AKP’nin başkanlık rejimine toplu bakış

I. Giriş
AKP’nin öngördüğü başkanlık rejimi, kavramın siyasal ve teknik bütün anlamlarıyla “tek kişi diktatörlüğü”nün önünü açıyor. Çünkü bu rejim, yürütme yetkisini tek başına cumhurbaşkanına bırakıyor. Bununla yetinmiyor, cumhurbaşkanına kararname çıkararak yasama/kanun yapma yetkisi veriyor. Daha da öteye geçiyor, yargı yetkisini kullanan bütün devlet organlarını cumhurbaşkanına bağımlı kılıyor.

A. Cumhuriyet anayasalarına açıkça aykırı
Bu düzenlemeler Cumhuriyet anayasalarına açıkça aykırıdır:
Birincisi, Cumhuriyet döneminin bütün anayasaları gibi, mevcut anayasaya göre de, “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.” (Madde 8)
İkincisi, Cumhuriyet döneminin bütün anayasaları gibi, mevcut anayasaya göre de, “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” (Madde 7)
Üçüncüsü, Cumhuriyet döneminin bütün anayasaları gibi, mevcut anayasaya göre de, “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.” (Madde 9)

B. Tek kişinin egemenliği
Yürütme yetkisini Bakanlar Kurulunu ve Başbakanlığı ortadan kaldırarak tek başına cumhurbaşkanına bırakan, yasama yetkisinin büyük kısmını cumhurbaşkanına devreden, bağımsız olması gereken mahkemeleri cumhurbaşkanına bağlayarak ona yargı yetkisi de veren bu düzenlemeler, sonuç olarak, egemenliğin kullanılmasını tek bir kişiye bırakıyor.
Oysa, Cumhuriyet döneminin bütün anayasaları gibi mevcut anayasaya göre de “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir” ve “Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.” (Madde 6)

C. Değiştirilemez hükümler de çiğneniyor
Yürütme, yasama ve yargı yetkilerini cumhurbaşkanında toplayarak egemenliğin kullanılmasını tek bir kişiye bırakan bu teklif, yine aynı şekilde, Cumhuriyet döneminin bütün anayasalarında olduğu gibi, mevcut anayasada da bulunan “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” (Madde 1) ve “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir” (Madde 2) hükümlerini de dolaylı olarak çiğniyor. Üstelik, hatırlayalım ki, mevcut anayasanın bu iki maddesi de anayasanın “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” hükümleri arasında yer alıyor. (Madde 4)

II. Rejimin özü
AKP’nin öngördüğü başkanlık rejiminin özü Meclis ve kurullar yönetimi yerine tek kişi yönetimini kurmaktır. Rejimde yürütme, yasama ve yargı erklerine ilişkin bütün düzenlemeler bu öze uygun olarak belirleniyor. Meclisin cumhurbaşkanını siyasal olarak denetlemesi imkânsızlaştırılırken, hukuksal olarak denetlemesi de olağanüstü zorlaştırılıyor.

A. Yürütme yetkisi tek kişide
AKP rejiminde yürütme yetkisi tek başına cumhurbaşkanına tanınıyor. Üstelik bu cumhurbaşkanı resmen partisiz ve tarafsız değil, resmen partili ve taraflı.
Bakanlar Kurulu ve Başbakanlık ortadan kaldırılıyor. Şimdiye kadar Bakanlar Kuruluna ve başbakana tanınan bütün yetkiler, bütçe hazırlama yetkisi dahil, cumhurbaşkanına devrediliyor.
Bakanlar düpedüz cumhurbaşkanının sekreteri durumuna indiriliyor. Bakanlar ve bir yenilik olarak getirilen cumhurbaşkanı yardımcıları, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olan kişiler arasından cumhurbaşkanı tarafından atanıyor ve görevden alınıyor. Cumhurbaşkanı yardımcıları da bakanlar gibi sadece sekreter niteliğinde. Eğer bir milletvekili, cumhurbaşkanı yardımcısı veya bakan olarak atanırsa, milletvekilliği sona eriyor. Yani cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar seçilmiş milletvekili değil, tek başına cumhurbaşkanının kararıyla atanan ve görevden alınan bürokrat statüsünde bulunuyor.
Cumhurbaşkanı üst düzey diğer bütün kamu yöneticilerini de Meclise veya herhangi bir kurula sormadan tek başına atayabiliyor ve görevden alabiliyor.

