Patronun beyanı esas mıdır?

Bir önceki yazıda "Patronlarda iyi niyet aramak" patronlar tarafından yaygın olarak yapılan hak gasplarından bahsetmiştik. Bazılarını kısaca anlatmıştık.

Bu yazıda da hem işçiye, hem patronlara verilen bir hak olan “Derhâl Fesih”in patronlar tarafından nasıl kötüye kullanıldığını anlatalım.

İş kanunu 24. maddesi işçiye, 25. maddesi patrona belirtilen durumlar olursa derhâl fesih hakkını veriyor. Patronun derhâl fesih hakkı 25. maddede 4 başlık altında toplanmıştır. 2. başlıkta “Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri” denilerek hangi durumlarda bu hakkın kullanılacağı belirtilmiştir.

Elbette ki insani ve ahlaki olmayan bir davranışta bulunmuş işçinin cezalandırılması doğrudur. Fakat patronlar tarafından 25/2'ye dayanılarak yapılan işten atmaların neredeyse tamamı yalan beyanla gerçekleşiyor. Bu maddeye dayanılarak atılan işçiden savunma alınması gerekmediği için, işçi bir anda kendini kapının önünde buluyor. Bir işçiye "Sana verilen işi, görevi yerine getirmedin" ya da "Patrona hakaret ettin" vb. sebep  gösterilerek "Artık seninle çalışmak istemiyoruz" denilebiliyor. Kendini ifade etme ve savunma şansı olmayan işçi, sadece patronun beyanıyla işsizlik ve açlıkla yüz yüze kalıyor.

25/2, patronların kıdem tazminatı vermemek veya olabildiğince geç vermek için kullandıkları bir engel hâlini aldı: Kıdem tazminatının fona devredilmesi tartışmalarından hatırlarsınız; bakanlık, "İşçiler zaten kıdem tazminatı alamıyor" diyerek fonu savunmuştu. Bakanlık işçilerin asıl bu yüzden kıdem tazminatı alamadığını bilmiyor mu? İşçi sınıfımızın yetiştirdiği eğitimciler, hukukçular bu söylemin doğru olmadığını, bu durumdaki işçilerin haksız bir şekilde işten atıldığını, açılan davalar sonucunda kıdem tazminatı aldıklarını belirtmişti. Yani en iyi ihtimalle 1,5 sene süren dava süreci sonucunda işçiye sen haklısın deniliyor.

25/2, arabuluculuk aşamasında, işçiyi, kıdem tazminatı başta olmak üzere alması gereken haklarının karşılığının çok altında bir miktara razı edilmesinin önünü açıyor: Çünkü mahkeme süreci, arabuluculuk ve üst mahkeme ile sürecin uzun sürmesi, bu süre içinde iş bulamama ihtimali yüzünden çaresiz olduğu için teklif edileni kabul etmek zorunda kalıyor.

25/2, işsizlik ödeneğinin önüne geçiyor: SGK'dan işsizlik maaşı olarak bilinen işsizlik ödeneğini alabilmesi için işçinin hangi sebeple işten ayrıldığı önemli. Patron tarafından bildirilen SGK çıkış kodu 25/2'nin karşılığı olan 29 olarak belirtildiyse maalesef işsizlik ödeneği alınamıyor. Fakat dava açılır ve kazanılırsa; son 3 yılda en az 600 gün ve son işyerinde 120 gün çalışması olan işçi, hakkettiği ödeneği toplu olarak alabiliyor.

25/2, iş güvencesinin önüne geçiyor: İş Kanununun iş güvencesini düzenleyen maddeleri, asıl olanının iş sözleşmesinin devamı ve işten atmanın son çare olduğunu, işçinin verimi ve davranışı ile ilgili bir durum varsa mutlaka savunmasının alınması gerektiğini, bunlara uyulmadan yapılan işten atmalar için işçinin işe iade davası açabileceğini belirtiyor. Fakat 25/2'ye dayanılarak yapılan işten atmaları hariç tutuyor. İşten atılan bir işçinin işe iade davası açabilmesi için 25/2'den atılmamış olması gerekiyor. Yani 25/2 iş güvencesi hükümlerini perdeliyor. Yeterli hukuk bilgisi ya da desteği olmayan işçi, dava açmayacaktır. Aslında yalan beyana dayanarak kötü niyetli olarak gerçekleşen işten atmalar için; işyerinde 30 veya daha fazla işçi çalışıyor ve en az 6 aydır belirsiz süreli sözleşme ile çalışıyorsa, işçi işe iade davası açabilir.

