Metal direnişinin anlattıkları

Renault işçilerinin 14-15 Mayıs gece yarısı vardiyasına girmemesi ile başlayan direniş, hızla yayılarak sarı sendika Türk Metal’e ve patron sendikası Metal Sanayicileri Sendikası MESS’e karşı büyük bir isyana dönüştü. Metal işçileri yıllardır sürdürülen işbirlikçi ve dayatmacı toplu sözleşme düzenini kitlesel olarak dağıtma ve sarı sendika hâkimiyetine son verme noktasına geldi.

Bezirgân saltanatı
Esas olarak 12 Eylül 1980 faşist darbesiyle oturtulan ve metal işçilerine kölelik düzenini dayatan toplu sözleşme düzeni şöyle işliyor. Toplu sözleşme dönemi geldiğinde MESS ve işkolundaki en büyük sendika olan işçi sendikası kılığına girmiş patron örgütü Türk Metal arasında grup toplu iş sözleşmesi (grup TİS) imzalanıyor. Bu sözleşme işkolundaki bütün sözleşmeleri etkileyecek bir çerçeve anlaşma niteliği taşıyor. Böylece metal sanayicileri kendi kumandalarındaki Türk Metal ile yaptıkları sözleşme ile diğer sendikaları da baskı altına alıyor. Tabii bu sözleşmeler imzalanırken Türk Metal üyelerinin onayı falan alınmıyor. Sözleşmeler yıllar boyunca metal işçisini yoksullaştırdığı gibi aynı işi yapan işçiler arasında da maaş farkları yaratarak işçileri birbirlerine düşürmeyi de amaçlıyor. İşte metal işçisinin tepkisi bu düzene ve işçiyi sürekli satan Türk Metal’e.

Saltanatın zulmü
Türk Metal’in önü metal patronlarının isteğiyle 12 Eylül cuntası tarafından açıldı. Cuntacılar DİSK’i ve aralarında Maden İş’in de olduğu üye sendikalarını kapattı. Maden İş üyeleri darbe koşullarında bir gecede çıkarılan kanun ve düzenlemerle Türk Metal’e zorla üye yapıldı. DİSK 1992’de tekrar açılana kadar Türk Metal işkolunda egemen hâle döndürüldü. 1992’den sonra metal iş kolunda örgütlenmeye çalışan DİSK Birleşik Metal İş sendikası (Maden İş ile Bağımsız Otomobil İş Sendikası’nın birleşmesiyle) siyasi iktidarın ve patronların hukuksuz engellemeleriyle uğraştı. Bunların yetmediği yerde Türk Metal’in mafyatik yöntemleri devreye girdi. Polis ve yargı Türk Metal saldırılarını çoğu zaman sadece izlemekle yetindi. Buna rağmen Birleşik Metal İş yeniden faaliyete geçtiğinden beri toplu sözleşme düzeninde işçiler lehine önemli bir baskı yarattı. Ve mücadeleci tutumuyla metal işçilerinin bugünkü isyanın temelini hazırladı.

Gözler metal işçisinde
İşte metal işçisi bu baskılara rağmen isyan ediyor. Ülke ekonomisinin en önemli sektörü, ihracatın büyük bölümünü gerçekleştiren işkolu olması gibi sebeplerin yanında gözler, esas olarak ağır baskı zincirlerini kırmak için başlattıkları isyan dolayısıyla onlara çevriliyor. İşte bize verdikleri en önemli mesaj bu. Hiçbir zalim düzen, ne kadar baskıcı olursa olsun sonsuza kadar sürmez.

Metal isyanının anlattığı başka bir şey daha var. Zalime karşı harekete geçen kitlelerin gücünün yerini hiçbir şey tutmaz. Zalimler ne kadar kuvvetli olursa olsun, işçi ve emekçi halkın kitlesel hareketi karşısında çaresiz kalır. Zorbalar ancak baskı altında tuttukları kesimleri, onların çıkarlarını savunduklarına ikna edebildikleri kadar güçlüdür.

Metal işçileri bu hareketiyle sınıf kardeşlerine çalışma yaşamlarında karşılaştıkları sorunları çözmek için yalnızca bürokratik yol ve yöntemleri değil aynı zamanda demokratik, barışçıl ve kitlesel eylemleri örgütleyebileceklerini ve bu eylemlerin de tamamen yasal olduğunu gösterdiler. Patronların, Türk Metal’in ve iş müfettişlerinin “eylemler yasa dışıdır” yalanlarını doğrudan eylemlerle boşa çıkardılar. Sendikal hareketin gündemine konuyla ilgili Yargıtay’ın aldığı, işçileri destekleyen kararları soktular.

Metal işçisi, kendilerini temsil edecek kişileri demokratik yollarla seçmek istediğini söylüyor. Demokratik kurallara göre seçilmeyen ya da atanan yöneticilerin/temsilcilerin onların ortak dertlerine derman olmadıklarını anlatıyor. Başlarına zorba kesildiklerini kanıtlıyor. Metal işçisi ancak kendi kaderimize kendimiz sahip çıkarsak kurtulabileceğimizi gösteriyor.

Bir başka şey daha gösteriyor metal işçisi. Bugünkü isyanın temellerini yaratan bir mücadele sergilemiş olsa bile işçiler doğrudan Birleşik Metal İş’e yönelmedi. Hatta diğer toplumsal kesimlerden gelen desteklere bile sıcak bakmadı. Bu durum bize yıllar süren örgütsüzlüğün toplumsal kesimleri ne kadar da birbirinden uzaklaştırdığını gösteriyor. Otomobil işçileri gibi sınıfın en etkili kesiminde bile solun, ilericilerin, devrimcilerin, dürüst sendikacıların etkisinin çok azaldığını bunun da toplumsal mücadele açısından önemli zaaflar oluşturduğunu kanıtlıyor. Oysa hepimiz aynı zalim düzenin farklı kollarıyla boğuşuyoruz.

Zaaf ortada çözüm de ellerimizde.

25 May 2015
paylaş