B. Tek kişi, yasama yetkisine ortak oluyor
AKP’nin öngördüğü başkanlık rejiminde cumhurbaşkanı tek başına kararname çıkarabiliyor. Böylece cumhurbaşkanı Millet Meclisine ait olması gereken yasama yetkisine ortak ediliyor.
Öngörülen düzenlemede cumhurbaşkanının “yürütme yetkisine ilişkin konularda” kararname çıkarabileceği belirtilmiş olsa da, aslında cumhurbaşkanına yasama yetkisi de veriliyor.
Çünkü cumhurbaşkanı cumhurbaşkanı yardımcılarını, bakanları, üst düzey kamu yöneticilerini kararnameyle atamakla kalmıyor, bu atamalara ilişkin usul ve esasları da tek başına kararnameyle belirliyor. Oysa atama usul ve esaslarını belirlemek yürütmeye değil, devletin esas yapısına, kuruluş ilkelerine ilişkin bir konudur. Yani, cumhurbaşkanı devlet işlerinin yürütülmesi konusunda tek karar verici olmakla kalmıyor, devlet kurumlarını örgütleme/yapılandırma yetkisine de kavuşuyor. Bir başka deyişle, kararname yoluyla kanun yapıyor.
Öngörülen düzenleme, atama usul ve esaslarını belirleme yetkisini cumhurbaşkanına vermekle de yetinmiyor. “Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenir” hükmüyle, devletin temel yapısına ilişkin olan ve mutlaka kanun yoluyla yapılması gereken geniş kapsamlı düzenlemeleri yapma yetkisini bile cumhurbaşkanına devrediyor.

1. Yetersiz sınırlamalar
Tek kişiyi kanun yapma yetkisiyle donatmanın halktan ne kadar büyük tepki alacağını bilen AKP tepkileri azaltmak üzere üç sınırlayıcı hüküm getiriyor.
Birinci sınırlamaya göre, cumhurbaşkanı temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile siyasi haklar ve ödevlere ilişkin kararname çıkaramayacak. (Fakat burada söylenmeyen olgu, sosyal ve ekonomik haklar ve ödevlerle ilgili konuların, her ne hikmetse, bu sınırlamanın dışında bırakılmış olması. Örneğin, memurların kadro, maaş ve ikramiye düzenlemesi, işçilerin ve memurların sendika ve grev hakkı, işçilerin kıdem tazminatı gibi konularda cumhurbaşkanı kararname çıkarabilecek.)
İkinci sınırlamaya göre, kanunda açıkça düzenlenen konularda cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacak.
Üçüncü sınırlamaya göre, kanunlarda, kararname konusu ile aynı konuda farklı hüküm bulunması hâlinde kanun uygulanacak. Meclisin aynı konuda kanun çıkarması durumunda cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hâle gelecek.

2. Tek kişi, sınırlamaları aşabiliyor
Ne yazık ki, bu sınırlamalar yurttaşlar için yeterli güvenceyi kesinlikle sağlamıyor. Sözü edilen üç sınırlama çok yetersiz olduğu gibi, getirilen sınırlamaları aşmanın yol ve yöntemleri de açık bırakılmış.
Birincisi, cumhurbaşkanı tek başına olağanüstü hâl ilan edebiliyor. Olağanüstü hâlde çıkarılacak cumhurbaşkanlığı kararnameleri temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile siyasi haklar ve ödevlere yönelik sınırlamalara bağlı değil. Cumhurbaşkanı bu konularda da istediği gibi düzenleme yapabilecek.
İkincisi, cumhurbaşkanı, kararnameleri Meclise sunmadan doğrudan doğruya Resmî Gazete’de yayınlama yetkisine sahip olduğu için kanunda açıkça düzenlenmiş konularda da kararname çıkarabilir. Öngörülen rejimde bunu engelleyecek herhangi bir düzenleme bulunmuyor. Zaten değişiklik metni, kararnamede kanundan farklı hüküm bulunabileceğini dikkate aldığına göre, bu sınırlamanın yetersizliğini örtük olarak kabul ediyor. Böyle bir çelişme durumunda emekçilerin, yurttaş çoğunluğunun çıkarına olan hükmü uygulatmak büyük bir mücadele gerektirecektir.
Üçüncüsü, Meclis, cumhurbaşkanı kararnamesiyle aynı konuda kanun çıkardığında kararnamenin hükümsüz hâle gelmesi öngörülmüş olsa da, cumhurbaşkanına kanunları veto etme yetkisi tanındığı için Meclisin bu doğrultuda sonuca ulaşması hiç de kolay olmayacaktır. Çünkü teklife göre, bundan böyle veto durumunda Meclisin aynı kanunu basit çoğunlukla (oturuma katılanların çoğunluğuyla) değil, salt çoğunlukla (Meclis üye tam sayısının yarısının en az bir fazlasıyla) kabul etmesi gerekecektir.
Ayrıca, cumhurbaşkanına tek başına ve gerekçesiz olarak Meclisi feshedip seçime götürme yetkisinin tanınması cumhurbaşkanına Meclise karşı orantısız bir yaptırım gücü veriyor.
Aynı şekilde, bütçe kanunu teklifini hazırlama yetkisinin tek başına cumhurbaşkanına verilmesi, üstelik bütçenin ve geçici bütçenin Mecliste kabul edilmemesi durumunda,yeni bütçe kanunu kabul edilinceye kadar bir önceki yılın bütçesinin yeniden değerleme oranına göre artırılarak uygulanması cumhurbaşkanına Meclis karşısında asla kabul edilemez keyfî bir üstünlük sağlıyor. Meclis açısından bakıldığında, Meclis bütçe üzerinde karar hakkını büsbütün kaybediyor.

