Ne oldu?
Suriye 22 Haziran 2012 Cuma günü Türk Hava Kuvvetleri’ne ait bir savaş uçağını düşürdü. AKP yaptığı açıklamada uçağın yanlışlıkla Suriye hava sahasına girip çıktıktan sonra, uluslararası hava sahasında füzeyle düşürüldüğünü bildirdi. Suriye ise izinsiz olarak Suriye hava sahasına giren ve alçaktan uçan kimliği belirsiz bir uçağın uçaksavarlar tarafından Suriye üzerinde vurulduğunu, uçağın Türkiye'ye ait olduğunu sonradan anladıklarını açıkladı. Rusya elindeki uydu ve radar verilerinin Suriye'yi doğruladığını duyurdu. Amerika ve NATO uçağın düşürülmesini kınamakla birlikte, sistemli olarak sızdırdıkları haberlerle AKP'yi yalanladılar.
Anlaşılıyor ki, AKP tehlikeli bir oyun oynuyor. Böyle bir ortamda Suriye'ye savaş uçağı göndermek, sadece uçağın pilotları olan Yüzbaşı Gökhan Ertan ve Teğmen Hasan Hüseyin Aksoy’u değil, bütün Türkiye'yi kobay olarak kullanmak demektir.
Bugüne nasıl geldik
AKP iktidarı yaklaşık bir buçuk yıldır Suriye'ye karşı düşmanlığı adım adım tırmandırıyor, savaş politikası uyguluyor. Suriye'de faşist bir ayaklanma başlatan şeriatçı çetelerin ev sahipliğini yapıyor. Amerika ve Avrupa medyası açıkça söylüyor: Bu terör çetelerinin siyasi karargâhı İstanbul'da, askerî komuta merkezi Antakya'da! Çete elemanları ise televizyonlara çıkıp marifetlerini övüne övüne anlatıyorlar: Sınırdan içeri girip laikleri, Alevileri, Hıristiyanları, “kâfirler”i boğazlıyorlar, işlerini bitirince Türkiye'deki üslerine dönüyorlar. Kamplarda her türlü korumadan yararlanıyor, maaşlarını da dolar olarak alıyorlar.
New York Times, Washington Post, Wall Street Journal gibi en önde gelen Amerikan gazeteleri, Guardian, Independent gibi ünlü İngiliz gazeteleri, Antakya'da Suriye'ye karşı Amerika'nın istihbarat örgütü CİA'nın koordinasyonunda bir savaş cephesinin açıldığını, Suudi Arabistan ve Katar'ın mali desteğiyle işbirlikçi şeriatçı çetelerin silahlandırıldığını ve Suriye'ye sokulduğunu anlatıyorlar.
Böyle komşuluk olur mu? Amerika, İngiltere, Fransa ve İsrail gibi sömürgeci ülkeler, Suudi Arabistan ve Katar gibi çağ dışı krallıkları yanlarına alarak, kendilerine kölece boyun eğmeyen bağımsız ve laik bir ülkeyi bölüp parçalamaya çalışıyor; AKP de bu uğursuz ittifaka katılıyor, koçbaşı rolünü oynuyor.
Vekâleten savaş
Amerika'nın önderliğindeki sömürgeci ülkeler, şu anda Suriye'de “vekâleten savaş” doktrinini uyguluyorlar. Vekâleten savaş, sömürgeci devletin savaşı esas olarak kendi askerleriyle değil, kendisine bağımlı devletleri, orduları, silahlı hareketleri, bölgesel ve yerel kuklaları kullanarak yürüttüğü savaştır. Sömürgeci devlet, başka güçleri taşeron veya maşa olarak kullanarak kendi siyasal, ekonomik ve askerî amaçlarını gerçekleştirmeye çalışır.
Vekâleten savaş, nispeten ucuz bir yöntemdir. Özellikle, işin mali yükünü Arabistan ve Katar gibi petrol zenginlerine yıkmışsanız, hazineniz boşalmaz; masraflar sizden bile olsa, yine kârlı çıkarsınız. Nâzım'ın “23 Sentlik Askere Dair” şiirinden hatırlanacağı gibi, 1955 yılında dönemin Amerikan Dışişleri Bakanı John Foster Dulles, Senato'da yaptığı konuşmada, Amerikan askerine ayda en az 70 dolar vererek yaptıracakları işleri Türk askerine ayda sadece 23 sent vererek yaptırdıklarını söyleyerek övünmüştü.
