İşçilere, emekçilere, halklara yoksulluk, işsizlik, zulüm, yıkım ve savaştan başka bir şey vermeyen kapitalizme ve emperyalizme karşı kitlelerin duyduğu büyük öfke. Bu kitlelerin bilinç, örgütlenme ve siyasal deneyim eksikliği. Sosyalist öğretiye ve devrimci sınıf partilerine karşı egemenlerin yürüttüğü sistemli psikolojik savaş nedeniyle emekçi kitlelerin kendi sınıf partilerinden uzak durması. Buna karşılık, bilimsel teoriye, sınıf mücadelesine, devrime gerek olmadan; egemenlerle el ele, kestirme yoldan kurtuluş vadeden parti ve örgütlerin yine aynı psikolojik savaşın parçası olarak öne çıkarılması ve kitlelere empoze edilmesi. Şu anda tanık olduğumuz şarlatanlar zamanını yaratan ortam, işte budur.
Yunanistan deneyimi
Bakın Yunanistan’a. Syriza (Radikal Sol Koalisyon) ve başkanı Aleksis Çipras, kitlelere, emperyalizmin kurumları içinde kalarak, avro para birliğinden, Avrupa Birliği’nden ve NATO’dan çıkmadan, iç ve dış egemenleri ikna ederek kısa yoldan Yunanistan halkını borç köleliğinden ve özelleştirmelerden kurtarma, bağımsızlığa ve refaha ulaştırma sözü verdiler. Art arda yapılan seçimlerde oy desteğini füze hızıyla arttırarak 25 Ocak 2015 seçimlerinde 300 üyeli parlamentoda 149 sandalye kazandılar. Halkın gözünde artık inandırıcılığı kalmamış işbirlikçi, vurguncu egemen partilerin yerine hükümet oldular.
Syriza, Çipras, bakanlar; bol bol laf ürettiler, parlak demeçler verdiler. Avrupa başkentlerine sayısız seyahate çıktılar. Almanya başbakanı Angela Merkel’le, Fransa cumhurbaşkanı François Hollande’la; Avrupa Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası, İMF yetkilileriyle poz poz resim çektirip nafile görüşmeler yaptılar.
Akla ziyan fantezi
Fakat Yunanistan’ın radikal demokratları, emperyalist tefecileri emperyalistlikten ve tefecilikten vazgeçiremeyince, şaşkınlıkla ortada kalakaldılar.
Radikal demokratların, kaşarlanmış zorbaları sözüm ona akıl yoluna, demokratik dayanışmaya, Avrupalılık bilincine, insanlık vicdanına davet etme fantezisi dışında hiçbir planlarının olmadığı ortaya çıktı.
Syrizacılar, Avrupa emperyalistlerinin dayattığı sömürgeci kölelik anlaşması taslağını son bir gayretle 5 Temmuz’da referanduma sundular. Halktan dayatmayı reddetme yolunda yüzde 61,3 oranında yüksek bir destek aldıkları hâlde, aynı gece teslim bayrağını çektiler. Avrupa tekelci sermayesinin ve hükümetlerinin her isteğini kabul ettiler. Yunanistan halkını 40 yıl boyunca tefecilerin kölesi durumunda tutacak ağır koşullara halkın iradesini ve anayasayı ayaklar altına alarak parlamentoda onay verdiler.
Umut taciri şarlatanların peşine düşen Yunanistan halkı bugün bu çıkmaz sokaktan nasıl çıkacağını kestirmeye çalışıyor.
Bizim öykümüz
Türkiye’ye gelince. Bizim radikal demokratların serüvenini herkes biliyor. Hatırlayalım.
Bir gün AKP’yi iktidarda tutmakla övündüler, bir gün AKP’yi tek devirecek gücün kendileri olduğunu ilan ettiler. Bir gün başkanlık sistemini ve Erdoğan’ın başkanlığını kabul edebileceklerini söylediler, bir gün Erdoğan’a “seni başkan yaptırmayacağız” diye haykırarak kitlelerden oy topladılar.
Bir gün Suriye’ye karşı AKP’yle ve NATO’yla birlikte savaşabileceklerini söylediler; bir gün ABD’yi, Avrupa Birliği’ni ve NATO’yu AKP’nin Suriye’ye müdahalesini önlemeye çağırdılar.
Bir gün barış adına AKP’ye siper oldular, bir gün barış adına kitleleri AKP’ye karşı savaşa çağırdılar.
Bir gün laikliğin koruyucusu olduklarını söylediler, bir gün asla laik olmadıklarını ilan ettiler. Bir gün kendilerinin Batı değerlerinin Ortadoğu’daki tek temsilcisi olduklarını söylediler, bir gün Batı değerlerine karşı Ortadoğu’nun özgün değerlerini temsil ettiklerini savundular.
Bir gün Türkiye parlamentosunu en üstün güç ve en kutsal değer saydıklarını iddia ettiler, bir gün aynı parlamentoyu diktatörlüğün kılıfı olarak tanımladılar.
Hem silahın ve silahlı mücadelenin zamanının dolduğunu ilan ettiler, hem herkesi silahlanmaya ve isyana çağırdılar. Hem seçim dediler, hem serhildan dediler.
Hem 80 milletvekili çıkarmayı büyük zafer ilan ettiler, hem 80 milletvekilini anlamsız duruma düşürdüler.
Hem Erdoğan’ı ve AKP’yi darbe yapmakla suçladılar, hem Erdoğan ve AKP damgasını taşıyan hükümete bakan verdiler.
İlkesizliğin ilkesi
Her konuda birbirini çürüten politikalarla kitlelerin bilincini allak bullak eden radikal demokratlarımız, bir tek konuda tutarlı davranmaya dikkat ettiler. Her durumda kapitalizmle ve emperyalizmle işbirliği yapmaya, yerli ve yabancı egemenlerle uzlaşmaya, kendilerini sistemin efendilerine beğendirmeye çalıştılar. Devrimciler için utanç kaynağı olması gereken, Amerikan ordusuna asker yazılmayı, NATO’yu göreve çağırmayı, Avrupa kapitalist hükümetleriyle içli dışlı olmayı, ABD ve Avrupa büyükelçileriyle politika belirlemeyi, gericilikle birleşmeyi, vurguncularla iç içe olmayı, takiye yapmayı normalleştirdiler.
Çıkış yolu
Bu ilkesiz yaklaşımla geldiğimiz nokta ise, kapitalizme ve emperyalizme karşı sağlam sınıfsal ve ulusal birlik yerine, darmadağın edilen devrimci birikim oldu. Barışa değil savaşa; halklar arasında güven ve dayanışmaya değil, karşılıklı şovenizme vardık. Birlikte bağımsızlığa ve demokrasiye ulaşacağımıza köleliğin ve despotizmin cenderesinde birlikte boğuluyoruz.
Ne var ki, kitleler pek ağır bedeller pahasına da olsa siyasal deneyim kazanıyor. Şarlatanlar zamanını kısaltmanın anahtarı, işçi sınıfını, emekçi kitleleri, ezilen halkları bilinçlendirme ve örgütlenme çalışmalarına sabırla devam etmek.
- Hülya Kortun
