Artık duymayan kalmadı. Türkiye siyaseti yeni bir harekete kavuştu: Birleşik Haziran Hareketi. Hareketin daha adı konmadan önce tartışmaları başladı. Son bir aydır her yerde bu tartışma yürüyor. Hareket için sosyal şoven diyenden tutun da, yeteri kadar ulusal olmadığı için eleştirene; ÖDP’lilerin yeni bir hamlesi, ayak oyunu diyenden bunlardan olsa olsa gösteri taburu olur diyene kadar renk renk, çeşit çeşit eleştiri ve ‘çözümleme’ mevcut.
Doğal politik refleksle hareketin katılımcıları da gelen eleştiri ve sorular karşısında yoğun bir anlatma ve anlaşılma gayreti içindeler. Esasen Birleşik Haziran Hareketi yola çıkar çıkmaz çok mantıklı bir iş yaparak sayfalar dolusu programlar yayınlamak yerine derdini ve kimliğini yaklaşık iki sayfa bile tutmayan minik bir manifestoyla duyurdu. Okuyana, anlayana son derece yeterli olan bu metin hareketin somut amaçlarını, siyasi duruşunu ve ilkelerini son derece açık olarak ortaya koyuyor aslında.
Bu metin de yeterli bulunmadığı durumda, farklı yönden meseleye yaklaşarak hareketin ne olduğuna değil de ne olmadığına bakmak daha pratik olabilir. O zaman ‘Birleşik Haziran Hareketi ne değildir?’ sorusunu yanıtlamak öne çıkıyor.
I. ÖDP’nin veya herhangi bir siyasi oluşumun mülkü değildir
Türkiye’de bugüne kadar çok sayıda birlik, cephe, ittifak ve benzeri ortaklaşma çabaları yaşandığı, önemli bir kısmının da bekleneni vermediği malum. Bu kadar çok deneme yapılması ve çoğunun istenen hedefe ulaşmaması ise yeni denemeleri anlamsız kılar mı? Kesinlikle kılmamalı. O halde birlik fikrine itiraz olunmayan yerde kuruculara yönelik bir itirazı dile getirmek biraz tuhaf olmuyor mu?
Hiç Yunanistan’daki Syriza veya İspanya’daki Podemos gibi farklı örneklere gitmeden sosyalist geleneğin dünyadaki son yüz elli yıllık geniş halk hareketleri pratiğine bakmak Birleşik Haziran Hareketi’nin biçimini ve anlamını keşfetmeye yeter.
Fiziksel yaygınlığı daha fazla olanın çağrıcı olması da son derece basit bir siyaset gerçeği. Kuşkusuz her birlik bir hedefi gerçek kılma ve bunun için bir arada durabilme iradesine dayanır. Bu irade de tek başına siyaset becerisi değil, daha çok somut koşulların getirdiği politik gerçekler üzerine kurulur.
Şayet Birleşik Haziran Hareketi bileşenleri içinde önümüzdeki süreçte bu iradeyi devam ettiremeyenler ortaya çıkarsa, bunun da yine hareketin yürürken çözebileceği bir sorun olması beklenir. Çünkü hareketin en büyük özelliği, esas paydaş olarak örgütlü bileşenlerinin toplamından kat kat büyük olan halk kitlelerini görmesi; onların içinde erimek için değil, onlarla birlikte bir gücü temsil etme arzusu taşıması.
Bir noktayı daha görmekte fayda var. Sadece bir ay içinde 40’a yakın şehir merkezi ile 100’ün üstünde yerelde forum/meclis çalışmalarına başlamış bir hareket şimdiden tek başına bir bileşenin kapsayabileceğinden çok daha büyük bir güç olmuş demektir.
II. Kürtlere veya HDP’ye karşı kurulmuş bir sol birlik değildir
Bugün için Birleşik Haziran Hareketi’ne dönük eleştirilerin odağında HDP ile arasında mesafe olduğu iddiası gelmekte. Hatta bunu gerekçelendirmek için hareketin kuruluş tarihini HDP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı görece başarılı sonuçla ilişkilendirenleri bile görmek mümkün. Bu gibi yaklaşımlarda politik ciddiyet bulmak zor ancak zamanlamanın ‘manidar’ olduğu sözü ise haksız sayılmaz.
