AKP ile Kürt ulusal hareketi arasında yürütülen sahte “çözüm süreci” Kobane kavşağında sarsıcı biçimde yoldan çıktı. Kobane’de IŞİD’in zaferini gözleyen AKP’nin olası bir katliamı soğukkanlı biçimde beklemesi, Kürt halkında büyük öfke yarattı.
“Serhildan”
6 Ekim 2014'te sokağa çıkan kitlelerin eylemleriyle protestolar yayılmaya başladı. 7 Ekim'de KCK, “Kuzey halkımız IŞİD çetelerine, uzantılarına ve destekçilerine hiçbir yerde yaşam şansı tanımamalıdır. Tüm sokaklar Kobane sokaklarına dönüştürülmeli, tarihin bu eşsiz direnişine denk bir direniş gücü ve örgütlülüğü geliştirilmelidir" çağrısında bulundu. HDP de kitlelerin Kobane'yle dayanışma için sokağa çıkmasını istedi. Diyarbakır, Mardin, Van, Batman, Muş, Siirt, Dersim, Gaziantep, Adana, Mersin başta olmak üzere 35 ilde protestolar yapıldı. Protestolar isyana dönüştü. “Serhildan”ı bastırmak için polis ve (Hüda-Par ile MHP başta olmak üzere) sivil gerici-faşist unsurlar hemen harekete geçirildi.
Kanlı çatışmalarda 40 kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı. Okullar, kamu binaları, işyerleri, bankalar, parti ve dernek binaları, araçlar, heykeller tahrip edildi, dükkânlar yağmalandı. Polisin ve sivil gerici-faşist unsurların müdahalesi yeterli olmayınca AKP Türk Silahlı Kuvvetleri’ni sahaya sürdü. Diyarbakır, Mardin,
Van, Batman, Muş ve Siirt'te sokağa çıkma yasağı ilan edildi, ordu birlikleri adı geçen şehirlerin kontrolünü ele aldı.
Öcalan’ın mesajı
İsyanı durdurmak için AKP, Abdullah Öcalan’dan da yardım istedi. Öcalan, 8 Ekim’de İmralı Cezaevi’nden Kürt hareketinin yönetimine mesaj gönderdi. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın açıklamasına göre mesajın tam metni şöyleydi:
“Son Kobane IŞİD kuşatmasından kaynaklanan şehir olaylarının önünü almak için hükümetle temasa geçmeniz hayatiyet arz etmektedir. Aksi hâlde önü katliama açık provokasyona yol açmış olacağız. Taraflar dar çıkar bakışlı inatlaşmaları terk etme durumundadır. Bu ortamda çözüm sürecini hızlandırmanın yolu başarınızla orantılıdır. Hükümetten seri adımlar beklemek çok önemli ve hakkımızdır. Başta çatışma durumunda kaldığımız STK’larla diyalogla çözme yöntemi önemlidir. Bu konularda gerekli hassasiyet beklentisiyle, en kısa zamanda görüşmek dileğiyle. Selamlar, Abdullah Öcalan”.
KCK'nin ikinci çağrısı
Buna karşılık, KCK yine 8 Ekim'de yaptığı çağrıda kitlelerin sokaklardan ve alanlardan çekilmemesini istedi. Çağrıda şöyle deniliyordu:
“Halkımız haklı ve meşru mücadelesini zafere kadar yüksek bir kararlılıkla sürdürmelidir. Milyonlar sokaklardan ve mücadele alanından çekilmemelidir. Halkımız; mücadeleden atılacak her geri adımın önümüzdeki günler, aylar ve zamanlarda daha büyük bedellere mal olacağı bilinciyle hareket ederek, mücadelesini kesintisiz yükseltmelidir.”
9 Ekim
Ertesi gün, HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, Diyarbakır'da yaptıkları açıklamada halkı sakin olmaya ve şiddetten kaçınmaya çağırdılar. Kendilerinin şiddet kullanılması çağrısı yapmadıklarını vurgulayan Selahattin Demirtaş, “Sayın Öcalan’la dün gece kısa bir mesajlaşma oldu. Kendisi, bu katliam tehlikesine karşı bütün taraflara diyalog ve müzakere sürecinin hızlandırılmasını önerdi" dedi. Demirtaş, açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Cuma günü 'Mürşitpınar Sınır Kapısı düşmek üzere' diye telefon geldi. Kafa kesmeler, tecavüzler başlayacaktı. Onurlu bir çağrı yaptık, halkımızı Kobane’yle dayanışmak üzere acil eyleme çağırdık. Bizim yaptığımız budur. Bizi bu noktaya getiren süreç budur. Gerek bizim çağrımızla, gerek sorumluluk hissederek insanlar sokağa çıktı. Hiçbir yerde şiddet yoktu. Çünkü biz yaptığımız çağrıda asla şiddet kullanılması çağrısı yapmadık. Dün gece itibarıyla sayın Öcalan ile kısa bir mesaj bağlantısı kurma imkânı doğdu. Kendisinin de katliam ve büyük provokasyon tehlikesine karşı diyalog ve müzakereyi hızlandırma yöntemini bütün taraflara telkin, tavsiye, önerdiğini belirtmek istiyoruz.”
