Soma'da gün yüzüne çıkan sınıf

Hayat döndü dolaştı, taşı kendiliğinden gediğine koydu… Her ne kadar acı bir şekilde olsa da. Soma'daki madenci katliamı, sendikaların, emek örgütlerinin, emeğin savunucusu politik yapıların yıllardır üstüne basa basa anlattıkları sınıfsal meseleleri; sömürü, taşeronlaştırma, güvencesizleştirme, işçi güvenliğinin hiçe sayıldığı çarkı gün yüzüne çıkarıverdi.

Sınıfsal meselelerin, emeğin meselelerinin, sosyal hakların toplumun geneli tarafından sahiplenilmemesi, özgürlük veya diğer meselelerin daha ortaklaştırıcı yanları olduğu savına ilişkin ilk defa sorgulanmak, üzerinde düşünülmek için -acı bir şekilde de olsa- gerçek bir durumla karşı karşıyayız. İşçinin, emekçinin meselesi bal gibi de toplumu bir anda ortaklaştırıverdi işte. Yüzbinlerce kişi dün ve bugün, 13 Mayıs'ta Soma'da ölen madenciler için yalnızca yasta değil, sorumlulardan hesap sorulması için aynı zamanda mücadele etme, duyarsızlık içerisindeki hükümeti istifaya çağırma, tomalara rağmen yürüyüşlere katılarak, "yeter" diyerek sendikaların ilan ettiği greve/iş bırakmaya katılma yönünde bir irade gösteriyor.

İlk defa sendikaların ve emek örgütlerinin "taşeronlaştırma"nın sömürü ve güvencesizleştirme olduğu, Türkiye'yi sermaye için ucuz işgücü cennetine çevirmek olduğu, madenlerin özelleştirilmemesi gerektiği, "işçi sağlığı ve güvenliği", kayıtdışılık, çocuk işçiliği gibi sınıfsal konularda şimdiye kadarki üstelemelerinin ne kadar haklı ve doğru olduğu, başka meselelerde tepkisini gösteren duyarlı halk ve geniş kitleler tarafından sahiplenilmeye başlanıyor. Henüz boyutu ortaya çıkmasa da, bugün grev ilan edildi, yüzbinlerce yurttaş işçi konfederasyonlarının ve meslek örgütlerinin çağrısı üzerine iş bıraktı; madenlerden fabrikalara, kamudaki işyerlerine kadar binlerce işyerinde greve çıkıldı, üniversitelerde öğrenciler boykot yaptı.

Bu konular ayrıca ilk defa bu kadar yoğun biçimde üç maymunu oynayan büyük medya tarafından bile telaffuz edilmek zorunda kalınıyor. Yorum yapan uzmanlar niçin madenlerle ilgili İLO sözleşmesinin Türkiye tarafından imzalanmadığını, madende alınan güvenlik önlemlerinin bir yasa çıkmış olsa da, yaptırımların yetersizliği nedeniyle kağıt üzerinde kaldığı, dünyadaki maden kazaları ile bizdeki kazaların bilanço karşılaştırmaları gibi konularda sorgulamalar yapmaktalar. Ancak elbette, sorumlu patronlardan hesap sorulması, cezalandırılmaları, önlem alınabilecekken, böyle bir madende böylesi bir felaketin önlenememesine yol açan bir anlayış ve bu anlayışın müsebbibi hükümetin sorumluluğunu asla dillendirmiyorlar.

AKP yandaşları ise hala "ölümler üzerinden siyaset yapılıyor" diyebilmekte, hatta salt Başbakan Erdoğan bundan zarar görsün diye Soma'da olanların bir sabotaj olduğundan dem vurabilmekte, böyle bir zavallılığa düşmektedir. Bu zavallılığa cevap olarak, "insanın fikri neyse zikri odur" demekle yetiniyoruz. Zaten hükümetin de çok iyi becerdiği bu bildik anlayışın kökeni, kendilerinin sorumlu olduğu herşeyi karşısındakine maletmeye dayanmıyor mu?

"Ölümler bu işin doğasında var" anlayışına sahip Başbakan'dan akıllarda kalacak olan ise, basın açıklamasında soru soran bir kadın muhabiri azarlayarak cevap vermesi; Soma'da yüreği isyanla dolu bir madenci yakınına yumruk sallaması, danışmanının bir diğer vatandaşı tekmelemesi olacaktır. Bu görüntüler daha hâlâ sayısı bir türlü verilmek istenmeyen, muhtemelen yüzlerce madenci daha yeraltından çıkarılırken yaşanmakta. Dün ve bugün ülkenin farklı yerlerinde madencilerin ve yakınlarının acısını paylaşan halkın yaptığı yürüyüşlere bile tahammül gösterilmemekte; polis tomalarla, biber gazlarıyla halkın üzerine gitmekte, bu işçi cinayetlerinin asıl sorumlularının peşine ise düşülmemektedir.

Hatırlayacağınız gibi, birileri 1 Mayıs'larda Taksim'i değil, işçilerin sorunlarını tartışmalıyız diyordu. Öyleyse sormak gerekiyor: görebildiniz mi, anlayabildiniz mi işçilerin sorunlarını? Bu noktada artık denebilecek son söz, bu hükümetin her yönden fiilen tükenmiş olduğudur. Ve artık eskisi gibi yönetememekte, yönetilenlerin ise artık eskisi gibi yönetilmek istememekte olduğudur. Yapacağı tek şey var: istifa etmek.

24 May 2014
paylaş