AKP gider göçmenler döner mi?

Birleşmiş Milletler BM, tanımına göre göçmen: “Irkı, dini, milliyeti, belirli bir sosyal gruba aidiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişi”dir.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 14/1 maddesi “Herkesin zulüm karşısında başka ülkelere sığınmacı olma ve bu ülkelerce sığınmacı işlemi görme hakkı vardır” şeklindedir.

Afgan göçü
ABD'nin Afganistan'dan çekilme kararı sonrası bu ülkede dengeler hızla değişmeye başladı. Afganistan'da ABD desteğiyle iktidarını sürdürebilen hükümet güçleri dışında, en güçlü siyasi oluşum olan dinci-gerici Taliban hareketi hâkimiyetini artırırken hem silahı, hem diplomasiyi kullanıyor.
Afganistan'ın komşuları olan İran, Çin ve Rusya ülkelerini korumak için tedbirler alıyorlar. Rusya, Afganistan sınırındaki müttefikleri Tacikistan ve Özbekistan ile ortak hareket ediyor, sınırda askerî önlemler alıyor.
Afganistan'daki bu kargaşanın tetiklediği yeni bir göç dalgası ülkemizi de etkilemeye başladı. Afganistan'dan İran'a, oradan Türkiye'ye gelen Afgan gençleri göçmen sorununu yeniden gündemin üst sıralarına taşıdı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı Biden'le 14 Haziran 2021'de yapılan NATO Zirvesinde yaptığı görüşmede, ABD'nin isteği üzerine, Afganistan başkenti Kabil Havaalanını işletmeye gönüllü oldu. ABD-NATO adına yüklenilecek bu görev, Türkiye halkının çıkarlarına aykırıdır.
Erdoğan, Taliban'la ideolojik yakınlığına güvenerek bunun üstesinden gelebileceğini düşünüyor. Bunu da “Türkiye'nin Taliban'ın inancıyla ters bir yanı yok” diyerek dile getirdi.

Göçmen-sığınmacı sorununa yaklaşımda doğru tutum ne olmalı?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir video yayınlayarak Türkiye'deki Suriyeliler sorununu iki yıl içinde huzur içinde çözeceğini anlattı. 18 Temmuz 2021 tarihinde yayınladığı twitter mesajında da “Dünyaya sesleniyorum: Beni Erdoğan’la karıştırmayın. Kuvayi Milliye geleneğinden geliyorum. Kimse kaçtığı yere askerimi bekçi; ülkemi de mültecilere açık hapishane yapamaz!” yazdı.
Erdoğan, İslamcı söylemi öne çıkararak “Biz bu ülkede iktidarda olduğumuz sürece bize sığınan Allahın kullarını katillerin kucağına atmayız. Bu kadar açık söylüyorum”' yanıtı verdi.

Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan'ın, Bolu'da yaşayan yabancı uyruklulardan su ve katı atık vergisinin 10 kat fazla alınabilmesi için konuyu meclise taşıyacağını açıklaması ayrımcılık ve ırkçılık tartışmalarını alevlendirdi.

Yaşadığımız ekonomik zorlukları, geçim şartlarının bozulmasını, işsizliği, düşük ücretleri, göçmenlerin-sığınmacıların varlığına bağlamak, onlar geri gönderilirse her şeyin daha iyi olacağını anlatmak halka yalan söylemektir.

Bir de, sözde göçmen-sığınmacı dostu söylemleri dile getirirken https://gocmeniz. org adıyla dijital yayın yapan sitede örneğini gördüğümüz gibi, “Afganistan'da Taliban'ın zulmünden kaçanlar, yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalıyor, göçüyor. Suriye'de Esad rejiminin katliamından kaçan emekçi insanlar, sığındıkları Türkiye'de her türlü sorunun kaynağı olarak gösteriliyor” diyerek dinci-gerici Taliban ile ülkesi Suriye'yi emperyalizmin emrindeki dinci-gerici çetelere karşı savunan laik-cumhuriyet yönetimini aynılaştırıyor. Bu söylem ABD emperyalizminin ve NATO'nun saldırganlığını, Suriye'nin yıkımında AKP'nin işbirlikçiliğini gizliyor.

Suriye'deki emperyalist komployu, ABD'nin, AB'nin ambargolarını, dinci-gerici çetelerin saldırılarını, Suriye'yi bölmek üzere etnik temelde ABD işbirlikçisi SDG'nin petrol ve tahıl hırsızlıklarını dile getirmeden yapılan değerlendirmeler eksiktir.

