AKP’nin gericilik, vurgunculuk ve savaş rejimine karşı önce İstanbul Taksim’de, sonra ülke çapında milyonlarca insanın ayağa kalkmasının ikinci yıldönümündeyiz. “Hükümet istifa” ve “Faşizme karşı omuz omuza” sloganlarının damga vurduğu Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi’nin ikinci yıldönümünde AKP hâlâ iktidarda, karşıdevrimci saldırılarına devam ediyor.
Terör, hile ve rıza
Gezi kıvılcımıyla patlayan büyük direnişten ölümüne ürken AKP, halkın kendi kaderini kendi eline almasıyla Türkiye’nin kendi etki alanından çıkabileceğini, emperyalizmden ve kapitalizmden uzaklaşabileceğini hesaplayan ABD’nin çok yönlü desteğini aldı. Direnişçi kitlelere yoğun terör uyguladı. Toplumun en bilinçsiz kesimlerinin din ve mezhep duygularını kışkırtarak belli bir kitle tabanını seferber etti. AKP, barışçı çözüm vaadiyle oyaladığı Kürt ulusal hareketinin rızasıyla, Kürt bölgelerini genel halk direnişinden uzak tutmayı başardı.
Eksik kalan
Hükümete karşı meydanları ve sokakları dolduran işçi ve emekçi kitlelerin eylemi, büyük fabrikalarda işbirlikçi kapitalist oligarşiye karşı sanayi işçilerinin toplu eylemiyle tamamlanmadı. Büyük sendikalar pasif kaldı. Yurttaş kimlikleriyle çalışma saatleri dışında tek tek ve gruplar hâlinde halk eylemine katılan büyük işyerlerindeki işçiler, grev ve direnişle üretimi durdurmadı. Laiklik, demokrasi, barış, adalet, kamuculuk, hukuk, bağımsızlık özlemiyle patlayan halk eylemi, deyim yerindeyse, proletaryanın ağır topçu birliklerinin desteğinden yoksun kaldı.
Komünist, sosyalist ve devrimci demokrat partilerin örgütleyemediği ve kapsayamadığı, onların katılımıyla güçlenen, ancak sınırlı bir örgütlülüğe sahip olan geniş halk kitlelerinin başkaldırısı, örgütsüzlük zaafını aşamadı. Sonuçta, halkın meşru iradesini temsil eden birleşik bir halk hükümeti kurulamadı.
Yılgınlık ve sahte seçim tuzağı
AKP’nin ağır terörü, işçi sınıfının ve halkın örgütsüzlük zaafıyla birleşince, kitleler sokaklardan ve meydanlardan çekildi. Geçici yenilgi, yılgınlığa yol açtı. Gericiliğe, vurgunculuğa ve savaşa karşı harekete geçen fakat hiçbir temel hedefine ulaşamayan büyük halk kitleleri, parlamentodaki partilerin suç ortaklığıyla, art arda üç sahte seçim tuzağına sürüklendi.
Oysa AKP, Büyük Halk Direnişi’yle çok ağır yara almıştı. Halkı yabancı ve yerli egemenler açısından artık “olağan” yöntemlerle kontrol edemediği için egemenlerin gözünde de son kullanma tarihini doldurmuştu. Ülkeyi Tanzimat öncesine, bölgeyi antisömürgeci ulusal kurtuluş devrimleri öncesine döndürmeye çalışan AKP-Cemaat koalisyonu çökmüştü. Tek ayaklı kalan AKP, iki karşıt güçten kendisine derme çatma bir payanda yaratmaya çalışıyor, Kürt ulusal hareketi ile Türk Silahlı Kuvvetleri yönetimlerinden destek alarak uğursuz iktidarını sürdürmeye uğraşıyordu.
17 ve 25 Aralık 2013’te büyük vurgun üzerinde suçüstü yakalandığı hâlde, AKP, her türlü seçim hilesini kullanarak 30 Mart 2014 yerel seçimlerini kazandığını ilan etti. Direnişçi kitlelerde ve aydınlar arasında yılgınlık havası iyice yayıldı.
10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi bu hava içinde geçti. CHP-MHP bloku ile HDP, 13 Mayıs 2014’te Soma’da 301 işçiyi diri diri toprağa gömen büyük işçi katliamından sonra bile, katliamın siyasal sorumlusu AKP’ye karşı kitleleri seferber etmekten kaçındılar. Emperyalizme ve işbirlikçilerine güven vermeyi esas alan uzlaşmacı çizgiler izleyerek sahte seçime katıldılar. Recep Tayyip Erdoğan’a ve AKP’ye sahte bir meşruiyet hediye ettiler. Onlara karşıdevrimci saldırıları için daha büyük yetkiler, daha geniş imkânlar tanıdılar.
Israrlı uzlaşma
Parlamentodaki partilerin AKP’yle uzlaşması her şeye rağmen devam etti. AKP’nin Kobane’de IŞİD’le işbirliği artık gizlenemez boyutlara ulaşınca, Kobane için ayağa kalkan Kürt halkının 6-9 Ekim 2014 başkaldırısı bile, Öcalan’ın çağrısıyla, hükümetle HDP arasında yeni bir mutabakatın vesilesine dönüştürüldü. HDP, 7 Haziran 2015 genel seçimine yüzde on barajıyla gitmeyi kabul etti. CHP-MHP bloku ile HDP, faşizmi yasalaştıran İç Güvenlik Kanunu’na karşı muhalefeti parlamentoya hapsetti.
AKP yıkılacak
7 Haziran genel seçimine Erdoğan-AKP iktidarının anayasayı ve kanunları baştan aşağıya çiğnediği, yargı örgütünü ve polis örgütünü kendi özel aygıtına çevirdiği, Suriye halkına karşı hiç durmadan insanlık suçu işlediği, vurgunculukta ve adaletsizlikte sınır tanımadığı koşullarda gidiyoruz. Erdoğan-AKP iktidarı, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin yıllardır tepe tepe kullandıkları, fakat artık katlanmakta zorlandıkları başarısız bir taşeron durumunda. Hâlâ başta kalmasını, onu iktidardan süpürecek güçte örgütlü bir halk eyleminin henüz gerçekleşmemesine borçlu.
Metal işçilerinin 14 Mayıs’ta Bursa’da başlayıp Kocaeli, Ankara, Eskişehir ve Niğde’ye yayılan direniş ve iş bırakma eylemi iki haftayı buldu. Büyük sanayi işçilerinin kapitalist patronların ağır sömürüsüne ve işbirlikçi sarı sendikanın boyunduruğuna yönelik toplu eyleminin, iki yıl önce Büyük Halk Direnişi’nde eksik kalan boyutun gecikmeli olarak telafi edilmesi anlamına gelip gelmediğini yaşayarak göreceğiz. İşçi sınıfının ve halkın birliğinin yolu örgütlü mücadeleden geçiyor. Örgütlü mücadele geliştikçe, AKP’nin gericilik, vurgunculuk ve savaş rejimi ayakta kalamayacak.
- Hülya Kortun