ABD Senatosu'nda görevli dört senatör, New York Times'ta yayımladıkları ortak makalede, Türkiye'nin Rus yapımı S-400 hava savunma sistemlerini almasının nelere yol açacağını tehditkâr bir dille kaleme aldı.
"Türkiye, ABD ile Rusya arasında seçim yapmak zorunda" başlıklı makalede, "Türkiye'nin dünyadaki yeri, ABD ile ilişkileri ve NATO'daki konumu açısından çok derin sonuçlar" ortaya çıkartacağı vurgulanırken, "S-400 sistemlerinin kurulmasının Rus ordusuna F-35'in nasıl çalıştığını anlama olanağı tanıyacağı da" ifade edildi. Böylece görünmez uçak tabir edilen F-35'lerin, S-400 karşısındaki zayıflığı da askerî uzmanların dışında bizzat ABD'li senatörler tarafından itiraf edilmiş oldu.
Makalede, Türkiye'ye ABD’nin "Düşmanlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası CAATSA" kapsamında ABD hukuku çerçevesinde yaptırım uygulanacağı da vurgulanarak ekonomik tehdit ile sopa gösterildi.
Senatörler yazılarında, Türkiye'ye havuç uzatmayı da ihmal etmediler ve makalade "Türkiye'nin Rusya ve Suriye ile enerji, tarım, turizm ve daha birçok alanda ihtiyaçlara dayanan bir ilişkisi olduğunu anlıyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan, S-400'den vazgeçerse, Sayın Putin de bu alanlardan birinde karşılık verebilir. Böylesine tatsız bir durum olması hâlinde, bu fırtına dinene kadar Türkiye'ye yardımcı olmak için elimizden gelen her şeyi yapmaya kararlıyız" dediler.
Senatörlerin, bu makalesinin, birbirine kitlenen S-400 ile F-35 krizi üzerine, Rusya'nın yaptığı 5. nesil uçak geliştirilmesi için Türkiye ile çalışmaya hazırız açıklamalarının ardına gelmesinin manidar olduğunu da not düşelim.
Adım adım tehdit, adım adım uzaklaşma
Türkiye'nin, S-400 alma kararı üzerine ABD kaynaklı baskı ve tehditler yeni değil. Son aylarda Türkiye'nin dış politika konularının başında geliyor. Baskı ve tehditler her geçen gün adım adım yükseldi. ABD bir yandan NATO üyeleri üzerinden Türkiye'yi sıkıştırmaya çalıştı, bir yandan ekonomik olarak sıkışmışlığımızı tehdide dönüştürdü. Türkiye'nin geri adım atmadığı noktada baskı ve tehditlerini sıklaştırdı. Dört senatörün yazısı son günlerde ABD kaynaklı en sert tutumlardan biri olarak ele alınmalıdır.
Ancak, asıl sorun senatörlerin makalede vurgu yaptığı, "Türkiye ve Erdoğan tercih etmeli, Rusya mı, ABD mi?" konusu değildir. Bizim için sorun "Türkiye bağımsızlığına ve egemenliğine sahip çıkacak mıdır?" Çünkü ABD, Türkiye'nin ekonomik ve askerî bağımsızlığını eline alma çabasına karşı, NATO'ya girişten itibaren başlayan "amir/memur" ilişkisini sürdürmek istemektedir. Bölgemizde ve ülkemizde yaşanan gelişmeler üzerine, Erdoğan/AKP yönetiminin tüm ikircimli, günü kurtarmaya çalışan politikalarına rağmen, Türkiye adım adım ABD/NATO kampından uzaklaşmaya çalışmaktadır. ABD'nin, baskı ve tehditlerini artırmasını bir de böyle okumak gerekir.
Başarabiliriz
Türkiye'nin NATO'ya girişiyle birlikte özellikle askerî alanda bağımsızlığını nasıl yitirdiğini, 12 Eylül faşist darbesi ve 15 Temmuz FETÖ/NATO darbe girişiminde gördük. Geniş halk kitleleri ABD emperyalizminin, Türkiye'nin yararına olmadığını her geçen gün gözlemlemektedir. NATO'nun, 70. kuruluş yılında, Türkiye'nin ekonomik ve askerî bağımsızlığını geri kazanmasının, ABD/NATO ittifakından çıkışın koşulları oluşmuştur. Halkımız psikolojik olarak buna hazırdır.
Ülkeyi yönetmekte her geçen gün daha da zorlanan Erdoğan/AKP yönetimi ile kararlı adımların atılma imkânı yoktur. Kendi bekasını, ülkenin bekasının üstüne koyan Erdoğan/AKP yönetimi ile Türkiye'nin ileri adımlar atma şansı kalmamıştır.
Türkiye'nin, bağımsızlık ve egemenliğinden yana tüm ulusal demokratik güçler yan yana gelmeli, tek kişi yönetimi terk edilmeli, Millet Meclisi'nin ülke yönetimindeki tarihsel rolü iade edilmelidir. Millet Meclisi, derhâl bağımsız demokratik halk iktidarını kurmalıdır.
Kurulacak halk iktidarı süratle, bölge ülkeleri ile barış ve saldırmazlık anlaşması imzalamalı, ekonomik bilimsel ve kültürel anlaşmaları yaşama geçirmelidir. ABD'nin, Ortadoğu'daki saldırgan politikaları ve Doğu Akdeniz ile Karadeniz üzerindeki emperyalist talepleri, Türk Akımı enerji koridoru üzerindeki baskıları ancak böyle durdurulabilir.
Bu baskı ve tehdit politikalarına karşı, "Beş Ülke, Beş Deniz" bölgesel girişimi doğrultusunda adımlar atılmalıdır. Beş Ülke (Türkiye, Suriye, Irak, İran ve Azerbaycan), Beş Deniz (Karadeniz, Ege Denizi, Akdeniz, Umman Denizi, Hazar Denizi) girişimi bölge uluslarını ve halklarını rahatlatacak ve geleceğe taşıyacak önemli politikaların başında gelmektedir. Atılacak adımlardan birisi olan mezhepçi dış politika terk edilerek Mısır ile ilişkiler güçlendirilmelidir. Türkiye'nin son yıllarda, Rusya, Çin, Küba, Venezüella ve Bolivya ile geliştirdiği ilişkiler sadece ticari alanda kalmamalı, bu ülkelerle teknoloji, bilim ve kültür alanlarında da adımlar atılmalıdır.
Halk iktidarının atacağı bir diğer adım, başta İncirlik ve Kürecik üsleri olmak üzere tüm ABD/NATO üs ve tesislerini kapatmak olmalıdır. Çünkü, ABD/NATO'nun topraklarımıza yerleştirdiği nükleer silahlar ABD'nin değil, bu ülke yurttaşlarının canına mal olacaktır.
Türkiye'nin bağımsız ve egemen bir ülke olarak devam etmesinin temel şartı, IMF/Dünya Bankası'ndan bağımsız ekonomi ve ABD/NATO'dan bağımsız ordudur.
Türkiye'nin, bağımsızlığını ve egemenliğini sağlayacak ve devam ettirecek, insani ve doğal kaynakları ile tarihsel tecrübesi ve bilgi birikimi mevcuttur. Bu kaynaklar, geniş halk kitlelerinin çıkarları doğrultusunda kullalnıldığında, Türkiye bağımsız ve egemen bir ülke olarak yurttaşlarının, bölge ve dünya halklarının yararına ilerici adımlar atacaktır. İstersek başarabiliriz...
- İbrahim Akseloğlu