Türkiye bu sabaha yeni bir operasyonla uyandı. Erdoğan ve yandaşları ile Fettullah Gülen Cemaati arasındaki savaşta yeni bir perde açıldı. Operasyon Türkiye’yi nasıl etkileyecek henüz bilinmez ama ilk etkisini yazı konularımızı değiştirerek gerçekleştirdi. Operasyonu, haber gündeme düştüğünden bu yana hafızalarımızda içinde Zaman gazetesini adının da geçtiği türlü kötü anıyla birlikte takip ediyoruz. “Türlü kötü anılar” bir yanda, gençliğimiz, heyecanımız, haksızlığa, faşizme karşı amansız kinimiz bir yanda günü anlamlandırmaya çalışıyoruz.
Bugün orada ne oldu?
Önce kendimizi her şeyden soyutlayalım. Gözaltına alınanları da, alanları da iyi bildiğimizi unutalım. Bu sabah ne oldu ona bakalım. Sabah saat 07.30’da polis ekipleri bir gazete binasına ve çeşitli isimlerin evlerine yönelik operasyonlar yaparak gözaltılar gerçekleştirdi. İlk aşamada gözaltına alınamayan gazetenin genel yayın yönetmeni ise öğleden sonra önü miting alanına dönmüş gazete binasından gözaltına alındı. Kişilerin meslekleri, ikametlerinin belli olması, kaçma şüphesi vb. pek çok faktörü de göz önüne alarak ilk elden bu işin bir yerinde haksızlık olduğunu söylerdik. Bir “İlerici”nin meselenin bu kısmını atlaması mümkün değil. “Haksızlığa karşı susan dilsiz şeytandır” sözünü sık kullanılanlarına ekleyen sözde demokratların değil bizim hayata geçirdiğimizi tekrar tekrar hatırlamak gerekir.
Cemaat Medyası’nı nasıl bilirdiniz?
Meselenin bu kısmını aklımızın bir köşesine yazdıktan sonra içimizdekileri ortaya dökmezsek olmaz. Fettulah Gülen Cemaati ve bu Cemaat’in medyasına yapılan operasyonda iki kurumun adı ön plana çıkıyor: Zaman gazetesi ve Samanyolu Yayın Grubu. Peki başlıktaki soruyu soralım kendimize “Cemaat Medyası’nı nasıl bilirdiniz? Cemaat Medyası ile ilk tanışmamız apartmanlarımıza zorla bırakılan sayılarına göz atmamızla oldu çoğumuzun. Bizi konu ettiklerini gördüğümüz ilk haberde sinir küpüne dönmeyen kaç kişi var?
Sahi bizi kim yönetiyordu?
Zaman’da ilk hatırladığım haber “Öğrenci eylemlerini kim yönetiyor?” başlığını taşıyordu. İçinde desteklediğim/karşı durduğum sol tandanslı grupların isimlerinin de yer aldığı haberdeki “Çeşitli örgüt veya oluşumlar kendi karanlık emelleri için müdahaleye zemin hazırlamak üzere üniversite öğrencilerini kullandı”, “Bu tespitlere göre üniversitedeki öğrenci hareketlerinin önemli bir kısmı aynı merkezden idare ve organize ediliyor.” sözlerini okumamla gazeteyi fırlatıp köşeye atmak istediğimi çok iyi hatırlıyorum. Habere dönüp tekrar baktığımda dikkatimi çeken ise “AK Parti'nin 3 Kasım 2002'de tek başına iktidara gelmesiyle 28 Şubat sonrası uyutulup dinlenmeye alınan öğrenci yapılanmaları yeniden kıpırdanmaya başladı.” vurgusu oldu. Düşman kardeşlerin o günlerdeki halini görmek için bu cümle bile yeter. Bir zamanlar gazetesinin sorduğu soruyu şimdi Ekrem Dumanlı'ya sorsak ne derdi acaba: “Sahi bizi kim yönetiyordu?”
Sabah baskınları dün normaldi, şimdi?
Sosyal medyada yapılan yorumlarda operasyonun mesai günleri dışında, üstelik sabahın erken saatinde yapılmasından dolayı pek çok eleştiri göze çarpıyor. Yapılan eleştiriler haklı, eleştiriyi yapanlar ilginç. Neden mi? Zaman gazetesinin arama motorunda operasyon, kck, öğrenci, Marmara, şafak vb. anahtar sözcüklerle yapacağınız aramalar nedenini gösterecektir. Bugüne kadar öğrencilere, işçilere, kadınlara, ilerici, devrimci mücadeleye baş koyanlara, Kürt halkına, gazetecilere, adını sayamayacağımız kadar çok kesime düzenlenen sabah operasyonlarında Zaman’ın bu operasyonları olağanlaştıran ve yer yer yücelten tarzını unutalım mı? Sabah baskınları dün sizin için normaldi, şimdi? Yalanın zamanı var mı? AKP ve Cemaat savaşın başından beri birbirlerini yalancılıkla suçluyorlar. Bugünkü operasyonun ardından da aynı sözleri duyduk ekranlarda. Bizim ise iki tarafın da yalancılığına dair şüphemiz yok.
Tarih 27 Mayıs 2011. Yer: Swiss Otel yakınları, İstanbul-Beşiktaş. Öğrenciler, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve patronların bir arada üniversiteyi tartıştıkları toplantıyı protesto ediyor. Bizim olmadığımız yerde üniversite tartışılmaz diyor. Sonrası? Sonrası bolca biber gazı, cop, genç bir kadının polis dayağı ile bebeğini kaybetmesi. Ertesi gün Zaman’ı açıyoruz ve bizim polise taş atarak, flamalarla? saldırarak olaylara sebep olduğumuzu öğreniyoruz. Peki bundan bizim niye haberimiz yok.
Bu anlatılan paralel evrende mi gerçekleşti yoksa?
Tarih 1 Mayıs 2013. Yer: Muhtelif semtler, İstanbul. Olayın ne olduğunu belirtmeye gerek yok. Zaman’ın ne dediği ise belli. Alanları yasaklayanlar haklı, alanları isteyen işçiler haksız, vandal vesaire vesaire. Zaman’ın deyişiyle Gezi Parkı protestoları dönemi ise ayrı bir akıl tutulması. Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi’nde yayınlanan her haberi “Bunlar engerekler ve çıyanlardır. Tanı bunları, tanı da büyü” diyerek okutabiliriz gelecek kuşaklara. Zaman’a şimdi sormak lazım: Yalanın zamanı mı var?
#BirlikteHesapVereceksiniz
Söyleyecek söz, verilecek örnek çok ama hepsi aynı yere çıkarıyor bizi. Bir yerde bir haksızlık varsa, bu ülkenin ilericileri, devrimcileri buna karşı durmayı bilir elbet. Başörtüsü eylemlerinde “Onlar okula girmiyorsa biz de girmiyoruz” diyen, ülkücü-faşistler tarafından dövülerek öldürülmeye kalkışılan Azeri öğrencilerin önünde siper olan gençleri unutturduklarını sananlar, bugün kavga ettikleri ile dün aynı kaptan yediklerini de unutturmaya çalışıyorlar. Bugün basına yönelik saldırılara, haksızlığa karşı durup birlikte yaptınız #BirlikteHesapVereceksiniz demeyi unutmamanın, bunu her yerde haykırmanın günüdür aslında.
- Ersu Eren
