Topyekûn saldırı

AKP hükümeti, “güvencesiz esneklik” adı altında çalışma yaşamını toptan değiştirecek düzenlemeleri ardı ardına geçirmeye hazırlanıyor.

TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu, özel istihdam büroları aracılığıyla ‘geçici iş ilişkisi kurulması’ ve ‘uzaktan çalışma’ gibi ‘esnek çalışma’ yöntemlerini içeren taslağı kabul etti. Kiralık işçilik yasa tasarı mecliste görüşülmeye başlandı.

Hükümetin, çalışma yaşamında yapmaya çalıştığı değişiklikler bunlarla da sınırlı değil.

Çalışma yaşamını kökten değiştirmeyi hedefleyen paketi değerlendirirken, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda “işgüvencesi”ni kaldırma, kıdem tazminatı hakkının fona/sandığa devredilme ve Suriyelilere çalışma izni hazırlıklarını kiralık işçilik ve uzaktan çalışma düzenlemeleri ile birlikte ele almak gerekiyor.

Hükümetin, işgücü piyasalarını esnekleştirme diye nitelediği değişiklikleri savunurken, yapılacak düzenlemelerin, işgüvencesini sağlayacağı, sendikalaşmayı artıracağı ise koca bir yalandan öte değil.

Çalışma yaşamını topyekûn değişikliğe uğratacak bu düzenlemeler başta işgüvencesini yok edecek, sendika üyeliğini ise yok etme noktasına getirecektir. Bu konuda söylenecekleri sonraya bırakalım.

24 Ocak 1980 Ekonomik Kararları ve 12 Eylül’den bu yana hükümetlerin temel hedefleri sermayenin akışkanlığını artıracak düzenlemelerin önünü açmak olmuştur.

AKP hükümetinin, bu değişikliği gündeme getirdiği ülke ve bölge koşullarını ise göz ardı etmemeliyiz.

Ülkede ve bölgede kanın durmadığı, son 5 yıldır milyonlarca insanın topraklarını terk ettiği, tam da ülkenin içte ve dışta savaş koşullarına evrildiği bir süreçte bu yasalar gündeme geliyor.

Tarihe dönüp baktığımızda, benzer adımların bugünkü hükümetin fikir atası sayılan Özal döneminde de uygulandığını görürüz.

Özal hükümeti, 1.Körfez Savaşı’nda bir koyup iki alacağını iddia ederek, İncirlik Üssünü komşularımıza karşı açmış içerde de “Musul, Kerkük bizim” milliyetçi-şoven masalları ile 12 Eylül karanlığını yırtan işçi sınıfının kazanımlarını tek tek yok etmeye başlamıştı.

12 Eylül’ün, işçi haklarında yarattığı tahribatı 89 Bahar Eylemleri ve kamu emekçilerinin toplu sözleşmeli-grevli sendika talepleri ile adım adım yeniden tamir eden Türkiye işçi sınıfı, 1. Körfez Savaşı ile bu haklarını yeniden yitirdi.

O dönemde, birçok işyerinde ‘milli güvenlik’ iddiasıyla grevler yasaklanırken, taşeronlaşma süratle yaygınlaştırıldı. Kazanılmış ekonomik haklar ise süreç içersinde eriyip gitti.

AKP hükümeti, egemenlerin yönetme taktiklerini aynen devam ettirdiği için, Türkiye işçi sınıfının yüz yıldan fazla bir süreçte elde ettiği kazanımları bu dönemde adım adım yok etmeye hazırlanıyor.

İşçi sınıfının sendikal örgütlüğünün düşük olduğu, sendikaların emekçilerin haklarından çok ikbal kapısı halini aldığı, emek dostlarının işçi sınıfı örgütlenmesine dışardan önermelerden başka bir çözüm üretmediği koşullarda hükümet sermayenin istekleri doğrultusunda kelimenin tam anlamıyla Türkiye’yi ‘köle pazarı’na çevirmeye hazırlanıyor.

Suriye ve Irak’ta süren savaşa dahil olma, Kürt illerinde süren iç savaş koşullarının yarattığı milliyetçi-şoven ortam ve artan işsizlik işçi sınıfının, şehir ve köy emekçilerinin kazanılmış haklarını savunmalarında tutum almalarını engelliyor.

Ancak, içte ve dışta süren savaşın yarattığı puslu hava asıl olarak emek dostu yapıların ve çevrelerin aklını bulandırıyor.

Emek dostu yapı ve çevreler, içte ve dışta emekçi halka dayatılan savaş koşullarının temel çelişkisinin emek-sermaye çatışması olduğunu unutmuş görünüyorlar.

Bu çevrelerin yayın organlarında her ne kadar sınıf çelişkilerinden söz edilse de, sosyal-kültürel çelişkiler için politika üretmek ve mücadele pratiği sürdürmek ağır basıyor.

Oysa, bu süreci aşabilmek için yapılacak ilk iş, içerde ve dışarda yaşanan savaş halinin emek-sermaye çelişkisinin bir devamı olduğunu yeniden hatırlamaktır.

AKP hükümetinin, topyekûn saldırısına topyekûn yanıt üretebilmek için, emek dostlarının yapması gereken ise, işçi sınıfının örgütlenme düzeyini yükseltmek için sendikal örgütlenmenin güçlendirilmesinden geçiyor.

Varolan sendikaları yeterli bulmayabiliriz, ancak yapılması gereken işçi sınıfına ne yapması gerektiğini dışardan talkın etmek değildir.

Bilfiil işyerlerinde/fabrikalarda çalışarak işçi sınıfının günlük hakları ile içte ve dışta süren savaşın bağını kurabilecek politikalar üretmek olmalı. İçte ve dışta süren savaşlarda harcanan her bir kurşunun ekmeğimizden bir lokma götürdüğünü gösterebilmeliyiz.

Savaşın asıl olarak emekçileri yoksulluğa sürüklediğini, savaşlarda yaşamını yitirenlerin emekçi gençler olduğunu göstermek için işçi sınıfının güncel sorunlarına çözüm üreten politikalar geliştirmek mümkündür.

Yaşadığımız puslu ortama rağmen, işçi sınıfının mücadelesinde hiçbir şey için geç kalmış değildir.

Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihi, en yoksun dönemlerde bile emekçilerin ve dostlarının çözüm yolları bulabildiğinin ve aklını arındırdığının zengin örnekleriyle doludur. Arada tarihe dönüp bakmakta yarar var...

14 May 2016
paylaş