C. Tek kişi, yargı örgütünü belirliyor
AKP’nin başkanlık rejiminde, resmen partili ve taraflı cumhurbaşkanı, bağımsız ve tarafsız olması gereken yargı örgütünü yaptığı kritik atamalarla belirleyebiliyor. Cumhurbaşkanı bütün yargı örgütü üzerinde yargı yetkisini kullanan kurum, kurul ve bireyleri doğrudan ve dolaylı olarak belirleyebilecek ölçüde olağanüstü büyük güce sahip oluyor.

1. Hâkimler ve Savcılar Kurulu
Cumhurbaşkanı 15 üyeli Hâkimler ve Savcılar Kurulunun 13 üyesinden 4’ünü doğrudan doğruya atayacak. Kurulun başkanı olarak tanımlanan Adalet Bakanı ile kurulun doğal üyesi olarak tanımlanan Adalet Bakanlığı Müsteşarını da zaten kendisi tek başına görevlendiriyor. Meclis tarafından seçilen öteki 7 üyenin belirlenmesinde de dolaylı olarak en büyük etkiye sahip olacak. Çünkü, birincisi, partisi aracılığıyla bu üyelerin seçiminde söz sahibi olacak. İkincisi, bu söz sahipliği, teklife göre, cumhurbaşkanı seçimi ile Meclis seçimi zorunlu olarak aynı günde yapılacağı için her iki seçimde seçmen tercihleri arasında farklılaşma olasılığı çok küçük kalacağına göre, gayet güçlü olacaktır.
Bilindiği gibi, Hâkimler ve Savcılar Kurulu adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapan; Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlayan son derecede stratejik bir kuruldur.

2. Anayasa Mahkemesi
Öte yandan, cumhurbaşkanı anayasa değişikliklerinin, kanunların, kararnamelerin, Meclis iç tüzüğünün anayasaya uygunluk denetimini yapan ve bireysel başvuruları karara bağlayan Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinden 12’sini atama yetkisine sahip bulunuyor. Meclisin seçtiği kalan 3 üyeyi Hâkimler ve Savcılar Kurulu örneğinde olduğu gibi partisi aracılığıyla etkileme olanağına da tabii ki sahip oluyor.

3. Yargıtay
Adliye mahkemelerince verilen karar ve hükümlerin son inceleme kurumu olan Yargıtayın üyeleri, cumhurbaşkanının doğrudan ve dolaylı olarak belirlediği Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından seçiliyor. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhuriyet Başsavcıvekili, Yargıtay Genel Kurulunun kendi üyeleri arasından gizli oyla belirleyeceği beşer aday arasından cumhurbaşkanı tarafından atanıyor.

4. Danıştay
İdare mahkemelerince verilen karar ve hükümlerin son inceleme kurumu olan Danıştay üyelerinin dörtte üçü, Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından seçiliyor. Dörtte biri ise yine cumhurbaşkanı tarafından atanıyor.

5. Yüksek Seçim Kurulu
Seçimlerin ve referandumların genel yönetimini, denetimini ve yargısal denetimini yapan Yüksek Seçim Kurulu Yargıtay ve Danıştay Genel Kurulları tarafından seçiliyor.