25/2, sendikal örgütlenmeyi engellemek için silah olarak kullanılıyor: Bir işçinin sendikal faaliyet yürüttüğü için, bir sendikaya üye olduğu için ya da olmadığı için işten atılması suçtur. Sendikal faaliyetten dolayı işten atılan işçiler olduğunu herkes biliyor. Patron, üye olan işçilere gözdağı vermek için yine bu maddeyi kendisine kalkan yapıyor. Fakat ispatlanması hâlinde sendikal tazminat ödemeye mahkûm ediliyor.

Patronlar kendilerine verilen derhâl fesih hakkını çok rahat ve keyfi olarak kullanabiliyor: İşçiler kullanabiliyor mu? İş kanunu madde 24/2 ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri için işçilere de derhâl fesih hakkı veriyor. Peki bir işçi "Burada bana kötü davranıyorsunuz, hakaret ediyorsunuz" veya "İşe alırken bana yalan söylediniz" vb. deyip “Benim alacaklarımı verin, ben gidiyorum" diyebiliyor mu? Ya da böyle dediğinde "Sen haklısın, buyur alacakların" deniyor mu? Yoksa "Nereye gidersen git" mi, deniyor?

Patronların yıllardır kendilerine verilen bu hakkı kötüye kullandığı çok açıktır: Sadece patronun bir beyanıyla işçi; işşizlik ve açlığa mahkûm edilmektedir. Sonucunda bir işçinin işsiz, gelirsiz kaldığı; bütün alacaklarının elinden alındığı bir beyanı, baştan doğru kabul etmek yanlıştır. Bakanlık bunun için bir çalışma yapmalıdır. İşe iade için aranan 30 işçi ve 6 ay çalışma şartı, en azından 25/2 ile atılan işçiler için uygulanmamalıdır. Çalışma bakanlığı bu sebeple yapılan işten atma bildirimlerinde işçinin başvurusunu beklemeden inceleme yapmalıdır. İşçinin haklı olabileceği ama dava açamayacağı ihtimalini göz önünde tutup ona ulaşmalıdır. Bu hakkı kötüye kullanan patronlar cezalandırılmalıdır. Gerekiyorsa bu patronların gelirlerine el konulmalıdır. Yaptıkları ahlaksızlık yanlarına kâr kalmamalıdır. Bakanlık, patronun değil, işçinin hakkını koruyan bir yerde durmalıdır.

"Sürekli olarak tekrar etmenin sayılamayacak kadar çok yararı var. Her işçinin kulağına küpe olması gereken evrensel bir kural her zaman hatırlatılmalıdır. İş hukuku, özünde işçi hukukudur. Hukukun bu alanının temel felsefesi ve özelliği işçiyi korumasıdır. Çalışma yaşamına ilişkin tüm yasalar mutlaka, ama mutlaka işçiyi korumak zorundadır. Sermaye ve işçi sınıfı arasında çıkacak öze ilişkin bütün uyuşmazlıklarda esas olan daha zayıf konumda bulunan işçinin korunmasıdır." 1

Yine aslında iş, biz işçilere düşüyor. Bize karşı yapılan bu ve benzeri haksız, hukuksuz uygulamaları kaldırıp atacak güç bizim birliğimizdir. İş yerinde ve hayatın tüm alanında bize karşı yapılan saldırılara dur demek için örgütlenmeliyiz. Yüzümüzü sınıf mücadelesine dönmeliyiz. Bunun en önemli aracı sendikadır. İşçilerin sendikalı olduğu işyerlerinde patronlar, keyfi uygulama yapamıyor; işçiler buna izin vermiyor. İş yerinde sendikalı olmak güçlü olmaktır. Hiç tereddüt etmeden iş kolundaki uygun sendikayı bulup üye olmalıyız, arkadaşlarımızı da yönlendirmeliyiz.





 
03 Haz 2020
paylaş