'Fıtratımız' gereği her geçen gün yeni ölüm haberleriyle uyandığımız ülkemizde, bir şekilde ölmemeyi başaran, bir gün daha ayakta kalıp sistemin devamını sağlayan birileri var. İşçi, emekçi, ırgat, amele vb. Birçok isim ile adlandırabiliriz bu birilerini. Hele bir tanım var ki ne kadar da yerinde olduğu gün be gün kendini ispatlıyor. Marksist teoride geçen proleter tanımından bahsediyoruz. Tanım o kadar doğru ki Marksizm karşıtları, söylemleri ile bu tanımın doğruluğuna destek veriyor. Proleter kelimesi Latince'den geliyor. Kelimenin kökü olan prole "evlat sahibi olan" anlamında. Hikâyesi ise Eski Roma'ya dayanıyor. Eski Roma'da köle olmayan özgür vatandaşlar üç kesimden oluşuyor. “Patrici” veya aristokratlar (beyler) olarak adlandırılanlar toplumun seçkin yönetim kısmını, plepler ise malı olan ama bunun yanı sıra çalışmak zorunda olanları temsil ediyor. En altta da malı mülkü olmayan kesim “proles”ler var. Çocuk yapmak dışında proleslerin topluma herhangi bir ekonomik katkısı yok. Dolayısıyla bu kişileri toplumun beslemesi gerekiyor. Bu nedenle de proleslere çocuk sahibi olmaları karşılığı ek para veriliyor. Her şey çok basit ve net. Peki günümüzde ne değişti?
Yine Marks'tan alıntılarla ilerleyebiliriz; “Eski Roma'da proleterler, yani mülksüzler toplumun sırtından geçiniyordu, toplum onları besliyordu; günümüz toplumunda bütün toplum proleterlerin sırtından geçiniyor.” Proletarya hâlâ asker olabilecek çocuklar yetiştirmeye devam ediyor. Fakat bunun yanı sıra artık toplumun varolabilmesi için ihitiyaç duyduğu her şey onların sırtından elde ediliyor. Eski Roma'nın üzerinden yüzyıllar geçti. Artık proletarya için mülksüz demiyor olabiliriz. Ama Eski Roma'dan farklı olarak artık proletarya yaşamak için emeğini satmak zorunda. Hem de aralıksız olarak. Çünkü elindeki mülk çalışmadan yaşamını sürdürebilecek değerde değil. Yaşamak, sağlıklı yeni proleterler yetiştirmek için her yeni gün emeğini tekrar tekrar satmak zorunda. Hiç durmadan emeğini satabilmesi için de asgari düzeyde bile olsa beslenmek, ısınmak, hastalıkların üstünden gelmek ve barınmak durumunda. Tüm bu ihtiyaçlarını karşılıyabilmesi için de asgari bir düzeyde de olsa para kazanmak zorunda. Ne kadar tanıdık bir tanım değil mi?
Asgari ücret, yani işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım vb. gereksinimlerini günün fiyatları üzerinden en az düzeyde karşılamaya yetecek ücret. Çok kaba tabirle bir işçinin ölmemesi, yaşamını devam ettirebilmesi için alması gereken ücret. Türkiye'de asgari ücret "Asgari Ücret Tespit Komisyonu"1 tarafından yapılan çalışmalardan sonra belirleniyor. Komisyonun kimlerden nasıl seçileceği ve asgari ücretin tanımı yasalarca gayet net bir şekilde yapılmış. Tüm bu düzenlemeler asgari ücretin, yani ölmemek için gereken ücretin, yasalarca güvence altına alındığına işaret ediyor. Peki gerçekten böyle mi?
Her ne kadar bazı devlet büyüklerimiz(!) çay ve simitle gayet yaşanabileceğini iddia etseler de emek örgütleri çekirdek bir ailenin yaşamını sürdürebilmesi için gereksinim duyduğu temel harcamaları baz alan hesaplamalar yapıp açlık ve yoksulluk sınırı adı altında yayınlıyor. Ekim ayı verilerine göre Türk-İş'in yayınladığı yoksulluk sınırı 3.926 lira, açlık sınırı ise 1.205 lira olarak belirtilmiş.2 Yani net maaşı 891 lira (Asgari geçim indirimi - AGİ dahil) olarak belirlenmiş asgari ücretli bir işçinin açlık sınırlarının altında yaşam savaşı verdiğini söyleyebiliriz.
Aslında 2014 yılının ikinci altı ayı için bir asgari ücretlinin alması gereken ücret 1134l lira. Fakat eline 891 lira geçiyor. İşçinin cebinden alınan 243 liralık fark, vergi ve sigorta primi olarak kesiliyor. Yani hakkının beşte birine, ki bu kesintinin büyük bir kısmını gelir vergisi teşkil ediyor, el koyuluyor.
Ünlü bir devlet büyüğümüzün(!) dediği gibi. İnsan gerçekten hayret ediyor.3 Ve sormadan da edemiyor. Acaba eski Roma İmparatorlugu'ndan daha mı fazla sömürülüyor proletarya? Ve cevaplamadan da geçmemek lazım;
Evet, açlığın vergisi var ve önümüzdeki aralık ayında asgari ücretli biraz daha aç bırakılacak. Çünkü daha fazla gelir vergisi ödüyor olacak.
____________________
(1) http://www.mevzuat.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=7.5.5454&sourceXmlSearch=&MevzuatIliski=0
(2) http://www.turkis.org.tr/dosya/QcdLo99Q55t4.pdf
(3) https://twitter.com/cbabdullahgul/status/56016866145079296
- Şener Ataş