D. Meclis tek kişiyi siyasal olarak denetleyemiyor
Yürütme yetkisini tekeline alan, Meclisin yasama yetkisine ortak olduğu gibi onu feshetme gücüne de kavuşan, Meclisi dikkate almadan keyfince bütçe yapabilen, ayrıca yargı yetkisini kullanan kurum, kurul ve bireylerin atamasını doğrudan doğruya veya dolaylı olarak yapabilen cumhurbaşkanının Meclis tarafından siyasal denetimi imkânsız duruma getiriliyor.
Yürütme yetkisini tek başına kullanan cumhurbaşkanı (ve onun sekreterleri niteliğini taşıyan cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanlar) Meclisten güvenoyu almıyor ve güvensizlik oyuyla düşürülemiyor. Mecliste cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında gensoru verilemiyor. Cumhurbaşkanına hiçbir şekilde soru sorulamıyor. Cumhurbaşkanı yardımcılarına ve bakanlara sadece yazılı soru sorulabiliyor, sözlü soru hakkı kaldırılıyor.

E. Meclis tek kişiyi hukuksal olarak neredeyse hiç denetleyemiyor
Meclisin cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında suç işlemeleri durumunda hukuksal-cezai denetim yapıp onları Anayasa Mahkemesine sevk etme yetkisi ise çok yüksek oranlara bağlandığı için neredeyse imkânsız kılınmış. Cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında böyle bir iddiada bulunmak Meclis üye tam sayısının salt çoğunluğunu (yarıdan fazlasını), soruşturma açılması üye tam sayısının beşte üçünü, Yüce Divana sevk kararı vermek üye tam sayısının üçte ikisini gerektiriyor.
Cumhurbaşkanının, hukuksal denetimini gerçekleştirecek olan yargı örgütüyle nasıl bir ilişki içinde olduğu ortada.
Dolayısıyla, cumhurbaşkanının siyasal denetimi sadece seçimden seçime halka bırakılmış. Seçim yoluyla halk denetimi ise dört yılda bir yapılan seçimlerin beş yılda bir yapılacak olmasıyla daha da uzak bir tarihe atılmış.

III. Sonuç
A. Neredeyse mutlak hükümdar
Kısacası, AKP’nin başkanlık rejiminde cumhurbaşkanına tanınan yetkiler neredeyse mutlak hükümdara özgü olan yetkiler. Tek kişi neredeyse mutlak egemen oluyor. Yürütme yetkisi sadece onda. Yasama yetkisine sahip. Yargı yetkisini kullanan bütün organlar ona bağlı.
Cumhurbaşkanının mutlak egemenden sadece iki farkı var.
Cumhurbaşkanının mutlak egemen hükümdardan birinci farkı yasama yetkisini Meclisle paylaşıyor olması. Fakat bu paylaşımda asıl güçlü ortak kendisi. Çünkü Meclisi gerekçesiz feshedebiliyor ve Meclissiz bütçe yapabiliyor.
Cumhurbaşkanının mutlak hükümdardan ikinci farkı ise seçimle göreve geliyor olması. Yani getirilmek istenen cumhurbaşkanı seçilmiş bir padişah.
Gücü zayıflatılmış bir Meclisle çalışan seçilmiş bir padişah. AKP’nin başkanlık rejiminde cumhurbaşkanı işte böyle biri. Seçilmiş padişahın cumhuriyetle ilişkisi neredeyse hiç kalmamış. Çünkü Anayasaya göre egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir ve egemenliğin kullanılması hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.

B. Egemenlik devrediliyor
AKP’nin başkanlık rejimi tek kişi yönetimini dayatıyor. Seçilmiş padişahlığı getiriyor. Kayıtsız şartsız milletin olan egemenliğin kullanılmasını tek kişiye bırakıyor. 23 Nisan 1920’de Millet Meclisini kurarak vatanı emperyalist işgalcilerden kurtaran, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti kurarak egemenliğine sahip çıkan halka, “egemenliğini beş yıl boyunca tek kişiye devret, o seni bildiği gibi çekip çevirsin” diyor. Yani Cumhuriyeti fiilen ortadan kaldırıyor. Egemenliği halktan alıyor, tek kişiye devrediyor. Halktan kula kul olmasını istiyor. Milyonlarca yurttaşın aklından izanından vazgeçmesini, kaderini bir faniye teslim etmesini emrediyor.

C. Cumhuriyet anayasası ortadan kalkıyor
AKP’nin öngördüğü başkanlık rejimi Cumhuriyet anayasasını ortadan kaldırıyor. Milletin kayıtsız şartsız egemenliğini sona erdiriyor. Meclisin yasama yetkisini partili ve taraflı cumhurbaşkanına devrediyor. Bakanlar Kurulunu, Başbakanlığı, tarafsız Cumhurbaşkanlığını, bağımsız ve tarafsız yargıyı yok ediyor.

11 Oca 2017
paylaş