Sabah gazetesinin dünü bugünü

Gazeteciliği gazetecilik yapan temel etken, haber bulma ve haber vermedir. Gazeteci de “halkın kutsal haber alma hakkı” görevini yerine getirmeye çalışan, bu anlamda “kutsi” bir görev yapan kişidir. Gazeteciliği en iyi tanımlayan söz olarak “haber kutsal, yorum hürdür” cümlesi aktarılır.

Durum gerçekte de böyle midir, bu yazıda tartışmaya gerek yok ama, en azından gazeteciliğe dair kitaplarda böyle öğretiyorlar. 

1980'li yıllar, Türkiye'de klasik anlamda gazeteciliğin yok olmaya başladığı yıllardı. Bu yıllarda siyasette, ekonomide değişim kendini gazetecilikte de göstermişti. Yeni dönemin gazetecileri gibi, haber öncelikleri de değişmişti. Yeni dönemin gazetecilerinin önceliği “kutsal haber verme hakkını” halka ulaştırmak değildi artık. Bu dönemin üst düzey gazetecilerinin yeni misyonu, işadamı sahiplerinin işlerini kolaylaştırmak olarak, bu kez kitaplarda yazılı olmayan biçimde, hayata geçiyordu.

Sahipler işadamı olunca, siyasilerle ilişkiler de bu yeni duruma göre tekrar dizayn edilmeye başlanmıştı. Eskiden bağımsızlığı koruma adına zengin işadamlarından uzak dururdu gazeteciler. Yeni dönemin gazetecileri ise, zenginlerden uzak durmayı bir yana bırak, onların yatlarında bedava tatile çıkmayı övünerek haber yapmaya başladılar. 

Bu durumdan elbette işçi sınıfı da payını aldı. İşçi haberleri giderek manşetlerden iç sayfalara, daha sonra iç sayfalardan kısa haberlere düştü. İşçiler ne yaparsa yapsın, iktidarın, işadamlarının, zenginlerin hoşuna gitmeyecek haberleri görünmez hâle geldi.

Sabah gazetesi, 1985 yılında Dinç Bilgin tarafından, hâlen de en çok satan gazete ünvanına sahip Hürriyet'e rakip olarak kurulmuştu. Hızla büyüdü. Rahmi Turan, Zafer Mutlu, Ufuk Güldemir gibi “yeni dönemin ruhuna uygun” genel yayın yönetmenleri tarafından yönetildi.

Dinç Bilgin'in ve bu isimlerin iktidarla kurdukları ilişkiler yüzünden, Sabah gazetesi 2005 yılında Turgay Ciner tarafından satın alındı. En son Çalık grubu tarafından alınınca “Havuz Medyası” gazetesi olarak anılmaya başlandı.

O kadar el değiştirmesine rağmen Sabah'ta değişmeyen bir özellik var: İktidarda kim varsa sadece onun borusunu öttüren gazete!

Eski Sabah
1999 yılında iktidarda DSP-MHP-ANAP'tan oluşan bir koalisyon hükümeti vardı. Hükümet, etkileri hâlâ devam sosyal güvenlik yasa tasarısını Meclis'ten geçirmeye çalışıyordu. Kamuoyu ve özellikle işçiler, bu yasayı Mezarda Emeklilik Yasası olarak adlandırıp sürekli protesto eylemleri yapıyorlardı.

Kısa keselim, Türkiye tarihinde ilk kez, her görüşten işçi ve memur örgütleri, odalar bir araya gelerek Emek Platformu'nu kurmuşlardı. İlk ve büyük eylem olarak da Ankara'da toplanmışlardı. Hükümet, miting yasağı var deyince (o zamanlar mitingler izne tabiydi) işçiler, “basın açıklaması yapacağız” formülünü bulmuşlardı ama elbette basın açıklaması görünümlü miting yapıldı. 

Yüz binlerce işçinin miting için Kızılay meydanına gelmesi neredeyse öğleden sonraya sarktı. Mahşeri bir kalabalık vardı. Tüm Ankara kıpırdayamaz haldeydi, yaya değilseniz hiçbir yerden diğerine gitmeniz mümkün değildi.

Mitingte sadece tek bir konuşma yapıldı, o da açıklama idi. 10 dakikalık açıklamanın özü, “eğer tasarıyı geri çekmez, IMF politikalarından vaz geçmez iseniz, bu kalabalığın daha büyüğü ile ve üretimden gelen gücümüzü de kullanarak çok daha etkili eylemler yapılacak” şeklindeydi. İşçiler “bir kez geldik, bir daha geliriz” havasındaydı.

Bir görüşe göre 500 bin kişi, bir görüşe göre 200 bin kişi katılmıştı. Rakamın büyüklüğü değil, etkisi daha önemliydi. Neticede, ülkenin başkentini bir gün boyunca kıpırdayamaz hâle getirecek çapta bir dev eylem yapılmıştı.

Emek Platformu, Kızılay, 24 Temmuz 1999


Ertesi gün neredeyse bütün gazeteler, haberi önemine uygun olarak manşetten vermişlerdi.

