Aydınlık Yazarı, A. Akfırat 16 Nisan 2021 tarihli yazısında Çin’in bugünkü dış politika diplomasisi ve ekonomik gelişme-ekonomik-teknolojik rekabet odaklanması üzerine olgularla çelişen ve aynı zamanda oldukça muğlak değerlendirmeler yapıyor, aktaralım:
“2012 yılında Xi Jinping’in, ÇKP Genel Sekreterliğine seçilmesinden sonra, yeni kalkınma stratejisi bütünlüklü hale getirildi ve Çin, adım adım kendine güvenini artırdı. Buna bağlı olarak da gelişen dünya durumuna uygun yeni bir dış politika stratejisi benimsedi. Gerileyen ABD’nin savaş çılgınlığına başvurmasını önlemek için, Çin ekonomisinin gelişmesini temel öncelik olarak gören dış politika terk edildi.
“Xi Jinping’in dış politika stratejisi, Mao Zedung’un “Üç dünya teorisi”nde tanımladığı stratejinin günümüz koşullarına uyarlanmasıdır. ABD emperyalizmine karşı, kendi gücünü temel almak, gelişmekte olan ülkelerin gücüne dayanmak, Batı Avrupa, Japonya, Avustralya gibi kapitalist ülkeleri tarafsızlaştırmak ve onları giderek kazanmak.”
Ekonomik-teknolojik inşa ve Yenileşme temel odak noktası olmaya devam edecek
Değerlendirelim: Gerileyen ABD’nin savaş çılgınlığına başvurmasını önlemek için, Çin ekonomisinin gelişmesini temel öncelik olarak gören dış politika terk edildi. Okuyucu bu muğlak ifadeden ne anlıyor: yazara göre, Çin ekonomik gücünü, ekonomik rekabet gücünü, ticari rekabet gücünü, teknolojide özgüçlerine ve yenilikçiliğe dayalı teknolojik rekabet gücünü yükseltmeyi temel öncelik olmaktan çıkarmış. Neden çıkarmış? Amerika’nın savaşa başvurmasını önlemek için. Peki, Çin Amerika’nın savaşa başvurmasını nasıl önleyecek? Bugün, Çin ile Amerika arasında mücadele hangi noktalarda odaklanıyor ?
Bugün, Çin ile Amerika arasındaki mücadelenin odakları
Cevaplarını verelim, bugün, Çin ile Amerika arasında rekabet ve mücadele iki temel alanda odaklanıyor, birincisi, ekonomik-teknolojik ve ticari rekabet, burada Çin’in yeni silahı Yeni İpek Yolu Projesidir. ikincisi, diplomatik mücadele. Burada Çin’in iki diplomatik silahı var. Birincisi, büyük ülkeler arasında yeni tipte uluslararası ilişkiler. Yani iki tarafın da kazandığı bir ilişki tarzı, sıfır toplamlı ilişkilerin aşılması, iki güçlü ülke arasındaki işbirliğinin üçüncü bir ülkeyi hedef almaması.
Burada büyük ülkeler ile kastedilen, Rusya, Amerika, Almanya, Japonya, İngiltere, Fransa. İkinci büyük silah “tüm ülkelerin ortak kader topluluğunu” oluşturmak. Ortak kader topluluğunun özü ülkeler arasında cepheleşme, ittifak ve kamplaşma mantığını reddediyor, bu anlamda Batıdaki ve özellikle Amerika’daki hakim olumsuz tutumu reformcu bir tarzda adım adım aşmayı hedefliyor.
Bugün Çin ile Rusya tüm diğer büyük güçlere örnek olacak nitelikte bir büyük ülke işbirliği ilişkisi kurmuştur ve bu iki ülke eski ittifak ilişkisi mantığını aşmışlardır. Bu uluslararası siyaset teorisi ve pratiğinde büyük bir yeniliktir ve bu işbirliği herhangi bir üçüncü ülkeyi hedef almıyor.
