Sermaye (emperyalist ve işbirlikçi), onun hizmetine koşulmuş devlet ve din. Bu üç kategorinin belirlediği kaskatı despotik bir sistemde yaşıyoruz. AKP’nin gericilik, vurgunculuk ve savaş rejimi yoktan var olmadı; bu meşhur üçlünün güncel ürünü olarak başımıza geçirildi ve hâlâ ensemizde boza pişiriyor.
Tepeden tırnağa gayrimeşru bu sömürü ve zulüm sisteminden kurtulmak, sistemin şu andaki yürütme komitesi olan AKP iktidarını halkın meşru iradesiyle, bizzat halk tarafından ve halkın yararına değiştirmek isteyenlerin öncelikle bu katı gerçeği bilerek hareket etmesi beklenir.
Politikacının sorumluluğu
İşçi ve emekçi kitlelerinin doğrudan siyasal ve sosyal mücadelesi olmadan, halktan oy alarak halkı “kurtaracağını” ilan eden politikacıların, katı gerçeği yok sayarak ham hayallerle halkı aldatan şarlatanlar olduğunu söylemekle hiç kimseye haksızlık etmiş olmayız.
Halkı parlamenter fantezilerle çıkmaz yola sürükleme suçunu işleyenlerin bir kısmının sadece halkı değil, belki kendilerini de olmadık hayallerle aldatan “dürüst” kişiler olması işin özünü değiştirmez; onları toplumsal sorumluluktan kurtarmaz. Sözü edilen kişilerin bu yönleri, en fazlası, bireysel sorumluluk alanında hafifletici bir neden olarak dikkate alınabilir.
AKP’nin son icraatları
Bakın, bu ülkede, AKP, faşizmi yasallaştıran İç Güvenlik Kanunu’nu parlamentoda kafa göz yararak çıkardı. Danıştay, Birleşik Metal-İş sendikasında örgütlü işçilerin grevini milli güvenlik gerekçesiyle yasaklayan hükümet kararnamesini hukuku ayaklar altına alarak onayladı. Amerikan basınının amiral gemisi New York Times, Suriye’de Türkiye sınırına yakın İdlip şehrinin El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra’nın eline geçmesini açıklarken, “Türk ve Suudi istihbaratları arasındaki işbirliği hiç bu kadar iyi olmamıştı” dedi.
AKP iktidarının içeride ve dışarıda savaş politikasını böylece fütursuzca sürdürmesinin yanı sıra, Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden Erdoğan, herkesin gözü önünde başbakanlık ve AKP genel başkanlığı yetkilerini kullanmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanının partisiz ve tarafsız olma yükümlülüğünü hiçe sayarak yürüttüğü seçim kampanyasında seçmenlerden AKP için “400, hiç olmazsa 335 milletvekili” istiyor. “Parlamenter sistemi bekleme odasına aldık” diyerek anayasayı askıya aldığını, fiilî bir darbe yaptığını iftiharla ilan ediyor. Çağlayan Adliyesi’ne yapılan baskında iki eylemcinin ve bir savcının öldürülmesiyle sonuçlanan polis operasyonunu göklere çıkarıyor: İnsan hayatının ne değeri var, yeter ki Berkin Elvan’ın katilleri açıklanıp yargılanmasın! AKP’nin parlamento grubu da, Erdoğan’ın bütün bu yaptıklarını mükâfatlandırdı; kaçak saray sahibine bir de kaçak yürütme bütçesi (hem de örtülü ödenek olarak) sağladı.
Parlamenter muhalefet
Buna karşılık, parlamentodaki muhalefet partileri, AKP’nin hukuku her adımda katleden icraatlarına karşı halkı seferber etmekten ısrarla kaçındılar, işçi ve emekçileri örgütlemekten uzak durdular. 7 Haziran genel seçimine AKP’nin despotik dayatmaları ve hukuksuzluğu içinde gitmeyi kabul ettiler. Parlamento içinde her defasında sonuçsuz kalan muhalefet çabalarını başarıya ulaştırmak için halktan daha fazla oy istemekle yetindiler.
Bu partiler, 7 Nisan’da açıklanan aday listelerinin de açıklıkla ortaya koyduğu gibi, AKP’ye karşıtlıklarını gericilik, vurgunculuk ve savaş rejimini belirleyen toplumsal kategorilere muhalefet noktasından özenle uzak tuttular. Aksine, her biri, ABD’ye, AB’ye, NATO’ya, büyük iş çevrelerine hoş görünecek, bölgesel yayılmacılığa ve dinci gericiliğe uyum sağlayacak adayları baş tacı etti.
Örneğin, MHP; AKP’nin eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ı ve ABD-Suudi Arabistan blokunun güvenilir ismi, CHP-MHP’nin eski ortak cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nu transfer etti. CHP; AKP iktidarının yolunu açan İMF programlarının baş uygulayıcısı Kemal Derviş’i iktidara gelmeleri hâlinde ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı yapacağını açıkladı. HDP; AKP’nin kurucusu ve eski genel başkan yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ı gururla saflarına kattı. Üstelik, her üç parti de, şartlar oluşursa seçimden sonra AKP’yle koalisyona hazır olduklarını bile vurguladılar.
Ufuksuzluk
Ufuktan yoksun olanlar, sistemin katı gerçekleriyle karşılaştıkları anda çaresiz kalırlar. Çünkü ufuksuzluk, zihinsel köleliktir; aklın zincire vurulmasıdır. Zihinsel kölelik maddi-pratik köleliğe yol açar. Ufuksuzluğun sonucu, sömürü ve zulüm çemberini aşamamaktır. Ufuksuzluk; bağımsızlık, demokrasi, özgürlük, kamuculuk, eşitlik, laiklik, adalet, kardeşlik, halkların dostluğu davası ile taban tabana zıttır.
Komşumuz Yunanistan’da yıllardır süren büyük bir işçi ve halk mücadelesi üzerinde yükselerek hükümete gelen Syriza, Avro ve AB konusundaki ufuksuzluğu nedeniyle sistemin ona kurduğu tuzağı aşamıyor, çemberin dışına çıkamıyor.
Ufuksuzluk, sistemin özsel parçası olan MHP açısından hiç şaşırtıcı olmasa da, halkçılık ve ilericilik iddiasındaki CHP ve hele hele sosyalist, devrimci demokrat çevrelerin bir kısmını da içinde barındıran HDP açısından hazin bir manzara oluşturuyor.
- Hülya Kortun
