Tanzimatın, Birinci Meşrutiyetin, 1908 devriminin, Ulusal Kurtuluş ve Cumhuriyet devriminin Türkiye toplumunun bütününe getirdiği ilerici ve devrimci kazanımları yok etme hırsıyla yanıp tutuşanlar karşıdevrimci siyasal programlarını uygulamak için şartların olgunlaştığını sandılar. Gerici dünya görüşleri beyinlerini felç, vurgunculukları gözlerini kör etti. Amerikancı-Fethullahçı 15 Temmuz darbesine karşı oluşan geniş ulusal demokratik birliği kendi kerametleri saydılar. Darbeye direnen halk kitlelerinin emperyalizmden, işbirlikçi kapitalizmden ve gericilikten kendilerine özgü yollarla kopmaya başladığını anlamadılar. Kendi tapulu köleleri belledikleri kitleleri istedikleri her yöne sevk edebilecekleri kuruntusuna kapıldılar. Başkanlığı dayatmaya karar verdiler.
Yanlış hesap
Emperyalizmin dolaylı silahlı saldırısı altında mahşerin ortasına sürüklenen ülkemizi başkanlık dayatmasıyla daha da zayıflatmayı göze aldılar. Halkı özenle birleştirmek, bütün ulusal demokratik güçleri toparlamak en acil görev durumuna gelmişken tam tersini yaptılar. Kitleleri paramparça etmek pahasına başkanlığı geçirirlerse emperyalizmin tekrar kendileriyle iş tutmaya razı olacağını varsaydılar. Irak, Suriye ve Libya’da emperyalizmin planlarında rol alarak sadece o ülkeleri değil, Türkiye’yi de yangın yerine çevirdikleri gerçeğinden zerre kadar ders almadılar. 15 Temmuz darbesinin püskürtülmesinde açıkça Türkiye’nin yanında yer alan, sonrasında da Türkiye’nin nefes almasını sağlayan İran, Suriye, Irak ve Rusya’ya karşı Arabistan, Katar ve yeni ABD yönetimiyle birlikte yeni oyunlara girişmeye hazır oldukları mesajını verdiler. Gerçi Arabistan ve Katar’dan epeyce dolar kaptılar fakat ABD’den umduklarını elde edemediler. Aksine, ABD’ye tam teslim olmazlarsa daha ağır yaptırımlara uğratılacaklarını gösteren hamlelerle karşılaştılar.
Küçük oyunlar fayda etmez
Başkanlığı dayatanlar, bunun üzerine, emperyalizme karşı Türkiye’yi koruyacak etkili önlemler almak yerine, kitleleri yanıltmak için, Almanya ve Hollanda ile göstermelik krizler yarattılar. Halk kitlelerini, sade emekçileri özne değil, nesne sayan; asla değişmeyen, gelişmeyen, bilinçlenemeyen, aklını fikrini kullanamayan, kendi siyasal deneyimlerinden ders çıkarmaktan aciz topluluklar olarak görenlerin küçük kurnazlığı da fayda etmeyecek.
NATO’dan ayrılmayı, İncirlik üssünü kapatmayı, Suriye ve bölge ülkeleriyle dost olmayı, terör çeteleriyle ilişkileri koparmayı, Türkiye halkından ve komşu halklardan özür dilemeyi, vatanın cumhuriyetin emeğin değerlerine saygı göstermeyi, özelleştirmeleri iptal etmeyi, dış ve iç büyük sermayeden kopmayı, bağımsız toplumcu bir ekonomi kurmayı kâbus sayanlar kitlelerin kendilerinden koptuğunu görecekler.
Halkın felaketi
Alt akıl işte böyle bir şey. Halk kitlelerini aşağılayan, güçlülerin karşısında çaresiz kalan ve onlara yaltaklanan, güçsüzlerin karşısında despot kesilen, küçük kurnazlıklarla herkesi her zaman kandırabileceğini sanan zavallıların oyuncağı olmak, bir halkın başına gelecek en büyük beladır. Anayasayı her adımda çiğneyerek meşruiyetini yitirenlerin başkanlık hırsı alt aklın parlak bir örneğini oluşturuyor.
“Muhalifler için” alt akıl
Alt aklın bir de muhaliflere musallat olan türü var. İlle de başkanlık diye tutturanların küçük kurnazlıklarını, iktidar manevralarını gerçekten emperyalizmden kopma çabası sanıp ne hikmetse endişeye kapılanlar var. Onları emperyalizme tam teslimiyete zorlamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Emperyalistlere güvence veriyorlar. İktidardaki alt akıl sahiplerinin gözünü korkutmayı marifet sayıyorlar. Emekçi halk kitlelerini ise tıpkı iktidardaki küçük kurnazlar gibi aşağılıyorlar.
İnanılmaz örnekler
Örneğin, Yalçın Küçük, “Türkiye NATO’dan ayrıldığı andan itibaren darbe olur” diye buyuruyor. (Sputnik, 24.11. 2016)
Mustafa Sönmez, sermaye için güven istiyor. “Türkiye ekonomisinin dış kaynakla döndüğünü unutmamak gerekiyor. Dış kaynakla dönen bir ekonomik sistemde dışarıyı ciddiye almalısınız. ... Bu koşullarda sermaye için güven tesis etmeniz mümkün değil” diyor. (Sputnik, 2.12.2016)
Kötücül masallar
Merdan Yanardağ, solu halk kitlelerinden uzak tutmak için elitist masallar anlatıyor, emekçilere iftiralar savuruyor. “Bundan tam bir yıl önce, iktidardaki siyasal ve dinci gericilikle kalabalıkların ilişkisini değerlendiren bir yazı kaleme almıştım. ... emekçiler ya da genel olarak halk, tarihte her zaman devrimci ve ilerici bir rol oynamaz. Tam tersine çoğu kez tutucu, karşı devrimci ve gerici bir rol oynar. ... Solcular saf, vicdanlı ve iyi kalpli insanlardır. Halka, emekçilere, işçi sınıfına, yoksullara hatta bütün insanlara inanırlar... Onların iyi ve haklı oldukları konusunda hiçbir şüpheleri yoktur. Ancak genellikle yanılırlar. Hayal kırıklığına uğrar, aldatılırlar. ” (ABC gazetesi, 4.12.2016)
Metin Çulhaoğlu, “Bize gelince; biz batılıyız, bu kadar… Nokta” diyebiliyor. (İleri Haber, 10.12. 2016)
Uyanış
Alt aklın muhalifleri hedef alan bu türü, görüldüğü gibi, alt akıllı gerici iktidar sahiplerinin kurnazlıklarına ve manevralarına sahte bir inandırıcılık sağlamaya hizmet ediyor. Hırs küpü zavallıların içi boş efelenmelerine kılıf hazırlıyor. Sonuçta, alt aklın iki türü birbirini bütünlüyor ve halkı gerçekten güçsüzleştiriyor.
Ne var ki, Türkiye halkı, sade emekçiler uyanıyor. Başına gelen felaketlerden ders çıkarıyor. Doğruyu eğriden ayırmayı öğreniyor. Alt aklın her iki türünün de zararlarını anlıyor. Gücünün farkına varıyor. Vatan cumhuriyet emek için birleşmenin can alıcı önemini kavrıyor. Başkanlık dayatmasını da, gerici masalları da elinin tersiyle itiyor. Emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı uzun mücadeleye hazırlanıyor.
- Hülya Kortun
