Türkiye'den küçük bir Amerika çıkarmak hayali siyasal hayatımıza 1950'lerin gerici iktidarı Demokrat Parti'yle girmişti. Aradan 65 yıl geçti ve Türkiye ABD'nin vasat bir kopyası olup, Küçük Başkan'ın ortaya çıkışıyla DP'lilerin hayaline bir küçük adım daha yaklaştı. ABD'nin tüm vasat kopyaları gibi Nazım'ın “Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesi” tanımlamasından ileri gidemememiz ve Küçük Başkan'ın Obama'yı bile aşan diktatörlük yetkileri bu tartışmada önemsiz ayrıntılar. Türkiye'nin siyasal yaşamı “çok afedersiniz sayın” Küçük Başkan'ın taleplerini karşılamaya, onu tatmin etmeye yönelik bir platform oyununa döndü. Küçük Başkan'ı tatmin etmenin tek yolu ise “iktidar, iktidar, iktidar”. Bu oyunun Türkiye'de sistemin gidişatında önemli değişiklikler yaptığını görmek de zor olmasa gerek.
“Küçük Başkan” ne ola ki?
Türkiye'nin siyasal sistemini yasalar üstünden araştıranlar yasama, yürütme ve yargının birbirini denetleme hakkına sahip eş güdümlü çalışan ayrı mekanizmalar olduğunu düşünür. Pratikte karşılaştığımız manzara ise çok daha farklı. Yasama, yürütme ve yargının Erdoğan ortak kümesinde birleştiği bir tek adam iktidarı ile karşı karşıyayız. Ağzından dökülen kelimeleri yasa haline çevirmeyi temel görev edinmiş AKP'li milletvekilleriyle yasamayı, her söylemiyle yönetimin elinde olduğunu hissettirdiği Bakanlar Kurulu ile yürütmeyi elinde tutan Erdoğan, kendine biat eden üyelerle yeniden oluşturduğu yargıyı da elinde tutuyor. Ülkemiz; Küçük Amerika ise Erdoğan'a da yasa dışı güçleriyle Küçük Başkan sıfatı düşüyor. Bu durum ise Türkiye'de kuvvetler ayrılığı ilkesinin yıkılarak tüm kuvvetlerin Erdoğan'ın şahsında toplandığı yeni bir sistemin hakim olması anlamına geliyor.
Ayağa takılan taş değil koca bir kaya
Her ne kadar fiilen Küçük Başkan'ımız olsa da Erdoğan'ın önünde yasalar hâlâ büyük bir engel. Erdoğan'ın istediği sınırsız güçle dolu başkanlığa ulaşmasının yolu TC Anayasası dahil tüm yasal mevzuatın yeniden düzenlenmesinden geçiyor. Bu yolun dikensiz gül bahçesi olmadığını Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi'nden bu yana farkedemeyen Erdoğan, yola her adım attığında halk koca bir kaya olup ayağına takılıyor. 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri'nde “istemezük” diyen halk kitlesi her geçen gün daha da büyüyor. Ayağa takılmakla kalmayacağı günler yakın.
İktidara giden yolda her yol mübah! Mı?
7 Haziran 2015 seçimlerinin mesajı açıktı; Erdoğan'a “ne senin başkan olmanı, ne de despot, gerici, vurguncu, savaş ve emperyalizm yanlısı politikalarını” istemiyoruz diyen halk, muhalefete “erken seçim de dahil AKP'li tüm ihtimalleri bertaraf etme” görevini sunmuştu. Erdoğan'ın halka cevabı çok cepheli bir savaş olurken, parlamento içi muhalefetin de mesajı göremediği erken seçimin resmileşmesiyle kesinleşti.
7 Haziran'dan bu yana erken seçim ihtimalini yedekte tutan Erdoğan, elini güçlendirmek için her kirli fırsatı değerlendirdi. Kendisine düşman gördüğü ilerici, devrimci, demokrat, yurtsever kesimlere yönelik itibarsızlaştırma kampanyasına kanı alet etmekten çekinmedi. Suruç'ta katledilen canların hesabı hâlâ sorulmamışken, IŞİD vb. dinci gerici çetelerin el altından koruyup kollamaya devam etti. Emekçi halklarımızın ülke sevgisini savaşla sömürmeye çalışarak Türkiye'nin dört bir yanında Türk ve Kürt annelerinin yüreğini yangın yerine çevirdi. Cenazeleri propaganda aracı olarak kullanırken, “öfkemiz senin gibi katilleri boğacak” diyen anneleri susturmaya çalıştı.
Kendisini güçlü kılacak her politikayı uygulayan,insan kanını sudan ucuz gören Erdoğan, savaşın ve siyasal belirsizliğin etkisiyle ekonominin güçsüzleşmesini de kendi lehine kullanmaya çalıştı. Doların fırlamasının, ülke halkının giderek artan yoksulluğa sürüklenmesinin suçunu büyük bir pişkinlikle muhalefete atmaya çalışan Erdoğan, yalanı yönetimin her alanında kullanmaya devam ediyor.
Bir erken seçim gerekçesi olarak: “İktidarım olmadan asla!”
Erdoğan'ın hayatını filme çevirenlere bir isim önerim var: “İktidarım olmadan asla!”. İktidarını korumak için her yolu deneyen Erdoğan'ın hikayesine ancak bu isim yakışır. Siyasal tatmini iktidarının her koşulda devam etmesine bağlayan Erdoğan, şimdi de ülkeyi “tek yol benim iktidarım” dediği bir erken seçime sürüklüyor. Kendi ifadesiyle “tekrar seçim”. Erdoğan'a göre seçimler tekrarlanmalıdır çünkü kendisini tek ve mutlak güç haline getirmeyen 7 Haziran'ı seçimden saymıyor. Küçük Başkan, seçime giderken kurmayları aracılığıyla verdiği mesajlarda “istediğim gücü vermezseniz ülkenin durumu daha kötüye gidecek” diyerek halka gözdağı vermekten de çekinmiyor.
Kanı ellerimize almamak için...
Erdoğan'ın tüm saldırısı bir güç gösterisine dönüşürken zulmün temel nedenlerine bakanlar giderek güçsüzleşen bir iktidar görüyor. Attığı her adımda daha da sendeleyen, istediği gücü alamadıkça daha da gerileyen Erdoğan ellerini kana, pisliğe bularken bize “yolundan çekilmemizi” öğütlüyor. İktidarın yolundan çekilerek ona dikensiz gül bahçeleri sunacakları ise ellerine bulaşacak kandan başka hiçbirşey beklemiyor. Yani önümüzde iki yol var; ya erken seçim de dahil tüm alanlarda Erdoğan'a karşı durup onu güçsüzleştirmeye devam edeceğiz, ya da Erdoğan'ın ellerindeki kana kendi ellerimizi süreceğiz.
- Ersu Eren