Birleşik Haziran Hareketi’ni, çok değil yaklaşık bir yıl önce, milyonlarca insanın baskılara ve zorbalığa karşı sokağa döküldüğünü, ülkenin en büyük meydanının halk tarafından günlerce işgal edilebildiğini unutmayanlar oluşturuyor. HDP/HDK ile Birleşik Haziran Hareketi arasındaki abartıldığı kadar büyük olmayan ama son derece anlamlı farkı anlamak için de en iyi nokta burası belki de.
Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde de çok net görüldüğü üzere HDP Türkiye’nin çok özgün bir tarihsel dönemecinde ‘çözüm süreci’ adı altında işleyen bir programın müzakerecisi olmak üzere şekillenmiş bir yapı. Bu rolün iyi veya kötü olması başka bir tartışmanın konusu olmakla birlikte somut durumun böyle olduğu ortada.
Oysa, Birleşik Haziran Hareketi yakın siyasi tarihimizin en yaygın halk direnişinin meşru taleplerini, yöntemlerini ve hareketin gerçek hamisi konumunda olan, AKP iktidarını devirmeyi amaçlamış milyonları referans alıyor. Bunun için de AKP rejimi tarafından son bir yılda zorla boşaltılmaya çalışılan bir kulvarı açık tutarak buradan yeni bir dalga yaratmayı önüne koyuyor. Kuşkusuz hareket halihazırda bu kulvarı açık tutmayı ve genişletmeyi başardığı oranda Kürt özgürlük hareketine de büyük katkı sağlayacaktır. Ülkedeki son elli yıllık kesite baktığımızda sol/sosyalist hareketin ileri atıldığı hiçbir dönemde Kürt halkının siyasi taleplerinin gerilemediği görülmekte. Ulusalcı olmakla itham edilen son direnişin kendisi de bu pratiğin bir teyidi olmuştur.
Net söylemek gerekirse Birleşik Haziran Hareketi ne HDP, ne de bir başka politik özneyle rekabet için ortaya çıkmış değil. Doğrudan AKP rejimine son vermek için ileri atılan ve ayağını oldukça geniş bir direniş toprağına basma gayretinde olan bir halk muhalefeti. Bu haliyle de, illa benzeştirilecekse, büyük ölçüde tekleşmiş bir politik iradenin siyasi partisi olan HDP ile değil, HDK ile benzetilmesi/denkleştirilmesi daha akıllıcadır.
III. Sadece Gezi demek değildir
Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi bu toprakların gördüğü en görkemli kitlesel çıkışlardan biri. Ancak bugünlerde çok öykünülen Osmanlı 16. yüzyılından başlayarak her elli, altmış yılda büyük isyanlarla yoğrulmuş bu topraklardaki tek direniş örneği de değil. En önemlisi de sınıfsal özü, talepleri ve biçimiyle diğerlerinden oldukça ayrı bir yerde duran ve Türkiye İşçi Sınıfı’nın birikim hanesinde halen altın harflerle yazılı 15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişi var.
Dolayısıyla Birleşik Haziran Hareketi’nin misyonunu sadece ‘Gezi/Haziran direnişi’ eksenli kavramak politik olarak hoş ama sınıfsal olarak yetersiz kalacaktır. Gezi’nin, arkasındaki muazzam kitlesel/birleşik direniş ruhuna ve bitmeyen yaratıcılığa rağmen AKP rejimine son verememesindeki eksik işçi sınıfı ile çoğunluğu zaten o sınıfın en azından dolaylı üyesi olan kentli emekçilerden oluşan toplamın politik olarak harmanlanamamasında. Şayet böyle bir eksik olmasaydı, mevzu Gezi’de açığa çıkan taleplerin, halka aktarılabileceği bir politik adres yaratmaktan ibaret olsaydı Gezi Partisi bu iş için son derece yeterli olur, hatta son yerel seçimlerde en azından bir dizi belediyeyi de alırdı. Politik gerçeğin bu kadar yavan olmadığı ise ortada.
Birleşik Haziran Hareketi son Haziran'da kaçırdığını kazanmak için tek bir Haziran'la yetinemez. Oradan edindiği yeni yöntemler ve ruhla geçmiş Haziranlarla önümüzde duran Haziran'ı bir potada buluşturmak göreviyle yükümlü. Aksi durumda Facebook’ta onlarcasını gördüğümüz anı gruplarından daha fazla bir anlamı olmaz ki, bu sadece hareketin örgütlü bileşenlerinin değil, takipçilerinin bile kabul etmeyeceği bir pozisyon.
- Murat Nergiz