Tüm ülkelerin ortak kader topluluğu dünyadaki tüm ülkelere hitap etmekle birlikte esas odak noktası gelişmekte olan ülkelerdir. Bugün, Amerika hegemonyacılıkta ısrar etmekte, başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere, diğer ülkeleri başta Çin ve Rusya’ya karşı birincisi ekonomik-ticari-teknolojik savaşta taraf olmaya zorlamakta, başta Batı ittifakı olmak üzere eski askeri ve ideolojik ittifakları ayakta tutmada ısrar etmekte, çok taraflılığı ve çok kutupluluğu önlemeye çalışmaktadır.
Tüm ülkelerin ortak kader topluluğunu oluşturma stratejisi Amerika’nın hegemonyasını korumak için başvurduğu bu taraflaştırma, kutuplaştırma ve ittifakları ayakta tutma politikalarını boşa çıkarma amacını taşıyor. Amerika, ve Avrupa’da Amerika’ya yakın güçlerin ve İngiltere’nin savunduğu çok taraflılık, eski Batı ittifaklarının korunması temelinde bir çok taraflılıktır. Yani, Amerika-Avrupa ittifakı, Amerika-Japonya-Güney Kore ittifakı; Amerika, İngiltere- Avustralya- Yeni Zelanda-Japonya, ittifakları korunacak.
Tüm ülkelerin ortak kader topluluğunu oluşturma mücadelesi üçüncü ülkeleri hedef alan ittifaklara ve bloklara dayalı eski dünya düzenini dönüştürmeyi hedefliyor. Türkiye’de işbirlikçi tekelci burjuvazinin örgütü TÜSİAD’ın hükumeti zorladığı çok taraflılık da Amerika’nın bu eski mantığa dayalı çok taraflılık görüşünü savunuyor.
Çin’in ortak kader topluluğu politikasının güçlü bir karşılık bulması, gelişmekte olan ülkeler için büyük avantaj sağlayacak şu veya bu taraf arasında taraf seçme baskısı olmadan daha barışçı bir dış politika izleyecekler, daha hızlı kalkınmaları için tüm dış kaynaklardan ve dış güçlerden diledikleri gibi faydalanacaklardır.
Xi Jinping Çin’in içine girdiği yeni dönemin veya yeni çağın temel özelliğini halkın çok yönlü ve kapsamlı bir biçimde orta halli refah toplumuna ulaşacağı bir mücadele dönemi olarak tanımlıyor, bu Çin’in ülke içinde yenilikçiliğe dayalı ekonomik-teknolojik gelişmeyi temel almaya devam edeceğini ifade ediyor, Çin diğer ülkelerin ekonomik kaynaklarını yağmalayarak bu hedefe ulaşamayacağına göre, bunu yapmak zorunda. Zaten Xi Jinping‘in bu Kongreye sunduğu raporun başlığı da halkın çok yönlü ve kapsamlı bir biçimde orta halli refah toplumuna ulaşmasını güvence altına almak. Rapor 2020-35 arası 15 yıllık dönemde ulaşılacak en önemli hedefi şöyle tanımlıyor: Çin’in ekonomik ve teknolojik gücü büyük ölçüde artmış olacak, Çin yenilikçilikte lider bir ülke konumuna gelecek.
Bugün Amerika ve müttefikleri ile Çin arasındaki jeopolitik ve askeri rekabet ikincil konumdadır. Üstelik, Avrupa ülkeleri ile Çin arasında jeopolitik bir rekabet bulunmuyor. Amerika ile jeopolitik-askeri rekabet, temel olarak Çin Denizi ve Tayvan boğazına odaklanıyor. Çin, bu askeri-jeopolitik rekabete karşı koymak için her şeyden önce güçlü bir ekonomik-teknolojik gelişmeye gerek duyuyor, güçlü bir ekonomik-teknolojik gelişme olmaksızın Çin’in Amerikan silah teknolojileri ve silah sanayisi ile rekabet etmesi ve milli savunmayı sürdürmesi ve çeşitli askeri kışkırtmaları önlemesi olanaksızdır.