Çatışmalardan kaçarak veya ayartılarak Suriye'yi terk eden Suriye vatandaşlarının en büyük kısmı Türkiye'de bulunuyor. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi'nin kayıtlarına göre Türkiye’deki geçici koruma altındaki Suriyeli sayısı 23 Temmuz 2021 tarihi itibarıyla 3 milyon 690 bin 896 kişidir. Kayıtsızlarla birlikte 4 milyonun üstünde bir sayıdan söz edilebilir. İçişleri Bakanlığı 2020 yılında 419.040 kişinin Suriye'ye döndüğünü açıkladı. AKP sığınmacı-göçmenleri kendi denetimindeki bölgelere göndermek istiyor.

AKP iktidarı 2011 yılında, Suriye'deki yıkım programına ABD'nin işbirlikçisi olarak büyük bir hevesle başladı. Erdoğan iktidarı daha çatışmalar yokken Suriye sınırının Türkiye tarafına geçici kamplar kurdurdu. Beklentilerine göre birkaç hafta veya en fazla bir kaç ay içinde Suriye'deki laik-cumhuriyetçi yönetimi devirip yerine dinci-gerici bir kukla yönetim atayabileceklerdi.

Suriye halkı ve ordusu can pahasına direniş göstererek anavatan savunması yaptılar. İran ve Lübnan Hizbullah'ı müttefiklik ilişkisi içinde Suriye'ye askerî ve ekonomik yardımlarda bulundu. Suriye'nin ticaret ve sanayi bölgesi Halep yerle bir oldu. Fabrikaları söküldü, talan edildi, altyapı çökertildi.

Rusya da davet üzerine 30 Eylül 2015'te Suriye'ye askerî yardıma başladı, buraya füze savunma sistemleri, savaş uçakları ve helikopterler gönderdi. Rusya'nın yardımları ABD'nin ve işbirlikçilerinin kolay ödül beklentilerini zora soktu.

24 Kasım 2015 tarihinde Türkiye Suriye sınırı yakınlarındaki terör mevzilerini bombalayan bir Rus uçağı TSK tarafından Türk hava sahasının ihlal edildiği gerekçesiyle düşürüldü. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu bu hamleyle NATO'nun Suriye'ye doğrudan askerî müdahalede bulunacağını umdular. Umdukları olmadı, ABD-NATO, Rusya ve Türkiye'yi başbaşa bıraktı.
Rusya Türkiye ilişkileri bozuldu, turizm çöktü, sebze meyve ticareti neredeyse sıfırlandı. Binlerce işletme zarar etti, iflasa sürüklendi.
27 Haziran 2016' da Türkiye'nin resmÎ özür mektubuyla ilişkiler tekrar toparlanmaya başladı. Sonrasında Rusya Türkiye ve İran, Suriye'de çözümün ortakları olarak Astana sürecini başlattılar. AKP iktidarı hâlen ABD-NATO'ya dayanarak Rusya'yı, Rusya'ya dayanarak ABD-NATO'yu dengelemeye çalışıyor.

ABD-İsrail yapımı Suriye'yi yıkım komplosu başarıya ulaşamadı, yaşanan olağanüstü büyük tahribata rağmen Suriye ayakta kalmayı başardı, yaralarını sarmaya devam ediyor.
Bizim ülkemiz de yaşanan alt üst oluştan büyük zarar gördü, ölçüsüz göçlerle huzursuzluk oluştu, toplumsal tepki arttı. Göçmenler-sığınmacılar ucuz emek deposu olarak istismar ediliyorlar. AKP bu zararın oluşmasının baş suçlusudur ve iktidardan gönderilmelidir. Ulusal Demokratik yeni bir hükümet Suriye yönetimiyle eşgüdüm içerisinde sığınmacı-göçmen sorununu, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin dediği gibi ''Geri dönüş, gönüllü, güvenli ve onurlu bir şekilde yapılmalıdır'' ilkesine göre çözecektir.

Savaş ve çatışmalardan, can korkusuyla kaçanlara suçlu uygulaması yapılamaz. Savaşı ve çatışmayı bitirecek önlemleri almak çabası öne çıkarılmalıdır. Ülkemiz özelinde bu, AKP'nin iktidardan uzaklaştırılması, komşularımızla derhâl barışın sağlanması, ülkemiz topraklarının terör faaliyetlerinden arındırılmasıyla olur.

03 Ağu 2021
paylaş