Kemal Burkay, Kasım Süleymani ve Trump...

"Emperyalist kapitalist düzen militaristtir. Savaş zihniyetini, ırkçılığı, şovenizmi, gericiliği ve ayrımcılığı körüklemek; savaş, işgal, askerî müdahale, sömürgecilik ve emperyalizm bu düzenin varoluş tarzıdır.

Emperyalist kapitalist düzen, aklın, bilimin, demokrasinin, laikliğin düşmanıdır. Dolar milyarderlerinden oluşan bir avuç azınlığın lüksünü ve egemenliğini sürdürmek için en bağnaz gericilikle işbirliği yapar ve dünyayı karanlığa teslim etmekte hiçbir sakınca görmez." 1

ABD, 3 Ocak 2020 günü, Irak topraklarında, İranlı askerî komutan Kasım Süleymani, Iraklı Haşdi Şabi komutan yardımcısı Ebu Mehdi el Mühendis, Iraklı Haşdi Şabi halkla ilişkiler sorumlusu Cabiri ve konuklarını suikastle öldürdü.

Bu saldırı, şüphesiz ki egemen devletler olan İran ve Irak'ın kendi ulusal yasaları çerçevesinde görevli askerlerine ve memurlarına karşı işlenmiş cinayetlerdir. ABD uluslarası alanda hiçbir meşruiyet kaygısı duymadan yasaları çiğnemiştir. Emperyalist kodlarının gerektirdiği gibi davranmıştır. ABD'nin davranışına şaşırdık mı? Kendi adıma söyleyeyim şaşırmadım, bu konuda yalnız olduğumu da sanmıyorum.

Kemal Burkay'a şaşırdım.

Açık denizlere pusulasız çıkarsan nereye gideceğini bilemezsin. Devrimciler işçi sınıfının ortak öğretisi olan bilimsel sosyalizmin rehberliğinde yol almazlarsa varacakları nokta hazindir.

Şair, yazar, aydın; siyasete Türkiye İşçi Partisi'nde başlamış, daha sonra Kürdistan Sosyalist Partisi'ni kurmuş, şimdilerde Hak ve Özgürlükler Partisi üyesi Kemal Burkay'ın 3 Ocak 2020 tarihli, kendi adına açılmış facebook sayfasındaki ABD, İRAN REJİMİ ve MAO başlıklı yazısı ibretlik. 2

Burkay, Mao'dan, bağlamından kopararak yaptığı alıntıyla başladığı yazısında, Baba Bush'un başlatıp, oğul Bush'un tamamladığı Irak'ın işgalinin ve Saddam Hüseyin'in iktidardan uzaklaştırılmasının ne kadar hayırlı sonuçları olduğunu anlatıyor.

Ardından hayıflanıyor, Bush işi tamamlamadı, sıra İran'a geldiğinde vazgeçti deyip üzüntüsünü dillendiriyor. "Acaba o sıra, şimdi Trump'la mı gelmekte? Hani fena olmaz!" diyerek umutlanıyor.

"Ne yazık ki biz ezilenlerin gücü bu zorbalara yetmiyor, her durumda kendi işimizi kendi elimizle göremiyoruz. Önümüzdeki günlerde olaylar nereye varır, göreceğiz" diyerek emekçilere, halka, işçilere olan güvensizliğini belirtiyor.

"Öyle sanıyorum ki İran’daki ilkel rejim artık yolun sonuna gelmiştir. Bu, hem başta Kürtler olmak üzere tüm İran halkları, hem de bölge ve dünya için iyi bir gelişme olur" diyerek yazısını sonlandırıyor.

İktidar mücadelesi, sınıflar mücadelesidir. Her ülkenin emekçileri, kendi despotlarına karşı dil, din, mezhep, etnisite gözetmeden bir araya gelir, en geniş halk iktidarını kurmaya çabalar.

Burkay ise, ulusal kurtuluşu emperyalistlerden, kapitalistlerden, sömürgecilerden beklemeyi öneriyor, işbirlikçi komprador milliyetçiliğe savruluyor.

Başta Kürt'ler olmak üzere Türkiye halkının bundan kazanacağı bir şey yok. Emperyalistlere elini veren sadece kolunu değil, gövdesini kaptırır.

[1]1920 TKP programından

[2]ABD, İRAN  REJİMİ VE MAO…



Kemal Burkay

Maoculuk bu ülkede, özellikle de Perinçek denen kişi yüzünden kötü bir imaja sahip olsa da, Mao’nun, -kimi yanlışlarının yanı sıra- yaptığı iyi işler ve söylediği iyi sözler de vardır. Çin devrimine öncülük ve koca Çin’i özgürleştirmek elbet yaptığı iyi işlerin başında gelir. Bir de Mao’nun şu sözü çok hoşuma gider ve bazı olayları yorumlamaya müthiş uygun düşer:

“Kötü bir adamın iyi bir adamı dövmesi kötüdür. İyi bir adamın kötü bir adamı dövmesi ise iyidir. Kötü bir adamın kötü bir adamı dövmesi de iyidir!..”

