Salgın günlerindeyiz. Hepimiz için zorlu günler. Hastalık korkusu bir tarafta, sosyal olarak kısıtlanan yaşantımız ile sokağa çıkamamak diğer tarafta.
Yalnızca biz değil, dünya genelinde durum aynı.
Bugünlerde önemini tekrar hatırladığımız iki temel olgu öne çıkıyor. Bilimsel bilginin önemi ve başta sağlıkçılar olmak üzere emekçilerin, işçi sınıfının önemi.
Sermayenin karanlığında
Patronların, sermayenin elini serbest bırakıp işçinin emekçinin elini kolunu bağlayan neoliberal düzen, ayakta kalabilmek için büyük bir gericilik kampanyası başlattı. Halk, iplerini sermayenin elinde tuttuğu şeyhlerin, dervişlerin ve mensupların eline terk edildi.
Irkçılık, dincilik, mezhepçilik rüzgârlarıyla emekçi halk bölünüp parçalandıkça sağlık, eğitim, iletişim, ulaşım, gıda üretimi, tedarik sistemi sermayenin azgın kâr hırsına kurban edildi.
Bilimin şafağında
Bütün büyük toplumsal sorunlarda olduğu gibi Koronavirüs salgınında da bilime, bilimsel düşünceye, bilim insanlarının çabalarına yöneldi kitleler. Bunun etkisinin ilk yansımasını Bilim Kurulu’nun kurulmasıyla görmeye başladık.
Peki bu yeteli mi? Tabii ki değil.
Dün yok sayılanlar
Bu gerici propagandayla emekçiler yok sayıldı, itibarsızlaştırıldı. Öyle ki genel olarak en saygın emekçi kesimlerinden olan doktorlar ve öğretmenler bile hor görülmeye başlandı. İktidarın propagandalarında doktorlar ve öğretmenler hedef gösterildi. Bu kesimlere yönelik şiddet olağan bir duruma dönüştü.
İşçi sınıfının diğer kesimleri de yok sayılmaya, hor görülmeye başlandı. Ağır kölelik koşullarında yaşamaya mahkûm edildi.
Bugünün isimsiz kahramanları
Bütün büyük toplumsal sorunlarda olduğu gibi Koronavirüs salgınında da kurtuluşun emekçilerin fedakârca, kahramanca çalışmalarıyla mümkün olduğunu anladık.
Sağlık emekçilerinin ne kadar saygın bir iş yaptığını anladık.
Okullar kapatılınca öğretmenlerin yerini hiçbir uzaktan eğitimin alamayacağını fark ettik.
Evimizde kalmamızı sağlayan, ihtiyaçlarımızı kapımıza kadar getiren kargo ve posta emekçilerinin, kuryelerin ne kadar hayati bir işi yaptığını fark ettik.
Yüzünde maskeleriyle gıda temizlik ve temel ihtiyaç malzemelerini temin etmemizi sağlayan market çalışanlarını, bakkalları, manavları...
Onların açık kalmasını sağlayan tedarik zincirindeki emekçileri, gıda üretimi sürdüren fabrikalardaki işçileri, köylüleri, tarlalardaki emekçileri...
Bir kere daha fark ettik. Ve hatta bu kahraman insanlara şükranlarımızı her akşam alkışlarımızla gösteriyoruz.
Peki bu yeterli mi? Tabii ki değil.
Kurtuluşun anahtarı
Tarih bize toplumların büyük felaketlerden ancak bilimin emekle birleşmesiyle çıktığını gösteriyor. Bilimsel görüşler, yol ve yöntemler ancak geniş halk kesimleri tarafından benimsendiğinde toplumsal bir kuvvete dönüşüyor. Yani bilim halkın çoğunluğunu oluşturan emekçi sınıflarla birleşirse kurtuluş yolu açılıyor.
Şimdi Koronavirüs salgını karşısında bir bilim kurulumuz var. Siyasi iktidar taviz vererek bu kurula belirli bir inisiyatif alanı açtı. Fakat bu kurulun sendikalar ve meslek örgütleriyle yani emekçi halkla bir bağlantısı yok. Bu hâliyle iktidarın elinde yeni bir “fetva kuruluna” dönüşme riski var.
Yanlış anlaşılmasın. Bilim Kurulu’nda illaki meslek örgütlerinden temsilcilerin olması gerekir demiyorum. (Türk Tabipleri Birliği TTB ve diğer sağlık meslek örgütleri hariç tabii. Bu kurulda sağlık emekçilerinin örgütleri olmalıydı.) Ama Bilim Kurulu’na emek örgütlerinin görüşleri bir şekilde yansıtılabilmeli. En azından önerilen tedbirler sendikalar ve meslek örgütleri ile tartışılmalı. Bizim için kendilerini ateşe atan sağlıkçılar başta olmak üzere bütün emekçilerin beklentilerini, önerilerini ilk elden duyup dikkate almalı.
En az kayıpla çıkmak için
Bütün dünyayı etkisi altına alan bir salgınla mücadele ediyoruz. Salgını bastırsak bile büyük toplumsal ve ekonomik krizler de kapıda bekliyor. Salgından ve yarattığı krizden en az zararla çıkmak için önce ulusal, sonra uluslararası çapta bilimin aydınlığını ve emeğin gücünü seferber etmemiz gerekiyor.
Toplumsal dayanışmamızı yükseltmeli, ekonomik kaynakları bir avuç zenginin elinden kurtarıp halkın hizmetine vermeliyiz.
Sağlık ve eğitim sistemini, üniversiteleri, sanayi ve ekonomiyi toplumcu temellerde yeniden inşa etmek, ayağa kaldırmak zorundayız.
Bu büyük seferberliği sağlamak için tüm toplumsal kesimlerin, işçi ve emekçi halkın demokratik iradesini yansıtan tam yetkili bir Millet Meclisine ve bu meclise hesap verecek Birleşik Halk Hükümetine ihtiyacımız var. Çünkü bu dönemde iktidar muhalefet kapışmasına değil, toplumun bütününü kapsayacak birlik ve dayanışmaya ihtiyacımız var.
Fakat bu olanaklar elimizde yok diye boş duracak değiliz. Salgınla mücadele için dayanışmamızı yükseltmeye devam edeceğiz. Birbirimizden haberdar olmaya, ihtiyaçlarımızı el birliğiyle gidermeye, moralimizi yükseltmeye, örgütlenmeye devam edeceğiz. Ulusal demokratik güçlerin en geniş birliğini sağlamak için çabalayacağız.
Salgınla mücadele için üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirirken tam bir seferberlik sağlanması için mücadele edeceğiz. Salgına karşı canlarını siper ederek mücadele eden emekçilerin siyasi alanda temsil edilmesi için; siyasi iktidarın halkın taleplerine uygun davranması için sesimizi yükselteceğiz.
- Onur Balcı