Türkiye zalim bir vurgunculuğun pençesinde boğuluyor. Dünya finans kapitalinin önde gelen bankalarından Credit Suisse tarafından yaptırılan dünya küresel servet dağılımı araştırmasının eki Global Wealth Databook 2014’te yer alan verileri değerlendiren iktisatçı Ahmet Tonak’ın verdiği bilgiye göre, Türkiye’de nüfusun en zengin yüzde birlik tabakası, ülkenin toplam servetinin yüzde 54.3’üne el koyuyor.
Vurgunculukta birinci
Bu eşitsizlikle, ABD’deki mevkidaşlarını bile geride bırakan bu tabaka (ABD’de en zengin yüzde birlik tabakanın toplam servet içindeki payı yüzde 38.4), üstelik, 2000-2014 döneminde, servet payını yüzde 43 arttırarak alanında dünya birincisi olmuş. (“Halk sürünüyor, vatandaş zenginleşiyor!”, sendika.org, 2 Kasım 2014).
Son 12 yılı AKP iktidarı altında geçen bu 15 yıllık dönemi biz özelleştirme ve taşeronlaştırmadaki gözü karalıkla, işçi cinayetlerindeki büyük artışla, vurgunculuktaki arsızlıkla yaşadık. Aziz Çelik’in dediği gibi, “Türkiye’de inşaat, madencilik ve enerji sektörleri birer işçi cehennemine dönüş[tü].” (“Söz bitti: Madenler kamulaştırılsın!”, Birgün, 2 Kasım 2014). Tersaneler, maden ocakları, inşaat alanları işçiler için ölüm tuzağı oldu.
Sınırsız gericilik
Böylesine zalim bir vurgunculuğun her geçen gün daha da şiddetlenen bir gericilik ve savaş rejimine ihtiyaç duyacağı da besbelliydi. İşte bu yüzden AKP, devlet içinde ele geçirdiği her makamı, Türkiye devriminin iki yüz yıl boyunca bağımsızlık, laiklik, demokrasi ve sosyal haklar alanında elde ettiği bütün kazanımları ortadan kaldırmak için kaldıraç olarak kullandı.
Bilimsel ve laik eğitimin kökünü kazımaya yeminli AKP, genç kuşakları imam-hatip okullarına mahkûm etti, din dersleri dayatmasını şiddetlendirdi, kız öğrencileri tesettüre soktu. Şu anda da, çeşitli bahanelerle, kız-erkek karma eğitimi ortadan kaldırma manevraları yapıyor.
Yayılmacı savaş
AKP, ABD’nin Ortadoğu’yu topyekûn sömürgeleştirme savaşına hevesle katıldı. Osmanlı imparatorluğunu diriltme hayaliyle gerici-faşist IŞİD, Nusra, İhvan çetelerini Suriye üzerine salmakta kilit bir rol üstlendi. Fakat dördüncü yılına yaklaşan bu savaşta AKP bugüne kadar önüne koyduğu iki temel amacına ulaşamadı. Ne ilerici, yurtsever, laik Suriye yönetimini devirip Suriye’yi sömürgeleştirebildi; ne de, Rojava Kürt bölgesini işgal edebildi.
Fırsatçılık
AKP, ABD’nin IŞİD bahanesiyle giriştiği son sömürge seferinden hoşlanmadıysa da, bu seferi kendisi için yeni bir fırsat olarak kullanmaya çalıştı. Çıkardığı savaş tezkeresiyle Suriye içinde kendi kontrolüne verilecek bir “tampon bölge”, “güvenli bölge” kurulması ve Suriye yönetiminin doğrudan doğruya hedef alınması karşılığında Türkiye’nin kapılarını emperyalist ordulara açmayı bile kabul etti.
Elde patlayan tezkere
Ne var ki, tezkere AKP’nin elinde patladı. AKP iktidarı, Kobani kuşatmasında IŞİD yanlısı vicdansız seyircilik rolünü tercih edince, bugüne kadar tepe tepe kullandığı “çözüm süreci”nde inisiyatifi elinden kaçırdı. Kürt halkında yarattığı boş hayallerin bedelini Kürt illerinde 6-9 Ekim 2014 kalkışmasında ödedi. Ödediği hesabı küçültmek için bir yandan Öcalan’ın, bir yandan da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yardımını istemek zorunda kaldı. Bu iki yönlü zaaf, rejimin iç dengelerinde sonuçlarını ileride daha iyi göreceğimiz kaymalara yol açıyor.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, aksi yönde en üst perdeden esip gürlemesine rağmen, AKP iktidarı, Obama’nın sözlü emrini alır almaz büyük bir uysallıkla Amerika’nın Kobani’ye silah yardımına razı oldu ve peşmergelerin Kobani’ye geçmesine izin vermek durumunda kaldı.
Yeni baskı paketi
İşte böyle bir ortamda AKP hükümeti yeni bir baskı paketiyle karşımızda. AKP, partilerin, sendikaların, derneklerin, kişilerin “somut delile dayalı kuvvetli şüphe” olmadan, sadece “makul şüphe”yle dinlenebilmesini ve aranmasını yasallaştırmak, muhalif kuruluşları kolayca “illegal” ilan edebilmek, toplumsal ve siyasal protesto hareketlerine katılanları keyfî biçimde tutuklatabilmek, hükümete ve valilere salt idari kararla olağanüstü hâl uygulama imkânını vermek istiyor.
Hükümetin yeni baskı paketi kabul edilirse, düşünce açıklayanların ve toplumsal-siyasal gösterilere katılanların “terörist” sayılması artık daha da kolaylaşacak, temel demokratik haklarını kullanan muhalifler daha da ağır biçimde cezalandırılacak.
Gerileme belirtileri
AKP’nin baskı paketi, gericilik, vurgunculuk ve savaş rejiminin ayakta kalmasını amaçlıyor. Fakat AKP, karşıdevrimini tamamlamak için hedeflerini büyülttükçe tökezliyor. Ne yapsa, Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi’ni, 17-25 Aralık 2013 vurgunculuk suçüstüsünü, 13 Mayıs 2014 Soma işçi katliamını toplumsal bellekten silemiyor. AKP’nin sahte seçim zaferlerinin ilerici devrimci halk hareketi üzerinde yarattığı yılgınlık, adım adım etkisini yitiriyor. AKP’nin şu ana kadar başarıyla yürüttüğü, Türk milliyetçi-ulusalcı çevreleri ile Kürt milliyetçi-ulusalcı çevrelerini birlikte yedeğinde tutma taktikleri yavaş yavaş boşa çıkıyor. Birleşik Haziran Hareketi halkın emperyalizme, işbirlikçi kapitalizme ve gericiliğe karşı birleşik mücadelesinde yeni bir başlangıç umuduyla yola çıkıyor.
- Hülya Kortun