Kentler direnmekte haklıdır

Bu direnişlerin siperlerini ise, yine ortak mücadele ve dayanışma örgütlenmeleri örecektir.

Ülkemizde, inşaat tekellerinin, kırsal alanlarımıza yönelik yanlış ve haksız girişimlerinin, son günlerde yoğunlaşan bir başka hamlesi de, kentsel alanlarımızda yer alan ve toplumun ortak kullanımında olan, kamu alanlarımızdır. Gerek İstanbul’da, gerek İzmir’de gerekse ülkemizin diğer kentlerindeki bu alanlar, kentin kullanım geleneği olan alanlardır. Kentlerin merkezlerinde yer alırlar ve çoğunlukla da tarihsel miras özelliği taşırlar. Geleneksel okul alanlarımızdan geleneksel spor sahalarımız ve hastane alanlarımıza dayatılan yapılaşma girişimleri ise, kırsal alanlarımızdaki gibi, inşaat tekellerinin çıkarlarını temel alan tehlikeli girişimlerdir. Kentsel alanlardaki bu girişimler ise, yeni değildir.

Kentlerimizin ortak kullanım alanlarına ilişkin -bir anlamda kent toprağının özelleştirilmesi de olan- böylesi benzer uygulamalar, 1940’lı yıllarda başlamış, 1960’lı yıllarda yoğunlaşmış, son yıllarda ise ölçüsüz bir yaygınlığa ulaşmıştır. Özellikle 1960’lı yıllarda bu girişimlerin dönem savunucuları, bugün olduğu gibi daha o dönemde, mücadele eden bilim ve meslek odaları çevrelerinin uyarı ve önerilerini, topluma yanlış yansıtmışlardı. Ülkemizin bugünlerini de öngören, toplumu ve bilimi temel alan önemli çabaları, engellemeye çalışmışlardır. Bilimin ve meslek odalarının haklılığı, İzmir’de onlarca kent parkının, daha sonradan özelleştirilecek olan “tansaş” isimli belediye alışveriş merkezlerine çevrilmesi ve Ankara’da “Atatürk Orman Çiftliği” örneğinde olduğu gibi toplumsal kullanım özelliklerinin yok edilmesiyle bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Ülkemizin tüm kentlerinde, yukarıda paylaştığımız özelliklerdeki kamusal alanlarımızı aynı tehlike beklemektedir. Tüm kentlerimizi bu değerlerimizden yoksun bırakacak, kimliksizleştirecek sürecin son aşaması olan bu girişimlerin temelinde, ülkemizin tüm ortak kullanım alanlarını bir arsaya çevirerek kentsel dönüşüm yasası ve bu yasaya kuvvet veren diğer yasalar aracılığıyla toplumu bu alanlardan uzaklaştırıp, inşaat tekellerine korkunç çıkarlar sağlayarak, sınırlı kesimlere alışveriş ve eğlence alanları yaratacak bir kapitalist süreci tamamlamak yatmaktadır.

Küresel sermayenin, 1940’lı yıllarda başlayan bağımlı ve zayıf bir kapitalistleştirme sürecinin dayattığı bu süreç, ülkemiz topraklarını bir yaşam alanı olmaktan çıkarıp, vahşice kullanılan bir arsaya dönüştürme girişimlerinin son aşamasıdır. Kırsal alanlardaki; termik santraller, hidroelektrik santralleri, otoyollar, taş ocakları, maden sahaları uygulamalarında gördüğümüz bilim dışı ve ölçüsüz uygulamalar, kentsel alanda; toki uygulamaları, alışveriş merkezleri, kent içi otoyollar, yüksek ve yoğun yapılaşmalar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kentlerimizin kimliklerini ortadan kaldıran ortak kullanım alanlarından yoksunlaştıran bu uygulamaların en yeni örnekleri; İzmir’de, Alsancak, Göztepe, Karşıyaka geleneksel spor sahalarının rant için alışveriş merkezlerine çevrilmesidir. Bunlardan geleneksel Alsancak Stadı, 1800’lü yılların sonuna doğru kurulan bir Rum takımının sahası olarak kullanılmış, ardından bir Türk takımı olan Altay’ın sahası olarak kullanılmış ve hâlâ da kullanılmakta olan, bir dönemin eseri olarak, cumhuriyet mimarisinin izlerini taşıyan önemli bir tarihsel mirasımızdır.

Hemen yanı başında yer alan ve bir başka yanlış ve haksız uygulamanın hışmına uğrayan, bilinen yedi bin yıllık tarihiyle İzmir’in, tek güzel sanatlar fakültesinin hala kullanımında olan bir başka kültürel mirasımız geçtiğimiz günlerde oldu bittiye getirilerek yıkılmış, yerine yüksek katlı bir yapı yapılmak üzere boş bir arsaya çevrilmiştir.

“Liman arkası” olarak anılan bu bölgede, Alsancak Stadı ve Güzel Sanatlar Fakültesi’nin yanı sıra, seksene yakın eski endüstri mimarisi tarihi yapılar, Alsancak Garı’nın tarihi ek yapıları ve Roman yurttaşların yaşadığı bölge olan Ege Mahallesi de aynı tehlikeyi taşımaktadır. Bu tarihi bölge aynı zamanda gelecekte, İzmir’in sosyal ve kültürel faaliyetlerinin bu yapılar içerisinde yer alacağı önemli bir bölge olarak, şehrin gelecek imar düzeni de tasarlanmaktadır. Bu özelliğiyle bu bölge “Tarihi Hava Gazı” sanat merkeziyle İzmirlilerin yanı sıra yerli ve yabancı konuklarının da yer alacağı Alsancak’tan Kültürpark’a oradan da Basmane’ye ve Kemeraltı’na uzanan eşsiz bir yaşam alanı olarak öngörülmektedir. Özellikleri farklı olsa da Diyarbakır Hevsel Bahçeleri’nde, İstanbul Yedikule Bostanları’nda aynı korkunç rant girişimlerinin sürdürüldüğü bu bölgeler ve birçok böylesi kent bölgeleri haklı direnişleri de örmektedir. Ve elbette yine kırsal alanlarımızda olduğu gibi kentsel alanlarımızda da örülen bu direnişler ortak mücadele ve dayanışmanın diğer siperleri olmakta ve bu kırsal ve kentsel direniş siperlerinin gelecekteki birlikteliği ülkemizin yarınlarını da örmektedir.

Bu nedenle; kırlarımız ve kentlerimiz direnmekte haklıdır!

10 Şub 2015
paylaş