Bugünkü diplomatik strateji ile Üç Dünya Teorisi Temelden Farklı
Görüldüğü gibi Çin’in bugünkü dış politika stratejisinin Üç Dünya Teorisi ile ilgisi yoktur. Çünkü, Üç Dünya Teorisi ortaya atıldığında, dünyada çağın ruhu çok farklıydı ve Çin’in ideolojisi ve görüşleri de çok farklıydı. Çin o günlerde, çağ tanımını savaş ve devrimler çağı olarak görüyordu. Mao 1974 yılı Şubat ayında ilk kez bu görüşü resmen savunduğunda, dünyanın bir üçüncü dünya savaşına gittiğini ve devrimler çağının henüz kapanmadığını düşünüyordu. O günlerde, önemli bir görüşmesinde, Mao dünya barışı ve hegemonyacılık açısından en büyük tehdit olarak tanımladığı Sovyetler Birliği’ne karşı Çin, Amerika, Japonya, Avrupa, Pakistan, İran ve Türkiye’yi birbirine bağlayan bir cephe hattı kurulmasını önermişti. (bkz. Çin Dışişleri Bakanlığı Sitesi)
Görüldüğü gibi burada savaş ve devrim çağı mantığına özgü bir cepheleşme ve ittifak mantığı söz konusuydu. İttifakın amacı üçüncü bir ülkeyi Sovyetler Birliği’ni tecrit etmek ve sıkıştırmaktı.
Oysa 1980’lerde Çin’in ideolojisinde önemli bir değişim oldu, çağın tanımı üzerine görüşler değişti ve savaş ve devrimler çağının kapandığı görüşü benimsendi. Yeni görüşe göre, çağın öne çıkan iki ana teması vardı: Barış ve Kalkınma, bu ikisi dünyada en fazla öne çıkan sorunlar hale gelmişti. Bu değerlendirmenin doğru olduğu tarih içinde büyük ölçüde kanıtlandı. Çin’in dahil olduğu gelişmekte olan ülkeler mucizevi bir kalkınma başarısı sağladılar ve bugün dünya ekonomisinin % 52 sini üretiyorlar. Çin bu yeni görüşü ileri sürdüğünde, emperyalizm çağında Çin’in ve diğer gelişmekte olan ülkelerin ekonomik gelişme ve kalkınmada başarı sağlayamayacağı gibi karamsar görüşler ileri sürüldü, Çin’in dünyaya açılmasının Çin’i emperyalizmin kölesi haline getireceği savunuldu, fakat bu görüş de boşa çıktı.
Barış sorunu açısından baktığımızda, birçok ülkenin barışçı tutumuyla yeni bir dünya savaşının ortaya çıkışı önlendi, Sovyetler Birliğinin dış dünya ile ilişkileri yumuşadı. Çin-Sovyet ilişkilerinde yeni bir yumuşama dönemi başladı, Çin-Amerika ilişkilerinde yumuşama güçlendi. Çin-Avrupa ilişkileri de gelişmeye başladı. Deng Xiaoping, 1985 yılında Japon konuklarla görüşmesinde bu yeni görüşü şöyle açıklamıştı: Şu anda dünyada gerçekten büyük sorunlar var: küresel stratejik sorunlar var. Biri barış sorunu, barış sorunu Doğu-Batı sorunudur. İkincisi, ekonomik sorun veya kalkınma sorunudur, bu da Kuzey-Güney sorunudur.“Deng bu konuşmada Doğu-Batı barış sorunu derken Sovyetler Birliği önderliğindeki sosyalist kamp ile Amerika önderliğindeki Batı kampı arasındaki gergin düşmanca ilişkileri kastediyordu. Artık Çin’in sosyalizm ve kapitalizm arasındaki ilişkilerin niteliği üzerine görüşleri de değişmişti, kapitalizm yerini sosyalizme hemen bırakmayacaktı, iki sistem çok daha uzun bir dönem boyunca bir diğerine katlanmak zorunda kalacaktı, çünkü kapitalizm sistem içi bazı reformlarla hala ömrünü uzatma kapasitesine sahipti.