KCK'nin üçüncü çağrısı
Gün içinde KCK de yeni bir açıklama yaptı. Açıklamada bir yandan isyanın geliştirilmesi, bir yandan da provokatif eylemlerden uzak durulması isteniyordu:
“Kobane kuşatma altında tutulduğu, IŞİD faşizmi saldırdığı ve AKP mevcut politikalarından vazgeçmediği sürece direniş daha kapsamlı biçimde gelişecektir. Bu anlamda halkımızın ve dostlarının geliştirdiği serhildanları selamlıyor ve destekliyoruz. Ancak halkımız serhildanlara kalkarken okul yakma, Türk halkının bayrak, Atatürk büstü vb. değerlerine saldırma ve Türk basınında iddia edildiği üzere şayet yağmalama vb. girişimler gerçek ise; bunları kesinlikle kabul etmediğimizi, bunları yapanların provokatörler olduğunu belirtiyoruz. Daha yaygın ve kapsamlı serhildanlar geliştirilirken halkımızın bu konulara özellikle dikkat etmesi gerekmektedir.“
10 Ekim
10 Ekim’de HDP-DTK-DBP Eş Genel Başkanları ve HDK Eş Sözcüleri Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Hatip Dicle, Selma Irmak, Kamuran Yüksek, Emine Ayna, Sebahat Tuncel, Ertuğrul Kürkçü ortak bir açıklama yaptı. “Bizler hem ülke içinde, hem de dışında halklarımıza yönelen tehdidi Hükümet ile birlikte çalışarak bertaraf etmek istiyoruz” denilen açıklamada hükümete ve KCK yönetimine karşılıklı şiddet eylemlerinden kaçınma çağrısı yapılıyor, diyalog ve işbirliği isteniyordu:
"Zaman zaman sorunlar ve aksamalar yaşansa da Mürşitpınar Sınır Kapısı'ndan Kobane'ye insani yardımların geçişine izin veriliyor olmasını, yaralıların sınırın bu tarafına alınıyor olmasını önemli ve olumlu bir tutum olarak değerlendiriyoruz. Kobane'ye her türlü desteğin sağlanabilmesinin önünün açılması için karşılıklı güven ortamının oluşmasına herkesin katkı sunması gereğine de inanıyoruz. Şu anda bütün gelişmelerin merkezi ve nedeni olan Kobane'deki durumun düzelmesi için diyaloga ve sağduyuya dayalı ilişkileri ilerletmek için çaba sarf ediyoruz.
"Kobane konusunda halklarımızın sokağa çıkarak sahiplenme ve kamuoyu yaratma tutumunu da gerekli ve anlamlı buluyoruz. Ancak anlaşılıyor ki; halkın sokağa çıkmasını bekleyen ve daha önceden hazırlığını yaparak pusuya yatan mekanizmalar bu ortamı fırsat bilerek ciddi bir iç çatışma yaratmak istemektedirler. Bunların kim olduğunu somut olarak bilmesek de, provokasyonu yapanların çözüm sürecinin yükünü omuzunda taşıyanlar olmadığı kesindir. Bu kaotik ortamda hem Kobane'yi yalnız ve sahipsiz bırakmayacak, hem provokasyona zemin sunmayacak, hem çözüm sürecini ayakta tutacak, hem de halklarımızı saldırılardan koruyacak sağduyulu politikalar oluşturmak zorundayız.
"Bu çerçevede dün yaptığımız açıklamayı ve çağrıyı bir kez daha yineliyoruz: Hiç kimse hiçbir yerde birbirine karşı asla şiddete başvurmamalı, şiddet araçlarını kullanmamalıdır. Özellikle Bingöl'de Emniyet Müdürüne yapılan saldırı ve sonrasındaki çatışma ve yaşanan ölümler bütün kaygıları arttıran ciddi bir gelişmedir. Bingöl'deki bu vahim olayın bütün taraflarca her yönüyle soruşturulmasının önemine dikkat çekmek istiyoruz. Bu ve benzeri olaylar, bütün gidişatı tümden olumsuz bir yöne çevirebilecek potansiyele sahiptir.
"Bu vesileyle; Bütün gerilim ve yaşanan acı olaylara rağmen, Öcalan'ın da katkısı ve çağrısı dikkate alınarak Hükümetin Kobane konusunda attığı olumlu adımlara (sınırdan yaralı ve insani yardım geçişinin kolaylaştırılmasına ek olarak) devam etmesini, güvenlik güçlerinin göstericilere dönük şiddet kullanmasının önüne geçilmesi, provokatörlerin örgütlediği sivil grupların halka dönük saldırılarının mutlaka önlenmesi ve tansiyonu düşürecek mesajların verilmesi hususlarında daha özverili davranmasını bekliyoruz. KCK yönetiminin de sürecin önünü açacak tedbirleri alarak, gösteri yapan grupların şiddet kullanmamaları çağrısını tekrar yapmalarını, silahlı eylemleri ciddiyetle soruşturmalarını ve önüne geçecek tedbirleri almalarını, tansiyonu düşürecek şekilde bir gayret içinde olmalarını diliyoruz.”
