Türkiye'nin ABD üslerine ihtiyacı var mı?

Nisan / 1985

13 Mart 1985 Çarşamba günü, İncirlik üssündeki Amerikan askerleri, üzerlerinin aranmasına itiraz eden Türk işçilerine kurt köpekleri ve coplarla saldırdılar. Aralarında Türk Harb-İş Adana Şube Başkanının da bulunduğu dokuz işçimiz bu saldırıda yaralandı.

İncirlikteki Amerikan saldırısı, adına “ortak savunma tesisi” denilen topraklarımızdaki irili-ufaklı tam 60 üssün kime, neye hizmet ettiği, bu üslerin ülkemizde ne aradığı sorusunu bir kez daha gündeme getiriyor. Bu sorulara açık yanıtlar verebilmek için konu üzerinde somut konuşmak gerekiyor.

Her şeyden önce: Bu üslerin statüsünü yeniden düzenleyen 1980 tarihli Savunma İşbirliği Anlaşması, bundan önce ve sonraki bir dizi ikili anlaşma, ulusal egemenlik haklarımızın ABD’nin ipoteği altına sokulmasından başka bir şey değildir. Örneğin 5 Mart 1959 tarihli ikili anlaşma, Türkiye halkının ABD’nin istemediği bir hükümeti işbaşına getirmesini, ülkemize “dolaylı bir tecavüz” diye niteliyor. Böyle bir durumda, ABD’ye topraklarımızdaki üsleri kullanarak Türkiye’ye müdahale yetkisini tanıyor. 26 yıl önce Meclislerden bile geçirilmeyen bu ikili anlaşmanın yürürlükten kalktığını gösterir ortada hiçbir kanıt yoktur.

İkincisi: bu üslerdeki Amerikan nükleer silahları, casusluk ve dinleme araçları, başta Sovyetler Birliği olmak üzere, doğrudan komşularımızı hedef almaktadır. ABD’nin kışkırtacağı bir çatışma durumda, doğaldır ki önce bu üslere karşı bir darbenin hedefi olacak, topraklarımız nükleer bir mezarlık durumuna gelecektir. Üslerin sahibi binlerce kilometre uzaktaki ABD, ölecek olanlar ise bizim insanlarımızdır.

Üçüncüsü: Bu Amerikan üsleri komşularımıza karşı bir saldırı aracıdır. Nitekim 1958’de Amerikan birlikleri, İncirlik ve Balıkesir üzerinden Lübnan’a çıkarma yaptılar 1960’da Sovyetler Birliği üzerinde düşürülen U–2 casus uçağı incirlik üssünden kalktı. 1970’ de Filistinlilere karşı girişilen toplu kırımda incirlikten Amman’a hava köprüsü kuruldu. İncirlik aracılığıyla İsrail’e Amerikan lojistik desteği sağlandı. 1980 yılı Nisan’ında Tahran elçiliğindeki rehineleri kurtarma bahanesiyle Amerikan uçak ve helikopterleri İncirlikten yararlanıp İran’a başarısız bir saldırıda bulundular. Son olarak 1983 yılı sonunda Lübnan’a saldıran ABD savaş uçaklarının İncirlik’te ikmal ve bakımı için ABD ile 6 aylık özel bir anlaşma imzalandı. ABD Büyükelçisi Hupe, “Sizin hükümetinizin isteği üzerine bu anlaşmayı gizli yaptık” dedi. İncirliği kullanan Amerikan savaş uçakları, Lübnan’a saldırdılar, çoluk-çocuk, genç-yaşlı demeden Lübnan Halkının Filistinlilerin üzerine bombalar yağdırdılar.

Binlerce kilometre uzakta, okyanus ötesindeki ABD’ye komşularımıza saldırabilirsin diye topraklarımızı açmışız. Bu durumda saldırıya uğrayan ya da uğrama tehdidi altındaki hangi komşu halk Türkiye’ye güven duyabilir?

On yıl önce “ortak savunma tesisi” olduğunu “kanıtlamak” için üslerdeki Amerikan bayrağının yanına bir de Türk bayrağı asıldı. İncirlikte nizamiyeye bir de Türk bölüğü konuldu. Ama asıl kontrol Amerikalıların elindedir. Silah depoları, şifre odaları gibi Türk generallerinin bile girmesinin yasak olduğu yerler, kulüp, kantin, mutfak, yemekhane gibi bölümlerden sonra başlar, Her on dakikada bir inip kalkan Amerikan savaş uçaklarından çoğunun nereden gelip nereye gittiğini Türk yetkilileri bilmez.

Dahası var. Bu üslerde, T.C. nin gümrük denetimi yoktur. Paha biçilmez tarihi eserler, bu üslerden kaçırılır. Anadolu uygarlığının binlerce yıl önceki eserlerini, heykellerini daha sonra New York müzelerinde görürsünüz. Bu üslerden eroin kaçırılır, bu üslerden 12 Eylül 1980 öncesinde olduğu gibi, MHP’li teröristlere silah sağlanır. Örneğin, Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul, incirlikteki esrar kaçakçılığının üzerine gözünü kırpmadan yürüdü. Adana-İncirlik servis otobüsünde arama yaptırdı, 93 plaka esrar ele geçirdi. (Cumhuriyet 9 Nisan 1979) sonunda ne oldu? Amerikan elçiliği görevlisi Marshall Berg’den mali destek alan MHP’li komandolar, beş ay sonra 28 Eylül 1979’da yurtsever Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul’u kahpece öldürdüler.

Amerikalı bayrağımızı yırtar, kadınlarımıza, kızlarımıza sarkıntılık eder, askeri aracıyla çocuğumuzu ezer, işçimize saldırır. Hükümetle özel anlaşma yapmışlardır, Türk mahkemesinde yargılanmazlar.

1979’da ABD Silahlı Kuvvetleri’ne günlük maliyeti 1 dolar 90 sent olan üslerdeki Türk işçisi, bugün 78 sente açlığa talim eder. Türk işçisi, NATO ülkelerindeki Amerikan üslerinde çalışan işçiler arasında en düşük ücreti alır.

Bu üslere Türkiye’nin ihtiyacı var mı? Yoksa bunlar halkımızın başına bir bela mı? Şimdi her yurtsever bu soru üzerinde bir kez daha düşünmelidir.

17 May 2022
paylaş