Vekâleten savaş sömürgecinin kamuoyu tepkisinden kurtulmasını da sağlar. Savaşı kendi askerleriyle yürütmesi hâlinde hedef ülkede ölecek askerler nedeniyle kendi ülkesinde doğacak halk tepkisinin basıncı söz konusu olmaz. İşgal, katliam, işkence gibi pis işleri başkalarına yaptırdığı için, uygar olduğunu, kendi ellerinin temiz kaldığını iddia edebilir.
Niçin taşeronluk
Mümkünse savaş için kendine bir vekil bulmak, taşeron kullanmak, pis işlerini maşalığı kabul eden bir güce yaptırmak, sömürgeciler için akıllıca bir seçim olabilir. Peki ama Türkiye niçin böyle bir rolü kabul ediyor?
Halk iradesiyle, cumhuriyetle, demokrasiyle, seçimle hiçbir ilgileri olmayan Suudi Arabistan ve Katar gibi hanedanlar, inanılmaz servetlerini ve iktidarlarını korumak için sömürgecilere yaslanmaktan başka çare göremeyebilirler. Bağımsızlık, cumhuriyet, laiklik, kadın hakları, sendika, parti, dernek, Alevilerin ve Şiilerin eşit yurttaşlığı, tüylerini diken diken ettiği için Suriye'yi yıkmak isteyebilirler.
Halkın iradesiyle başa geldiğini iddia eden, seçimde yüzde 50 oy almakla övünen, “ileri demokrasi” kurduğunu ilan eden AKP, öyleyse niçin sömürgecilerin taşeronluğunu yapıyor? Yoksa o da aslında Suudi Arabistan ve Katar hanedanlarının gerici dünya görüşünü ve siyasal duruşunu mu paylaşıyor?
AKP’nin tehlikeli yanılgısı
AKP anlamalıdır ki, vekâleten savaşta kendi kafasına göre takılamaz. Vekâleten savaşta irade vekilin veya taşeronun değil, müvekkilin veya patronun elindedir. Vekil, müvekkilin isteklerine göre hareket eder, onun çizdiği çerçeve içinde davranır; tersi söz konusu değildir. AKP, kendisini Suriye'ye karşı kışkırtan sömürgeci patronların “doğrudan müdahale daha erken” saptaması ışığında şimdilik yalnız kaldı.
AKP, Gürcistan'ın başına gelenlerden ders çıkarmalıdır. Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili kendisini durmadan kışkırtan ABD’nin, AB ve NATO’nun kobayı rolünü oynadı; Rusya’nın gücünü ölçmek, tepkisini test etmek üzere 8 Ağustos 2008’de Güney Osetya’ya saldırdı. Patronlarının desteğiyle Güney Osetya ve Abhazya fatihi olacağını, böylece üzerindeki vurguncu diktatör damgasını sileceğini sandı. Sonuç biliniyor, Rusya'nın ağır sillesi karşısında Saakaşvili dımdızlak ortada kaldı, Gürcistan'ın bölünmesi daha da derinleşti.
Savaş taşeronluğu öldürür
Türkiye, emperyalizmin hizmetinde komşularını işgal kışkırtmasını iki kez boşa çıkardı. 1990'da Birinci Körfez Savaşı'nda Turgut Özal “bir koyup üç alacağız” hayaliyle Irak'ın işgaline katılmak istedi. Halk tepki gösterdi; ordunun da bu macerayı onaylamadığını göstermek için Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay istifa etti. Türkiye savaşa doğrudan doğruya katılmaktan kurtuldu. 2003'te AKP hükümeti, Irak'ın işgaline katılmak için tezkere hazırladı. Halk tepki gösterdi, 1 Mart tezkeresi Meclis'te kabul edilmedi. Yine doğrudan savaşın dışında kaldık.
Suriye'yle savaş değil, barış istiyoruz. Savaş taşeronluğu ölüm ve yıkım getirir. Türkiye-Suriye sınırı, halkların dostluk kapısı olmalıdır. ABD'nin siyasi ve askerî desteğini sağlama bağlamak, Suudi Arabistan ve Katar'ın mali desteğini elde etmek, Suriye'nin Arap ve Kürt halklarını yayılmacı, mezhepçi-gerici ve şovenist amaçlar doğrultusunda çökertmek için ülkeyi savaşa sürükleyenler, çıkan yangında kendilerini de kurtaramazlar.
- İsmail Kaplan