kanıtlanamayan “higgs bozonu” gibi. Hani bizim bilim-kırığı medyamızın “Tanrı parçacığı” dediği. Buna “alternatif bozonu’” demek mümkün galiba. Toplumsal hareketlenmenin derinlerindeki motivasyon parçacığı henüz ortaya çıkmış değil. Halk en başta da, bu halkın en yoksul kesimi tabii ki olanın bitenin farkında. Ancak bir yanlışlığı düzelteyim derken eski bir yanlışı tekrarlamak istemiyor. Bir beladan kurtulmak isterken diğer bir belaya bulaşmak istemiyor. İktidar karşısında, halkçı, ilerici, demokratik bir alternatif sunamayan düzen partilerine olan güvensizlik fizikteki atalet momenti etkisi yapıyor. Toplumsal bir atalet momenti ile karşı karşıyayız. Bu durumu bozacak sol sosyalist, komünist, ilerici güçler güven verici bir alternatif oluşturdukları zaman bu moment devrimci bir tarzda değişecektir. Bu alternatif oluşmazsa bu kitle de kararlılığını zamanla yitirecek, önlemini almış burjuva düzeninin toplumsal mühendislik çalışmalarıyla ufalanarak düzene eklemlenecektir.


Seçim sonuçları bu kitlenin sayısal ve niteliksel gücü hakkında bir fikir verecektir. Devrimci, lerici, sosyalist partilerin yaşam bulacağı güç buralardan çıkacaktır. Yeter ki onlara güven verelim. AKP'nin alternatifi, devrimci sosyalist bir alternatiftir.

17 Mar 2014
paylaş