ABD ve müttefikleri 1990 yılında Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak’ı vurdukları zaman. Tam da Mao’nun söz konusu vecizesinin üçüncü bölümü gerçekleşmekte idi…

O zaman Türkiye’de olduğu gibi, dünyanın birçok yerinde solcular, ABD emperyalizmine karşı sosyalist geçinen Saddam’ı ve onun “Sosyalist Baas Partisi”ni desteklediler.

ABD evet emperyalistti. Ama Saddam ve onun Baas Partisi ise sosyalist filan değildi. İzlediği azılı bir Arap şovenizmi idi ve gırtlağına kadar zorbalığa, kana belenmişti. Hem Kürt halkına karşı, hem de bizzat Irak’ın Arap halkına karşı.

Kürt halkının ve Irak’ın baskı altındaki halk kesimlerinin gücü bu rejimi değiştirmeye yetmedi. Sonunda ABD gibi güçlülerin eliyle cezasını buldu.

Saddam rejiminin ABD ve müttefiklerinin eliyle devrildiği günlerde Kürtler birçok Avrupa ülkesinde sevinç ve destek gösterileri düzenlediler. Bunlardan biri İsveç’in başkenti Stokholm’da idi.

Bu gösteri sırasında İsveçli solcu bir genç, bir arkadaşımıza sormuştu: “Neden ABD’den yana ve sosyalist Saddam’a karşısınız?”

Arkadaşımız ona şu cevabı vermişti:

“Saddam geçek bir sosyalist değil ve Kürt halkına karşı soykırım dahil, çok suç işleyen biri. Siz Kürt halkının yerinde olsanız ne yapardınız? Düşünün, bir tavşan kurdun önünden kaçmakta ve tam o sırada bir avcı çıkıp kurdu vurmakta… Tavşanın yerinde olsanız bu olaya sevinmez misiniz?”

İsveçli genç arkadaşımıza hak vermişti.

Evet, Baba ve oğul Bush’lar, Birinci ve İkinci Körfez Savaşlarıyla Saddam rejimini yıkmakla iyi bir iş yaptılar ve bunun sonucu Irak Kürdistanı halkımız özgürleşti ve orada federal bir yapı oluştu. Emperyalist ABD, ünlü kötü adam olsa da, Mao’nun deyişiyle iyi bir iş yapmış, bölgenin azılı kötü adamını cezalandırmıştı.

Ama Baba ve Oğul Bush’lar ne yazık ki bölgedeki işlerini yarım bıraktılar. İran’a sıra gelmedi

Acaba o sıra, şimdi Trump’la mı gelmekte?.. Hani fena olmaz!
Ne yazık ki biz ezilenlerin gücü bu zorbalara yetmiyor, her durumda kendi işimizi kendi elimizle göremiyoruz. İran mollaları, “İslami devrim” adı altında iktidara geldiler ve yıllardır İran’ın demokrat ve ilerici güçlerine, kadınlara ağır bir baskılar uyguladılar, özellikle de Kürt halkına karşı kanlı bir savaş yürüttüler; Kasımlo, Şerafkendi gibi değerli Kürt liderlere karşı Avrupa başkentlerinde bile suikastler düzenlediler. Masum insanlara karşı dur-durak bilmez idamlar yüzünden Rejimin adı “İran İdam Cumhuriyeti”ne dönüştü.

Bu çağdışı, ilkel ve acımasız bir sistemdir. Rejim zaman içinde “İslami devrim ihracı adına, elini diğer ülkelere, Suriye’ye, Irak’a, Lübnan’a, Yemen’e ve başka yerlere uzattı. Ama bu durum ister istemez onu başkalarıyla ve bazı bölge ülkelerinin yanı sıra ABD ile karşı karşıya getirdi.

İran’ın bu yayılmacı politikası son dönemde Irak’ta ve bizzat İran içinde güçlü tepkilere, yaygın ve kanlı kitle direnişlerine yol açmıştı. Haşdi Şabi ve benzer terör grupları eliyle ABD’nin Bağdat’taki Büyükelçiliği’ne karşı girişilen son saldırı ise bu alanda biriken gazın bir bakıma patlamasına yol açtı. Bölgedeki bir dizi kanlı eylemde ve provokasyonda eli bulunan Kudüs Tugayları Komutanı Kasım Süleymani’ye yönelik bombalama eylemi ise ABD-İran ilişkilerinde yeni bir çatışma sürecinin fitilini ateşlemiş görünüyor.
 
Önümüzdeki günlerde olaylar nereye varır, göreceğiz. Öyle sanıyorum ki İran’daki ilkel rejim artık yolun sonuna gelmiştir. Bu,  hem başta Kürtler olmak üzere tüm İran halkları, hem de bölge ve dünya için iyi bir gelişme olur.

05 Oca 2020
paylaş