Kanal İstanbul için akıl dışı ısrar niye?

AKP'nin 3 Kasım 2002 yılında iktidara gelişinde, ABD ve Avrupa emperyalistleri tarafından yolunun açıldığı, her türlü ekonomik, siyasi desteğin verildiği biliniyor.

AKP, Batı emperyalizminin dosyasındaki hedefleri uygulamada hevesli oldu, neoliberal ekonomik modelin gerektirdiği özelleştirmeleri elleri titremeden yaptı, taşeronlaştırmayı sayıca en yüksek sayıya ulaştırdı. Tarımda yerli üretim düştü, çiftçi borç batağında, iflaslar çığ gibi. Samana, buğdaya alışmışken, 31 Mart 2019 tarihindeki yerel seçimlerde AKP'ye prestij ve oy kaybı yaşatan patates, soğan ithalatına, yakınlarda pancar şekeri de eklendi. Küçük esnaf, zanaatkâr, bakkal tek tek kapanıyor; yoksullar için ayrı, orta sınıf için ayrı, zincir marketlerin, AVM'lerin egemenliği ülkenin en uzak noktalarına ulaştı. İşsizlik, hele de genç işsizliği toplumu sarsıyor, yıpratıyor, olanağı olan kendini yurtdışına atmaya çalışıyor. AKP iktidarı, kısa bir tereddütten sonra Libya yıkımına dahil oldu, antiemperyalist direnç noktası bu ülke harabeye çevrildi. 2011 yılında Suriye'de başlatılan, yerli çeteler ve uluslararası teröristler eliyle yürütülen emperyalist komploya gövdesiyle daldı. Kısa sürecek çok kazançlı bir iş diye başladığı bu macerada gelinen nokta, beş milyona dayanan Suriyeli artık Türkiye'li. Ayrıca, toplumun refahından kısılarak harcanan 40 milyar dolarlık kayıp. 2015 yılı 15 Temmuzunda, FETÖ terör örgütünün darbe teşebbüsünün arkasında Amerika ve Avrupa emperyalistlerinin desteği o kadar açık ki, AKP iktidarı S400 savunma sistemi satın alma kararı aldı. 1952 yılından beri, NATO'nın en sadık üyesi, en büyük ikinci orduya sahip Türkiye'nin bu kararı ABD'li ve Avrupalı siyasileri telaşlandırdı. Türkiye'nin S400'lerden vazgeçmesi için baskılar devam ediyor. NATO'dan çıkmak, Türkiye'nin ve komşularımızın yararınadır. Elbette ki AKP'nin böyle bir gündemi yok. O gözden çıkarıldığını düşünerek, ABD'deki yönetim krizinin yarattığı boşlukları değerlendirerek manevra yapıyor. Bir taşla üç kuş ABD'de çok tepki çektiğini bildiği bu girişimlerini, Kanal İstanbul projesiyle dengelemeye mi çalışıyor? İlk olarak, diyebiliriz ki, Montrö anlaşmasıyla, Karadeniz'in ve Boğazların kontrolü Türkiye ve Karadeniz'e kıyısı olan ülkelerin elinde. Boğazlardan ticari gemilerin serbest geçiş hakkı varken, bölge dışı ülkelerin savaş gemileri, önceden bildirim yapma ve belirli bir tonajı geçmemek kaydıyla geçebiliyor, Karadeniz'de sınırlı süre kalabiliyor. Bu da ABD'nin Karadeniz'e istediğince etki edememesini garantiliyor. Kanal İstanbul açılırsa Montrö sözleşmesi tartışmaya açılabilir, ABD'nin etkisi artabilir, bundan en büyük rahatsızlığı hedef ülke Rusya Federasyonu'nun duyacağı belli. Böylelikle ABD'ye, barışalım birlikte çalışalım mesajını iletme amacında olabilir. İkinci nokta, milyarlarca dolarlık dev harcamaların ekonomiye getirebileceği dinamizm, yandaş inşaat tekellerine aktarılabilecek büyük servetler olabilir. Üçüncü nokta, mevcut başarısızlıklarını örtebilmek için, muhalefetin sert karşı çıkışlarına karşı güçlü polemik yapabilme, seçmenini kendi etrafında toparlayabilme umudu olabilir. AKP başaramayacak Akla ve bilime ters, İstanbul gibi, dünyanın ve Türkiye 'nin gözbebeği bir yerin doğasını bozmak, yer altı, yer üstü su kaynaklarını tahrip etmek, deprem riskini arttırmak, ülke güvenliğini tehlikeye atmak gibi sonuçları olabilecek bu girişim ihanetle eşdeğerdir. AKP bu projesini gerçekleştiremeyecek; Gezi Parkına Topçu Kışlası yapamadığı gibi, ondan çok daha büyük zararlara yol açacak bu akıl ve bilim dışı girişim çöp sepetine atılacak. Bu ülkenin emekçileri, aydınları, kadınları, gençleri, bunu önleyecek demokratik reflekse sahiptirler. Kanal İstanbul'a karşı olmak; Vatan'a, Cumhuriyet'e ve Emek'e sahip çıkmaktır.

22 Ara 2019
paylaş