Yazar, Xi Jinping‘in yeni bir kalkınma stratejisini bütünleştirdiğini yazmış, bu da oldukça muğlak bir ifade, Çin’in kalkınma kavramı, ilk kez 2006 yılında parti lideri Hu Jintao (2002-2012) tarafından ortaya atılan sistematik bir teoridir: Kalkınmada Bilimsel Görüş. Bu görüş 2007 yılındaki parti kongresinde Partinin yönlendirici ideolojisi haline getirilmiş ve parti tüzük ve programına girmiştir. Xi Jinping döneminde bu görüşe yeni içerikler ilave edilmiştir. Yeni bir görüş getirilmemiştir.
Mao Kültü mü? Çin geriye doğru 35 yıllık dönemi atlayıp Mao Dönemine mi döndü ?
Son birkaç söz: Aydınlıkçı geleneğin hala Mao kültünde ısrar ettikleri bilinen bir olgudur. ÇKP 1981 yılında 3 yıllık bir tartışmadan sonra parti tarihini değerlendirmiş, hatalarından dersler çıkarmış ve yeni bir yol belirlemiştir. Geniş bir oydaşmaya dayalı bu kapsamlı değerlendirme belgesi aynı zamanda bir Mao Zedung değerlendirmesi yapmış ve Mao’nun büyük katkılarını ve önemli hatalarını değerlendirmiştir. Ayrıca Mao’nun başlattığı ve 10 yıl süren Kültür Devrimi’ni büyük bir tarihi hata ve Çin için büyük kayıp olarak değerlendirmiştir. Aydınlıkçı gelenek gerçeği olgularda aramak yerine Mao kültünde ısrar etmekte, Çin’in 1980’den sonra içte ve dışta kazandığı büyük başarıları Mao’nun hanesine yazmakta, Mao‘dan sonra gelen Deng Xiaoping, Jiang Zemin, Hu Jintao gibi 35 yıllık dönemde büyük zaferlere önderlik eden liderleri değersizleştirmekte hatta Deng ile Mao’yu karşı karşıya koyup karşıtlaştırmakta.
Hatta daha da ileri giderek, Mao dönemi ile Xi Jinping dönemi arasında bir boşluk dönemi veya duraklama dönemi tanımlamaktadır. Mao döneminden sonraki parti pratiklerinin istikrarlı bir fikri takip süreci izlediğini gözlerden gizlemekte. Hatta Xi Jinping döneminin Mao Dönemine geri dönüş olduğunu yazıyorlar. Bunun olgularla hiç bir ilgisi bulunmuyor. Xi Jinping, doktrinleri parti programına girmiş olan dört önemli liderin, Deng Xiaoping Teorisi, Üç Temsil Düşüncesi, Kalkınmada Bilimsel Görüş olarak bilinen teorilerini- yani Çin’e Özgü Sosyalizmin Teorik Sistemini- devralmış ve bunların temelinde 2017’yılındaki Kongrede Parti programına giren, Xi Jinping’in Yeni Dönemde Çin’e Özgü Sosyalizm Düşüncesi adı verilen yepyeni bir teorik doktrin inşa etmiştir. Aslında A.Akfırat'ın görüşleri bize yabancı değil, bu görüşler Çin akademisi içinde kendilerine Yeni Sol veya Yenilikçi Marksizm akımı adını veren Amerika ve Avrupa'daki radikal "sol" ile bağlantılı küçük bir grubun görüşleridir.
- Cem Kızılçeç