Bu yukarıdaki resim Kızılay Meydanının o dönemki görünümü. İşçilerin nasıl adım atılacak yer bırakmadığı çok rahat anlaşılıyor. Sıhhiye'nin, Tandoğan'ın görüntüsü de bundan farklı değildi.

Peki, ailerini de kattığınızda milyonlarca yurttaşı ilgilendiren bu haberi, ertesi gün çıkan Sabah gazetesi nasıl vermişti dersiniz?

Manşetten, hem de iyi biçimde mi? Değil.

Manşetten, ama kötü şekilde mi? Değil.

Manşetten, yorumsuz mu? Değil.

Bir gün öncenin en önemli haberi ne ise, bir gazetenin o haberi manşete taşımasından doğalı olmaz mı?

Eğer gazete Dinç Bilgin'in ise ve derdi halkın haber alması değil de, iktidarla iyi geçinmekse, olmaz. Olmamıştı da zaten. 

Gazetenin bir gün önceki Türkiye için en önemli olarak gördüğü haber, “trafik cezalarının üst sınırının arttırılmasına dair bir kanun tasarısı” imiş!

Bu yandaki resim, dev mitingten bir gün sonraki, 25 Temmuz 1999 tarihli Sabah gazetesinin haberlerinin sıralamasını gösteriyor.

İşçilerin yüz binlerce kişiyle birlikte yaptığı eylem hiç mi yer bulmamış derseniz, en aşağıdaki, ilk bakışta ne olduğu bile anlaşılamayan ve devamının sayfa 19'da olduğu belirtilen “Gövde gösterisi” haberi bu eyleme ilişkindi.

Sayfa 19'da bu haber, kısaca, “Ankara'da protesto eylemi yapan işçiler, olaysız dağıldı” şeklinde geçiyordu!


Yeni Sabah
Bunca yıl sonra Sabah'ı yeniden hatırlama sebebim, dün (15 Haziran 2017) başlayan CHP yürüyüşü. 

Kısa bilgi: CHP'nin milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasına onay vermesinin ardından bilindiği gibi tüm muhalif milletvekilleri yargılanmaya başlanmıştı. Bir gün öncesinde CHP milletvekili (eski bir gazeteci olan) Enis Berberoğlu'nun mahkemesi apar topar sonuçlanmış, 25 yıl ceza almış, cezanın kesinleşmesi için daha Yargıtay aşaması olmasına rağmen, tutuklanmıştı.

Türkiye'nin ana muhalefet partisi bunun üzerine “Adalet” teması ile Ankara'dan Berberoğlu'nun konduğu Maltepe cezaevine kadar birkaç hafta sürecek bir protesto yürüyüşü başlatmıştı.

Beğen ya da beğenme, ana muhalef partisi, parlamento dışında böylesine büyük çaplı bir eylem yapacaksa bu haberdir. Ana muhalefet partisinin genel başkanı ile birlikte onlarca milletvekili eyleme katılıyorsa, bu, haberi daha önemli kılar. Yol boyunca binlerce insan bu yürüyüşe katılmak için desteğe geliyorsa, haber giderek daha da ön sıralara geçer.

Böylesi bir eylemin haber olup olmadığını anlamak için özel olarak mesleki bilgiye sahip olmak gerekmiyor. Sağduyulu herhangi bir okur yazar da bunun haber olduğunu anlardı.

Peki, Sabah gazetesinin kaç kez el değiştirdiğini kayıtlara bakmadan hatırlamak zor. Bir dönem Özal'a, bir dönem Demirel'e, bir dönem Çiller'e, bir dönem Mesut Yılmaz'a ve benzeri saymakla bitmez başbakanlara yakın olan Sabah, en sonunda Çalık grubuna geçmişti. Genel yayın yönetmenliğini hâlen kendisine “gazeteci” diyen Erdal Şafak yapıyor.

Dünkü Sabah gitti, tarihe karıştı, yeni Sabah dönemindeyiz.

Ne değişti dünden bugüne.

Dün ülkenin en önemli olayını manşetten vermiyordu. Utanıp yine de birinci sayfadan küçücük de olsa görüyordu.


Bugün ise, manşeti geçtim, haberini verse yine iyi olacak.

Yeni Sabah, haberi vermek yerine, kendisinin okurlarına duyurmadığı habere karşı Bahçeli'nin twitter demecini ilk sayfaya almaktan çekinmemiş.

Yani, aradan geçen 20 yılda ilerleme olmadığı gibi, daha da geriye doğru bir gidiş olmuş. İşçinin, emekçinin, yurttaşın, giderek bütün muhaliflerin haberlerde yok sayıldığı bir gerileme.

Bu yapılan “şeyin” adına objektif gazetecilik dememiz isteniyor!

Çok şükür, artık 20 yıl öncesi gibi tek boyutlu bir haberciliğe mahkûm değiliz. Alternatif haber kaynakları, yurttaş haberciliği, uydu kanalları, sosyal medya bu sistemin bizi kendilerine mahkûm bırakmasını engelliyor.

Geriye, bunlar gibilere gazetecilik yapamamanın utancı kalıyor.

 

16 Haz 2017
paylaş