Yunanistan’da 25 Ocak seçimlerinde Syriza’nın (Radikal Sol Koalisyon) sandıkta yüzde 36 oranında destek alması ve Yunan sağının yeni temsilcilerinden Bağımsız Yunanlılar Partisi (ANEL) ile ittifak yaparak hükümet kurması dünyada olduğu kadar Türkiye’de de geniş yankı buldu. Bu kadar yakın bir memlekette olan sıra dışı bir seçim sonucunun tartışılması kadar olağan bir şey olamaz.
Aradan geçen kısa zamanda Syriza üzerine yapılan değerlendirmelerin çokluğuna ve aralarındaki uçuruma bakılırsa meseleye yaklaşım Türkiye solu açısından şimdiden bir yer tayini meselesine dönmüş vaziyette.
25 Ocak’ın Yunanistan açısından önemli bir dönemeç olarak tarihe yazılacağı açık. Sandıktan çıkan iradenin, son beş, altı yılını ağır ekonomik kriz altında geçiren ve AB’nin düşkünü ilan edilen Yunanistan’ın geleceğine dair son derece kritik sonuçları olacak. Ancak bu sonuçlar üzerine bugünden tahminlerde bulunmadan önce açıklığa kavuşturulması gereken başka sorular var. Umut olma meselesi bunlardan birisi.
Umut mu, umutsuzluk mu?
İşsizlikle kıvranan, sosyal ve toplumsal kazanımlarını bir bir kaybetme tehlikesi yaşayan bir ülkede en çok ihtiyaç duyulan şey doğal olarak umuttur.
Syriza’nın seçim kampanyasında ‘yeni umut’ temasını ikna edici biçimde kullandığı kesin. Fakat propaganda olarak kullanılan umut ile somut politika içindeki umut her zaman aynı karşılığa denk gelmez. Birisi söylemken, diğeri gerçek politikayla ilgili iyi, kötü süreklilik arz etmesi beklenen bir ‘somut durumu’ ifade eder.
Gerçeklik çerçevesinden aranması gereken, ABD’nin ve AB’nin 90’ların başından bugüne ivmelendirerek yürüttüğü neoliberal saldırının alaşağı edilebilmesine dönük bir umutsa, SYRİZA’nın iktidara gelmesi ile bu sonucun elde edilmesi arasında doğrusal bir bağlantı kurmak için şimdilik oldukça erken. Zira, Syriza net biçimde Avrupa Birlikçi bir rota izlemektedir. Neoliberal yıkım politikalarını ve onların getirdiği sosyal yıkım programlarını eleştirirken bu programların üreticisi ve yürütücüsü ABD ve AB paradigmasından kopmayı önüne koyamamaktadır. NATO’ya karşı ise ikircimli ama esastan itiraz etmeyen bir çizgi izleme sinyali vermektedir. Bu veriler üst üste yazıldığında aranan ‘somut umudun’ henüz ortada olmadığı söylenmelidir.
Mesele bu kadarla sınırlı değil
Syriza’nın çoğunluğu hızla işçileşen orta sınıflardan ve gençlerden aldığı tartışmasız desteğin hiçbir umut içermediğini söylemekse o kadar kolay değil. Dahası bu büyük bir haksızlık olur, üstelik haksızlık en çok da, artık hiç bir yenilik taşımayan merkezci/iş birlikçi politikalara dönük sokaklara taşmış büyük öfkeye ve bu öfkenin nesnel gücü olan Yunan emekçilerine olur.
Syriza, batısında duran Avrupa merkezinin hızla yeni bir kültürel kamplaşmaya ve ırkçılığa sürüklendiği, hemen doğusunda ise gericiliğin ve savaş rüzgârlarının son derece sert estiği bir sürecin tam orta yerinde antiotoriter, özgürlükçü, nispi bağımsızlıkçı ve nispeten eşitlikçi bir söylemle iktidar oldu. Şurası açık ki 2015 Yunanistan seçimleri, bu söylemlerin hepsinin hâlen toplumsal karşılıkları olduğunu bir kez daha ispat etmiştir. Hem de çok zorlu bir tarihsel kesitte.
Kopuş arayışı devam ediyor
Somut olan Syriza’yı iktidara taşıyan toplumsal beklenti ve arayışın kendisidir. Bu hengâmenin, kaosun ortasında büyük kitleler ırkçılığı, dinciliği, riyakâr bir piyasacı söylemi değil solun değerlerini tercih etmiştir. Sol açısından umut duyulması, es geçilmemesi gereken de tam olarak budur.
Öte yandan bazı örneklerini gördüğümüz, daha seçim sonuçlarının açıklandığı günün ertesinde, başarının sadece bir grup Yunan burjuvasının incelikli planı olduğunu ima ve iddia eden yorumlarsa sınıfsal hiçbir analizin terazisinde tartılmaya elverişli değildir.
Devrim her şeyden önce bir kopuş hâlidir. Syriza’nın NATO’ya bağlı bir parlamentonun başında bulunduğu sürece temel, sistematik meselelerin hiçbiri karşısında adındaki kadar radikal bir kopuş yapması da kolay değildir. Ancak Syriza’nın politik becerisinin ve ufkunun çok ötesinde kitlelerin kopuş arayışında olduğu bir kez daha bu sefer Yunanistan’da açığa çıkmıştır.
Ötesinde Syriza’nın seçim programını gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği, egemenlerle uzlaşmayı veya tam tersi bir çatışmayı seçip seçmeyeceğine dönük tahmin ve değerlendirmeler, geniş kitlelerdeki bu arayışın gücüyle kıyaslandığında, bugünden umutsuzluk üretmek için tutarlı bir bahane olamaz.
- Murat Nergiz