Habere ulaşmanın bayiye gidip gazete satın almaya ya da babalarımızın deyimiyle “ajansların” başlamasına bağlı olduğu dönemlerde biz çocuktuk. Aradan geçen yıllarda önce habere ulaşmak kolaylaştı, sonra her şey haber oldu, en sonunda ise haberin kendisi kolay bir şey hâline geldi. Şaşkınız. Şaşkınlığımız her yandan haber yağmasından dolayı değil. Okuduğumuz, duyduğumuz, izlediğimiz her haberin eskiden olsa şakadır deyip boş verebileceğimiz kadar acı bir gerçeklikte yer almasından dolayı şaşkınız. Ve bu gerçeklik bizi korkutmuyor da değil. Belki de bundandır ortalama bir gencin haber gördüğünde koşarak kaçması.
Osmanlıca’ya karşı Esparanto’yu gençliğin dili yapalım
Tarihle ilgilenenlerimiz Osmanlı Arşivi’nden bir belgenin fotokopisine ulaşmaya çalışmanın ne kadar zor olduğunu bilirken “Tarihimizi öğrenemiyoruz” savunusu altında Osmanlıca dersinin ortaöğretimde zorunlu! hâle getirileceği haberiyle sarsıldık geçen hafta. Daha birinci şoku atlamamıştık ki Osmanlı Arşivi’ne ulaşmanın neden zor olduğunu basında çıkan haberlerden öğrendik. Arşivi su basmış, arşiv binasının duvarlarından sular sızmış, rutubet belgelerin içine içine işlemiş. Tarihî belgeleri yok et, araştırmak isteyenden uzak tut sonra bunları yaptığını unut ve gençliğim tarihini öğrenemiyor diyerek Osmanlıca’yı zorunlu ders ilan et. Bu haberleri derleyip toplayıp Zaytung’a koysanız 1000 paylaşım, 8000 bin beğeni garantisi var.
Bize yalanlarla Osmanlıca’nın dayatılmasına karşı bir önerim var: Gelin hep birlikte Esperanto öğrenelim. Zamenhof’un 1887 yılında yarattığı bu yapay dil, bugün dayanışmanın dili olarak iki milyon konuşanıyla varlığını sürdürüyor. Öğrenilmesi en kolay dillerden biri olması bir avantajken dünyanın dört bir yanında kapıları birbirlerine açık kocaman bir aile olan Esperantistlerin arasına katılmak da cabası. Nasıl öğrenirim diye soranlara lernu.com ve Bekir Karayel’in hazırladığı Esperanto-Türkçe sözlüğün yanı sıra binlerce gönüllü de yardımcı olacaktır.
İlim derken bilimi unutan rektöre, dekana, cümlesine rağmen
Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre ilim ve bilim aynı anlama geliyor. Ama on iki yıllık hastalık döneminde bilim kelimesi bazılarında gıcık yapıyor olsa gerek ki öksürürken b harfini unutup ilim demeye başladılar. Sadece ilim deseler yine iyi, aynı anlama geliyor nasılsa deyip göz yumarız. Ama bir de bilimi, bilim yuvalarından atıp tüccar mantığıyla okulları işletmeye başladılar.
Çorum’da Uğurludağ Ortaokulu’nda öğrenciler içeride dersteyken AKP Çorum-Uğurludağ İlçe Kongresi gerçekleştirildi! İlçede başka yer yok muydu, ilk akla gelen soruyken kongrenin yapılmasına onay veren okul yönetiminin mantığına akıl sır ermiyor. Bize okullarda siyaset olmaz diyenlerin bu hâline gülsek mi? Liselerde, üniversitelerde hakkımızı ararken bize açılan soruşturmalarda “Gülmek devrimci bir eylemdir” diyerek gülmemiz boşa değilmiş, güleriz ağlanacak hâlimize.
Kongrenin haberi eskimeden “zina yeniden suç olsun” diyenler, doçentlik tezinde intihal yapanlar yani ilim diyen tüccarlar üniversitelerimize rektör olarak atandı. Bundan sonra tez verirken bizim de intihal yapmamızı beklerler mi? Biyoloji laboratuvar çalışmalarını şeriat hükümleri eşliğinde mi yapacağız? Biz uluslararası denklik beklerken verecekleri tek denklik kendi sığ mantıklarıyla “köpeğe, domuza, kadına” denk demek olur ancak yeni rektörlerimizin! O zaman da kadın öğrenciler “ayağını denk almanın” nasıl bir şey olduğunu gösterir kendilerine. Karşılıklı bir eğitim işte!
Bizim çözümümüz de işte tam bu noktada başlıyor. Karşılıklı eğitim! Onların “nasıl kötü olunur?”un cevabından başka bize öğretecekleri bir şey yok. Biz ise o sorunun cevabını her gün onlara baktığımızda zaten görüyoruz. O yüzden biz bir şeyler öğreteceğiz. Üstelik ilim derken bilimi unutan rektöre, dekana, cümlesine rağmen; biz bilim yapacağız. Okullarımızı betonarme hapishanelere çevirenlere rağmen; biz kendi kırmızı sardunya bahçelerimizi öreceğiz. Kapıdan çıkışa kadar üstümüze çöken baskılarına gençlik umuduyla karşı duracağız. Belki de bizi anlamadıklarında, kelime anlamı umut olan Esperanto’yla yanıt vereceğiz. En iyi bildiğimiz şey direnmek, bunu ne kadar iyi bildiğimizi öğretmekten başka bir yol kalmıyor bize.
Berkin’in ağabeyleri, kardeşleri: Alexis, Michael
Ülkede haberler gençlerin üstüne üstüne gelirken bizi tebessüme sevk eden bir haber az uzaktan, Yunanistan’dan geliyor. Yunanistan’da Alexis’in ölüm yıl dönümünde gerçekleştirilen eylemlerde Yunanistan gençliği Alexis’in yanında Berkin Elvan’ın resimlerini de taşıdı. Yunanistan gençliğinin sloganlarında “Kardeşimsin Berkin” sözü bize dayanışmanın, dostluğun genç işi rüzgârlarını taşıdı. Biz dayanışmayı iyi biliriz, biz! Yunanistan’da katledilen Alexis, Berkin’in kardeşi, Amerika’da katledilen siyahi genç Michael ağabeyidir. Berkin’in ağabeyleri, kardeşleri tüm dünya gençliği, biziz.
Dört bir yandan haberler üzerimize yağarken insan bir an durup, sormak istiyor: Bu genç omuzlar, bu yükü taşır mı? Sorunun cevabını Antakya’dan İstanbul’a, İstanbul’dan Yunanistan’a, Yunanistan’dan Amerika’ya tüm dünya gençliğiyle, en yaratıcı “Evet”lerle donatarak vermek, bu trajikomediyi kahkahalarla yenmek bize düşüyor.
* Yazarımızın bu yazısı Yenidünya Halk Gazetesi Sayı 31-32'de yayınlanmıştır.
- Ersu Eren