Çöken fanteziler
Öcalan’ın ve KCK yönetimi hariç Kürt ulusal hareketine bağlı örgütlerin hükümetle işbirliği yapılmasını isteyen açıklamaları sonrasında olaylar duruldu. Sokağa çıkma yasağı kaldırıldı, ordu birlikleri kışlalarına geri döndü.
Fakat artık AKP ile PKK arasındaki büyü bozulmuş, karşılıklı güven havası kaybolmuştu. Erdoğan ile Öcalan'ın üzerinde uzlaşmaya vardığı, ancak özellikle Suriye, Türkiye, Mısır halklarının güçlü tepkisiyle zaten delik deşik olan yeni Osmanlı projesi tamamen çökmüş, bu projenin içerdiği “İslamcı büyük Türkiye içinde birleşik özerk Kürdistan” fantezisi tuzla buz olmuştu.
AKP açısından bakıldığında, Kürt halkının temel yurttaşlık haklarını tanıyarak halkların eşitliği ve özgürlüğü temelinde barışı sağlayacak yerde, Kürt ulusal hareketini Sünni İslam bayrağı altında Suriye ve Irak'a karşı koçbaşı olarak kullanma kurnazlığı ters tepmişti.
Kürt ulusal hareketi açısından, bir halkın ulusal eşitlik ve özgürlük davasını Türkiye ve bölge halklarının eşitlik ve özgürlük mücadelesiyle birleştirerek kalıcı barışa ulaşma hedefi yerine, AKP'yle uzlaşarak, onun iktidarını sürdürmesine ve gerici-yayılmacı emellerine yardımcı olarak kestirmeden kazanma hesabı ters tepmişti.
Kâbusa uyanmak
Fantezisi çöken AKP, şu anda, kâbus görüyor. Kâbustan kurtulmak için, kendi sözleriyle, “Doğu ve Güneydoğu'da kamu güvenliğini ortadan kaldıran”, “bir üst aklın hizmetinde Türkiye'yi bölmeye çalışan terör örgütü”yle toptan mücadele hazırlığı yapıyor.
Fantezisi çöken Kürt ulusal hareketinin yönetimi, kendi sözleriyle, “IŞİD'i Kürtlerin üzerine salan, hatta bizzat IŞİD zihniyeti taşıyan AKP” kâbusuna uyandı. Kâbustan kurtulmak için bir yandan AKP'ye serzenişte bulunuyor, AKP'nin AKP olmaktan vazgeçmesini istiyor; bir yandan da, ABD ve AB emperyalizminden medet umuyor.
AKP'ye serzenişte bulunan Aysel Tuğluk, bugüne kadar izledikleri uzlaşma siyasetinin özünü şöyle dile getirdi: “Bir özeleştiri konusudur ama Gezi sürecinde, 17 Aralık sürecinde ve en nihayetinde Kobane eylemlerinde Kürtler farklı davransalardı, şu anda Türkiye’deki iktidar denklemi nasıl olurdu?” (“Aysel Tuğluk: Kuyuya bir taş attım, hâlâ çıkaramadılar”, Cumhuriyet, 6 Kasım 2014).
ABD ve AB'den medet umma yaklaşımı ise, Obama'nın bastırmasıyla Türkiye üzerinden Kobane'ye geçen peşmergelerin Şanlıurfa'da “Biji Serok Obama” (Yaşasın Başkan Obama) sloganlarıyla karşılanması, ABD'nin silah yardımının göklere çıkarılması, IŞİD'le ve AKP'yle emperyalizm arasındaki binlerce bağı unutarak sözüm ona IŞİD'e ve AKP'ye karşı Amerika ve Avrupa'yla koalisyon kurma çabası, “Bölgede Batı değerlerinin savunucusu biziz” iddiası, “çözüm süreci” için ABD'nin arabuluculuğunu isteme gibi örneklerle gitgide yoğunlaşıyor.
Yeni kâbuslara kapı açmak
AKP'nin de, Kürt ulusal hareketinin de, çöken fantezilerinin yol açtığı kâbustan kurtulmak için gerçekle yüzleşecek yerde, yeni fanteziler peşinde koşması, aslında daha büyük ve daha tehlikeli kâbusların kapısını açıyor.
Kürt ulusal hareketini hain ilan ederek şiddetle ezmek yaklaşımı, halkları birbirine düşürerek kanlı bir yıkıma yol açacak gerici bir fantezidir. AKP'ye serzenişte bulunarak gerici uzlaşmayı sürdürmek de, AKP'ye karşı ABD ve Avrupa'yla birleşme hayali kurmak da, yine kanlı bir yıkımla sonuçlanacak gerici bir fantezidir.
Çözüm, ülke ve bölge halklarının eşitlik ve özgürlük temelinde emperyalizme ve gericiliğe karşı birleşik mücadelesinden geçiyor. Çözüm ülkede ve bölgede bütün ulusal demokratik güçlerin birliğinden geçiyor. Çözüm, eşitlik ve özgürlük temelinde halkların barışından geçiyor.
- İsmail Kaplan