Emperyalist dayatma

Kasım / 1979

CHP ağırlıklı hükümetin burjuva reformist politikasının iflâsından yararlanan iç gericilik politik bunalımdan daha baskıcı rejimle çıkmak taktiğini izliyor. Gericiliğin başı Demirel bu taktiği “erken seçim” adı altında hükümet boşluğu yaratma, böylece sıkıyönetim hükümetleri kurdurma biçiminde uygulamaya yelteniyor.

İç gericiliğe, Demirel’lere, Türkeş’lere bunu ABD, NATO ve Batı Avrupa emperyalistleri dikte ediyor. Seçimler öncesinde ve sonrasında ABD emperyalizmi Türkiye’ye sözde yardım girişimlerini yoğunlaştırırken, açıkça politik bunalımdan çıkış yolu olarak sıkıyönetim hükümetlerini dayatmaya başladılar. Emperyalist tekeller, NATO’cu çevrelerin gazetelerinden biri olan “Frankfurter Aligemeine Zeitung” gazetesi 16 Ekim 1979 günlü sayısında bu dayatmalarını açıkça şöyle belirtiyordu: … Ana görevi erken seçimleri hazırlamak olan bir sıkıyönetim hükümeti Türkiye’nin karışık durumunu, şimdiki muhalefetin sıralarından oluşturulacak bir koalisyondan, ya da Ecevit’in uzun pazarlıklar sonucunda belki kazanabileceği Erbakan’ın MSP’yle kurulacak yeni hükümetten daha açık katkıda bulunabilir.”

Emperyalizm, iç gericilik sıkıyönetim hükümetleriyle neyi plânlıyor, neyi hesaplıyor? ABD, NATO ve Batı Avrupa emperyalistlerinin amacı Türkiye’yi daha gerici, baskıcı rejimlerle silâhlandırma girişimlerinin ortasında tutmak, yeni askersel üsler açmak, bölgemizde ve Orta Doğu’da saldırgan konumlarını pekiştirmektir. Nitekim onlar daha şimdiden Gölcük’ün Amerikan 6. Filosu’nun üssü durumuna getirilmesi için girişimlerde bulunuyorlar, topraklarımızdaki üsleri pekiştirecek, sözde “savunma” işbirliği anlaşmasını dayatmak için bir pazarlık sürdürüyorlar. Onlar birde özellikle AP, CHP işbirliğini sanki demokrasi yanlısıymışlar, “ara rejimlere” gerçekten karşıymışlar gibi “işbirliği yapın yoksa demokrasi kaza uğrar” tehdidiyle de gerçekleştirmeye çalışıyorlar.

İşbirlikçi, tekelci burjuvazinin, onun gerici, faşist güçlerinin amacı ise sıkıyönetim hükümetleriyle ilerici, yurtsever güçlerin 12 Mart’larda olduğu gibi bir kez daha tırpanlanması, bunalımın tümüyle emekçilerin üzerine yıkılıp, sömürü olanaklarının genişletilmesidir. Sermaye birikiminin daha da yoğunlaştırılması, Anayasa’da gerici yönde değişikliklerle sınırlı demokratik hak ve özgürlüklerin daha da budanmasıdır. Egemenliklerini ayakta tutan emperyalist bağımlılığın pekiştirilmesidir.

Hiç şüphesiz her şey, her olanak emperyalizmin ve iç gericiliğin elinde değildir. Bu tehlike önlenemez değildir. İşçi sınıfı ve halkımız için eylem birliğinden ve her saldırıya yığın çıkışlarıyla yanıt vermek, direnmekten başka yol yoktur. Ancak bu yol halkın kendi erkini kuracağı günleri yakınlaştırabilir.

08 Nis 2021
paylaş