Bir yanda insanların binlerce yıl önce kendi yaşamlarını kolaylaştırmak için evcilleştirdiği, sonrasında betonlaşan dünyada ihtiyacı kalmadığı için yaşam alanlarını çöp kenarlarına, park köşelerine hapsettiği canlar; sokak hayvanları…
Diğer yanda her seçim döneminde onları vaatlerine konu eden ama seçim sonrası unutan yerel yönetimler...
Bir yanda ise sokak hayvanları için mücadele eden aktivistler ve hayvanseverler...
Suistimal edilen kazanımlar
Uzun yıllardır verilen hayvan hakları mücadelesine rağmen mevcut iktidar tarafından binbir türlü bahane ile hayvanları koruma yasasını çıkaramamış olsak da, ne yazık ki kazanımlarımız da pek çok kişi tarafından bilinmediği için suistimal ediliyor.
Belediyeler sahipsiz hayvanları korumak, beslemek ve tedavi etmekle yükümlüdür. Bakım evi (barınak) olmayan belediyeler hayvanları toplayamaz, olanlar da barınakların temiz ve hijyenik olmasından sorumludur. En önemlisi tüm bunlar gönüllü hayvansever ve aktivistler ile birlikte yapılmalıdır.
Sınıfta kalan belediyeler
Bütçeleri trilyonları bulan belediyeler, her ihaleyi rant uğruna peşkeş çekerken elbet bu durumdan mama ihalesi de nasibini alıyor.
Sokak hayvanları, belediyelerin biz hayvanseverlere vermekten kaçındığı, önümüze sıraladığı saçma koşulları zorla aşarak alabildiğimiz bir paket mama yerine çöpten beslenmeyi tercih ediyorlar.
Kendine sosyal demokrat diyen, bu kenti birlikte yöneteceğiz diyen belediyeler de ne yazık ki hayvan hakları konusunda sınıfta kalıyor.
Sokaklara pankartlar asıp duyarlı görünmeye çalışan, otoyolun ortasındaki parka mama noktası bırakarak o mamaya ulaşmaya çalışırken araç altında kalıp ölen hayvanları görmezden gelen, mama kaplarına sadece açılışta mama bırakan belediyelerin kendi bünyesindeki barınaklara verdiği önemi de varın siz düşünün...
Toplama kampından farksız, hayvanların açlık ve pislik içinde yaşam mücadelesi verdiği barınaklar, işinde uzman olmayan, en önemlisi gönüllülük temeliyle değil de ahbap çavuş ilişkisi ile işe alınan barınak görevlileri ve veteriner hekimler yüzünden her türlü acıya maruz kalan yüzlerce cana, sözde ev sahipliği yapıyor.
Sınıfta kalan sadece belediyeler değil
Hayvanlara eziyet, işkence ve hatta tecavüz her gün artarken barınaklardan önce çözülmesi gereken daha önemli konular var diyen belediyeciler gibi sınıfsız, sınırsız bir dünya için emek veren devrimci demokratlar da ne yazık ki hayvan hakları konusunu kenara atıyor.
“Boşverin bu dünyayı ahirete hazırlanın” demek ne kadar marksist bir yaklaşım ise “Bu düzende değişmez ancak düzen değişirse olur” demenin de aynı derece marksist bir yaklaşım olduğu gerçeği yüzümüze tokat gibi çarpıyor.
Bugünden yarını kurmaya başlayabiliriz
Hayvan haklarının, işçi sınıfının hak mücadelesinin bir parçası olduğu gerçeğini kabul etmek gerekiyor.
Gezi’de ya da Kaz dağlarında ağaçlar ve dolayısıyla doğa için nasıl mücedele edildiyse hayvan hakları için de aynı mücadeleyi vermek gerekiyor. İnsanı doğadan, doğayı da hayvandan bağımsız düşünemeyiz. Bu sebeple değişmesi gerekenin insan olduğunu bilerek insan ve doğanın birbiri ile uyumlu hâle gelebilmesi için bugünden başlayarak yarını kurmalıyız.
- Derya İleri